Suriye’de 9 yıl geride kaldı

Metin AKOĞLU

Vuhan’da başlayan Korona Salgını ile mücadele, tüm dünyada etkin bir şekilde sürdürülmektedir.

 

Dünya gündemi salgın ile ilgili mücadele eksenine kaymış gibi görünse de sorunlu yerlerdeki güç mücadelesinin hız kesmeden devam ettiğini görüyoruz. 

Suriye’de savaş onuncu yılına giriyor. Kimin suçlu, kimin sorumlu olduğu konusunda elbette birbirine tamamen zıt fikirler savunulabilir ancak yola çıkılan temel fikir ne olursa olsun, aklı başında herkesin varacağı ortak sonuç birkaç kelime ile özetlenebilir:

Savaş yıkımdan başka bir şey getirmiyor.

Küresel güçler ve onların organizasyonundaki mobil teröristler ile bölgesel güçler ve onların kol kanat gerdiği mahalli örgütlerin, her birisinin kendi çapına göre hesaplarla başlattığı/müdahil olup katkıda bulunduğu bu yıkımın bugün için önümüze koyduğu sonuçları şöyle sıralayabiliriz.

Ülkede rejimi değiştirmek isteyen yönetim karşıtları, direnen Yönetim yanlıları ve tarafsız yüz binlerce insan hayatını kaybetti.

Şam merkezinin bir bölümü ile Lazkiye dışında kalan büyük şehirlerin tamamında yaşam alanları, altyapı, üst yapı büyük oranda harap oldu. Merminin değmediği bina yok gibi;

Uçaklar, tanklar, mayınlar, fabrikasyon ve el yapımı patlayıcılarla yapılan bombalı saldırılar, çatışmalar, katliamlar, ölümler, yaralanmalar, göçler toplumda yıllarca sürecek bir travma yarattı.

Sadece Suriye’de değil, komşu ülkelerde de sosyal dokunun bozulduğunu görebiliyoruz.

Sağlık, eğitim, sanat gibi alanlarda yıllardır kazanılan birikim, tarih, kültür büyük oranda yok oldu.

Bir halkın hafızası boşaltıldı.

Bütün bu olumsuzluklara rağmen Suriye “devlet” olduğunu gösterdi.

Ordusu ile Muhaberatı (İstihbarat) gücünü tüm dünyaya gösterdi. Diğer devlet kuruluşları da aksamalara rağmen ayakta kalmayı büyük ölçüde başarabildi.

Beşşar Esad, bu süreci yönetim lehine başarılı bir şekilde yöneterek uzun soluklu bu mücadelede yerini daha da sağlamlaştırdı. Bugün bile İran ve Rusya, Esad’sız bir geçiş döneminden bahsetmiyorlar. Yapılacak genel seçimlerde de en büyük favori olduğunu söylemek yanlış olmaz.

ÖSO ve PYD ile köprüleri hiçbir zaman atmadı. İnce diplomasi uygulamak suretiyle durumu lehine çevirebilmeyi ilke edinmiş gözüküyor.

Ortadoğu’da Mısır’sız barış, Suriye’siz savaş olmaz kuralı halen işliyor. Bölge siyasetinde Suriye’nin eksikliği hissediliyor. Filistin İslami direniş Hareketinin siyasi lideri Halid Meşal’in Suriye’ye ihanet etmesiyle Filistinliler,  Suriye’nin desteğini kaybederek yalnız kaldılar.

Bunun sonucu olarak, Amerikalılar, Büyükelçiliklerini Telaviv’den Kudüs’e taşıyabildiler.

Yaşanan ağır sürece rağmen Batı ülkelerine karşı tavizsizlik devam etti.

Felaketin yaktığı Suriye halkı için birkaç gözlemi daha aktarmak lazım:

Selefi, Vahhabi,  Müslüman Kardeşler gibi oluşumların Suriye halkı arasında karşılığının olmadığı görüldü.

Halkının şeriat yönetimleri yerine laikliği tercih ettiğini söyleyebiliriz.

Bütün sorunlara rağmen müesseseleri çalışabildi.

Mezhep savaşı yaşanmadı, birlikte yaşayabilme olgunluğu gösterildi. Suriye’yi bu süreçte ayakta tutan etkenlerden biri de bu olgunluktu.

Halk gelecekle ilgili umudunu yitirmiş değil. Büyük tahribata rağmen canlılık sürüyor, sürdürülmeye çalışılıyor.

Esad Yönetiminin en büyük handikabı Kürtler olmuştur.

İŞİD’in bir manivela olarak kullanılması sonucunda, Fırat Nehrinin Doğusunda homojen bir bölge ve yapı oluşturan PKK/PYD,  en büyük kazanımı elde eden grup olarak öne çıkmıştır. Sadece Suriye içinde değil uluslararası düzeyde muhatap alınan bir dinamik haline geldiler.

“Kendi kaderlerini tayin(Self determination)” etmek üzere mevzilenmiş durumdalar.

Suriye Yönetimi ile bundan sonra yaşanacak pazarlık sürecine bağlı olarak Suriye’nin geleceğinde temsiliyet hakkı elde edeceğine şüphe yoktur.

Suriye’de Müslüman Kardeşleri iktidara getirebilmek adına uygulamış olduğumuz yanlış politikalar sonucu, kendi elimizle Kürt dinamiğini Suriye’de yükselttik. Barzani Bölgesinden sonra Suriye’de Fırat’ın doğusunu da eklemleyerek “Kürtlerle mücadele” coğrafyasını genişletmiş olduk.“

Bu durum yakın bir gelecekte Türkiye iç siyasetini etkileyecektir.

Yeni bir parti kurarak siyasi hayatına devam etme iradesi gösteren Sayın Ahmet Davutoğlu’nun, devlet adam olma özelliğini ve üslubunu hepimiz yakından biliyoruz.  Bu, Sayın Davutoğlu’nun en güçlü olduğu tarafıdır.

Bir dönem Suriye politikasına yön verenlerden birisi olarak bir özeleştiri yapması durumunda, popülaritesinin artacağına olan inancım tamdır.

Sayın Ahmet Davutoğlu  ve yol arkadaşlarına başarılar dilerim.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.