Tabut taşıyıcısı

Mehmet EROĞLU

İstiklâl Harbindeki muvaffakiyetin başlıca sebeplerinden birisi de silah ve cephane temini meselesi olduğu ve bu hususta gösterilen büyük başarının, Türk Milleti'ne İstiklâl Harbini kazandırdığı inkâr edilemez bir gerçektir. Düşman işgali altında bulunan ve yerli halktan memleketin içinde bulunduğu durumu öğrenen ve onlardan yardım gören bir memlekette, bilhassa İstanbul'da kaçakçılık teşkilâtı kurmak, Anadolu'nun ihtiyaç duyduğu her çeşit silah ve cephaneyi bu şartlar altında nakletmek son derece güç bir iştir. Fakat ölüm dâhil her türlü tehlikeyi göze almış vatan evlatları, kurdukları mukavemet ve istihbarat teşkilatlarıyla gereken tedbirleri almış, ellerinde ki mevcut imkânları sonuna kadar kullanarak, Anadolu'ya silah, cephane, mühimmat ve subay kaçırmışlardı.

Değerli okurlar Mondoros anlaşması sonucu Osmanlı Devletinin eli ayağı bağlanmıştır. Üstelik işgalciler kendiler istedikleri takdirde istediği yerleri işgal edebileceği maddesi ağır hükümdü.

Ankara hükümetine ve yiğit kahramanlara silah gerekli idi. Bu silahlarda İstanbul’dan gizlice kaçırılması gerekiyordu.

İşte bu konuyu anlatan dramatik bir konuyu okurlarıma sunmak istedim.

Eski Bir İstanbul hanımefendisi anlatıyor;

Yıl 1919. İstanbul baştan aşağı İngilizlerin işgali altındaydı. Liseyi yeni bitirmiştim.

Güzel bir kızdım. Dünür gelmeye başladılar.

Biri avukatmış. Gösterdiler uzaktan, boylu poslu yakışıklı bir delikanlıydı, beğendim. Nişanlandık. Nişanlımı seviyordum.

Mutlu bir yuva kurmak hevesi ile lamba ışığının altında sabahlara kadar oyalar örüyor, çeyizler hazırlıyordum.

Ama çok geçmedi ki mahallede bir dedikodu yayıldı.

“Ayşe’nin nişanlısı avukat değilmiş, ipsizin biriymiş, üstelik cami önlerinden tabut taşıyarak karnını doyuruyormuş” dediler. Alt üst oldum.

Babam götürdü, uzaktan izledik, gerçekten de tabut taşıyordu Yıkıldım. Nişanı atıp, ayrıldık.

Aradan 5 yıl geçti. Evlenmiştim, Bir de çocuğum olmuştu.

1924 yılıydı. Artık ülkemiz özgürdü.

Bir gün Beyoğlu’nda rastladım ona. Oğlum yanımdaydı.

Beni görünce titredi, ceketini düğmeledi.

Saygı göstererek durdu önümde.

"Vaktiniz varsa size bir çay ikram etmek isterim," dedi.

"Olur," dedim. Bir büroya girdik.

Burası bir avukatlık bürosuydu ve kapıda adı yazıyordu.

İçeride yardımcıları çalışıyordu.

“Siz gerçekten avukat mısınız, dedim.” “Evet,” dedi.

“Peki, avukatsınız da neden cami önlerinden tabut taşıyordunuz,” diye sordum.

Durdu, başı öne eğildi.

“Beni affedin,” dedi.

“İstanbul işgal altındaydı, her taraf İngiliz askeri kaynıyordu. Her şeyi didik didik arıyorlardı. Biz de Anadolu’ya, Milli kuvvetlere ancak, cenaze süsü vererek tabutlarla silah kaçırıyorduk. Bu ülke için hayati bir işti. Bunu size bile söyleyemezdim... !”

Bu vatanı canlarını ve aşklarını feda edebilenlere borçluyuz.

Mekânları cennet olsun...

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (2)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.