Zafer Haftasında, Zaferi Yaratanlar

Nevzat ARSLAN

Aksakallı, lacivert ceketinin yakasında kırmızı bez altında parlayan madalyasıyla Gazi Hacı Mustafa, ellerini ardına bağlamış, ortalığı teftiş edercesine kahveden içeri adımını attı. Pencere kıyısında oturan arkadaşı Gazi Mustafa Çavuş’un yanına oturdu. Selam verir.

—Yahu Mustafa Çavuş, senle beraber esker olduk. Bir kere Erzincan yöresinde olsa her hal karşılaştıydık. 11 yılda bi defa. Sıradan ayrılıp da şööle az bi şey görüşüverdik, o gadarcıkdı işte Hey gidi hey…

—Bizim şübe geri dönmekteydi de Ermeniler saldırmış dendiğinden, bizi tekrar geriye döndürdülerdi. Tam o zamanlarda karşılaştıydık. Sen dört yıl önce tebdili havaya gidip dönmüşün. Bre Hacemmi memleketten en taze haberi senden duydum. Bana “dört sene evvel anan-baban yaşıyordu.” dediydin…       

Hacı Mustafa;

“Afyon Kocatepe’den çıktık, Uşşak’a yaklaştık. Murat Dağı eteğindeyiz. Süvari Kumandanımız Fahrettin (Altay) Paşa. Atım sersem bir kurşunla vuruldu. Ağladım, gözyaşı döktüm başında. Günlerce, aylarca beraberiz. Savaşta, dağda, ovada, ordugâhta kısacası her yerde... Yahu bir de anladım ki, atı olmayan süvari askeri, donsuz kalmış bir adama benzemekte. Dımdızlak kaldım ortalık yerde. Yanımdan bir süvari zabiti, atıyla geçmekteyken her nasılsa yavaşlayıverdi. Kendimi atının terkisine attım. Zabit bir yandan atını koşması için kırbaçlamakta, bir yandan da beni düşürmek için kırbaçları ayaklarıma yapıştırmakta. Neyse atın terkisinden düştüm. Bakınırken bir de ne görem, az ötemde Yunanın top çeken katana cinsi atlarından biri. Zorla çektim, atladım üstüne. Katanayı dehledim, Allah’ın yarattığı mübarek hayvan amma düşman kanı var sanki benim çektiğim, çevirdiğim yana değil de kefere birliklerine doğru yönelmekte. Bir de koşmaya başladı, baktım ki karşıda kefere birliklerinin gök bayraklarına gözüm ilişiverdi. Katana da oraya doğru koşmakta, dur, durak bilmiyor. Allah seni inandırsın, önümde beliriveren dere üstündeki küçücük köprüden kendimi aşağı fırlattım.”Com “ derenin içine. Karşıdan kefereler ne çabuk görüverdiler, derenin kıyısından çalıların, suyun içine kurşun yağdırmaya başladılar. Ömür varmış, öldürmeyen Allah öldürmüyor. Bir kayacığın ardına düşmüşüm, kıpırdamadan bekledim. Akşam karanlığında sürünerek çıktım, kurtuldum. Ertesi gün, yeni at verdiler. Süvarisi şehit düşen bir at tabi ki. Karşıda düşman makinelileri, hücuma kalkan bizim askerlerimizi arpa destesi gibi biçmekteler. Fahrettin (Altay) Paşanın emriyle iki koldan yanlardan bindirme yaptık, atımda çok eyi çıktı. O da savaşmakta, benimle birlikte. Karşı dağın yamacından bizim öteki süvari grubu görünüverdi. Önde al bayrak. Bir de hafifçe esen hoyrazdan efil efil sallanıp da savrulmakta, dalgalanmakta ki… İçim titredi, bir hoş oldum. Dünyaları deviresim geldi.

Bizim kumandan,

“-Haydi, Arkadaşlar, Allah, Muhammed, vatan, millet aşkına…”diyerek öyle bir bağırdı ki, süvari grubunun iki yandan saldırması, kefereleri şaşırttı. Ortadaki birliklerimizi rahatlatıverdi. Düşmanı, hani gürül gürül akmakta olan bir dereden atla sudan geçersin ya da harman yerinde sapları dağıtırsın ya öyle savurmaktayız.”Allah, Allah” nidaları ortalığı inletmekte. Kefereler, ne yapacaklarını şaşırmış, oraya buraya koşturmaya başladılar. Önümüze katıp başladık kovalamaya. Ara, ara saldırmaya kalksalar da nafile.”

Hacı Mustafa, birden ayağa kalkmış, o günleri yaşarcasına, elleriyle atının dizginlerini asılırcasına anlatmakta, kendini kaptırmış, titremekte, bağırmaktaydı.

“Uşak ardımızda kaldı. Yol boylarında kara dumanlar yükselmeye başladı. Bir köyden geçiyoruz, çocukları öldürmüşler, öldürmüşler de… Öldürmüşler…”

Birden ağlamaya başladı, hıçkırıklara boğuldu. Anlatamaz oldu, elleriyle gözyaşlarını sildi… Kendine geldi, usulca sandalyesine oturdu.

-…

İki Gazinin de gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Birden hıçkırıklarla bir daha ağlamaya başladılar. Derken, ikisi ayağa kalkarak sarıldılar, sesleri boğuk ve kısık bir haldeydi. Hiç konuşmadan, masaya bırakılan çaylarını yudumladılar.

Hacı Mustafa usulca,

—Allah, bir daha bu millete böyle acı yaşatmasın.

—Amiin,  âmin.

Mustafa Çavuş, gözlerinden şikâyet etti.

—Fersiz kaldılar, ferleri yok gayrı…

 ***

Aslında sen böyle bir milletsin!

Bu iki rahmetli gazi, savaş ve zaferi iliklerinde hissedenlerdendi.

Dün ağlayanlar gibi biz de bugün ağlıyoruz!

Ama bir farkla!

***

ZAFER HAFTASINDA, ZAFERİ YARATANLAR ANISINA…

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.