Sevr’i cebinize sokarız!

Amerikan yönetimi ikiye bölünmüş durumda;

Pentagon ve Dışişleri;

Erdoğan ile girdikleri bilek güreşinin nasıl sonlandırılması gerektiği konusunda anlaşmazlık var.

Seçimlerin beklenilmesi ya da Yunanistan üzerinden bir cephe açılması fikri, görüş farklılıklarının temelini oluşturuyor.

Farklılık var ama bir şey üzerinde çalıştıklarına şüphe yok!

Peki bizde ne var;

Altılı masanın, şubat ayından bu yana aday belirlemeye yönelik “istikşafi” görüşmeleri,

Henüz bir isim yok;

Halkımızda da heyecan yok.

Çünkü halkımızın gündemi çok farklı,

Kimin aday olacağı değil, nasıl bir programın uygulanacağı hususu halkımızı daha çok ilgilendiriyor da ondan;

Aday olmaları halinde, İki Büyükşehir Belediye Başkanının seçilebileceğine dair güçlü kanaatler oluşmuş durumda.

Sayın Genel Başkanların tamamı bu gerçeği bilmesine rağmen “kediye kedi” diyemiyorlar.

Her toplantıda top gezdiriliyor.

CHP tabanı Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu’nun aday olmasını istiyor.

Muhalefetin en büyük partisi olması nedeniyle Sayın Kılıçdaroğlu buna hak ediyor olmasına rağmen, Altılı masa mukimleri, direk olarak siz aday olmayın diyemiyorlar ama “subliminal” yollardan sen anla diyerek mesaj veriyorlar.

Buna rağmen, CHP’nin Sayın Genel Başkanı da gözü karartıyor ve malumu ilan ediyor. Altılı masa ve adaylıkları on plana çıkmış Belediye Başkanlarına hitaben desteğinizi bekliyorum diyor.

Gelinen nokta bu olmasına rağmen, Altılı masa tereddüdünü hala sürdürüyor. “Seçim kaybedildiğinde bunu telafisi yok” mesajları verilmeye devam ediyor.

Kamuoyunun; bu konunun tartışılmasını, yazılıp çizilmesini ve somut bir sonuca ulaşmasını beklediği bir atmosferde, CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu'nun başörtüsüyle ilgili yasa teklifine, Cumhurbaşkanı Erdoğan ‘Anayasal düzenleme yapalım’ önerisiyle yanıt verdi.

Ben, pas ve vole ile ilgili değilim.

Bu konunun ortaya atılması ile Sayın Kılıçdaroğlu adaylığını ilan etmiş oluyor.

Bunun getirisi ve götürüsünün muhasebesi elbette yapılmıştır.

Şimdi İktidar ve Muhalefet, çözülmüş bir konuyu ana gündem yaparak milli güvenlikten ekonomiye hızla aşılması gereken sorunları atlamış olmuyor mu?

Çevremiz ateş çemberi ve millî güvenliğimiz tehdit altındadır.

Yunanistan ile olan gerilim her gün yeni bir boyut kazanıyor.

Asıl gündemimizin ne olduğuna dair herkesin bir fikri var ama neden bu konularla ilgili yapılması gerekenler konuşulmuyor?

Daha dört gün önce; ABD’nin önceki Başkanı Trump’ın Eski Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton:

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e ithafen, bu adam iktidarda kalmamalı, 'Putin Gitmeli' başlıklı bir makale kaleme almış, Washington'un Avrupa'daki uzun vadeli hedeflerine ancak Rusya'da rejim değişikliğiyle birlikte ulaşabileceğini ve Putin'i 'darbeyle devirebilecek' orta kademe subaylarla irtibat kurma şansı olan muhaliflere fon ayrılması gerektiğini savundu.

Bu adamlar; bilgiye dayalı öngörüleri olan ve bu sayededir ki dünyanın analizini yapabilen stratejistler oldukları için Ulusal güvenlik danışmanı yapılıyorlar.

Rusya ve Putin ile ilgili böylesine görüşlere sahip bir adamın, Türkiye ve Erdoğan’a yönelik düşünce ve strateji geliştirmemiş olmasını düşünmek en hafif deyimle saflık olur.

İran’daki bir kız, giyinme kurallarına uymadığı gerekçesiyle gözaltına alınır ve gözaltındayken yaşamını yitirir.

Arkasından sivil itaatsizlikler başlar.

İlk bakışta masum protestolar gibi görünen olaylar hızla ülke geneline yayılır ve rejim, hedef haline getirilir.

Batının İran’a uyguladığı ambargolar nedeniyle halk çok zor durumda olduğu için yönetim de bir kıvılcımın ülkeye ne hale getireceğini biliyor ve daha çok baskılıyor.

Bu baskı, ABD’nin “ekonomik kriz, iç kargaşa” doktrinine zemin hazırlıyor ve tam da burada CİA teknikleri ile meydanlar dolduruluyor. ABD’nin desteklediği bölücü PJAK, Komala ve İ-KDP (İran Kürdistan Demokrat Partisi) ile İsrail Devletinin güttüğü rejim muhalifleri eylemlere öncülük ediyorlar.

Bir merkezden yönlendirildiği çok açık.

Bir kızın gözaltındayken öldürülmesi ülkeyi nereye getirdi?

Türkiye NATO ülkesi olmasına rağmen hedefe oturtulmuş bir ülkedir. Geçen haftaki yazıda bu konuya geniş yer vermiştim.

Bu yüzden çözülmüş, çözümü kolay olan konulara değil, varlığımızı ve birliğimizi tehdit eden sorunlara bakalım!

Bu sorunlar;

ABD, Yunanistan ve adaları üslerle donattı. Karaağaç’a altmış km uzaklıktaki Dedeağaç’a bin tank yerleştirdi. Güney Kıbrıs'a silah ambargosunu kaldırdı ve orayı sabit bir uçak gemisi haline getirdi. Fransa ve İsrail'le tatbikatlar yapıyor. Doğu Akdeniz'de Türk Donanması’na müdahale edeceklerini açık açık belirtiyorlar.

Savaş kapımıza dayanmış,

Ekonomik olarak zor bir dönem yaşıyoruz. Bu konunun, en zayıf halkamız olması nedeniyle, örtülü operasyon projeleri olanlara da davetiye çıkardığını görebilmeliyiz.

Türkiye, bu planlara karşı hızla askeri ve siyasi hamleler geliştiriyor.

ABD, Suriye'nin üçte birini işgal ederek, PKK/YPG'ye verdi. Bölgedeki petrol kuyularının nöbetini PKK/PYD’ye tutturup petrolü kendisi çalıyor. Türkiye, Güvenli Bölge stratejisi ile PKK’yı sınırımızdan 30 km içeri attı. Bu yıllar boyu bu şekilde sürdürülemez. Nitekim bu anlaşıldığı için Esad yönetimiyle doğrudan görüşmelerin başlayacağı günler çok uzakta değil, Suriye yönetimiyle iş birliği yapılarak PKK/PYD’den kurtulmalıyız.

ABD destekli bölücülerin bozguncu hamleleri, “Siyasi suikastlar olabilir!” söylemi, Cemevlerine yapılan saldırılar, sığınmacılara yönelik kışkırtma girişimleri, son olarak Kur'an yakma olayı ve hamleleri üzerinden, iç cephede birliğimiz bozularak kargaşa çıkarılmak isteniyor.

PKK, DHKP-C, İŞİD, İdlip’teki Cihatçılar, Afganistan’da ABD hesabına çarpışmış ve yakın tarihte ülkemize gelen üç yüz bin genç Afganlı ile yabancı istihbarat kuruluşlarının altı milyon Suriyeli mülteciden devşirdikleri adamlar, iç karışıklıklarda kullanılacak potansiyel güçlerdir.

Erdoğan’ın, Esad ile görüşmesi an meselesi ve ABD bunu engellemek için elinden geleni yapacaktır. Esad ile ilişkilerini düzeltmiş Erdoğan’a, bölgesel iş birliği yaptırmamak için ekstra yaptırımlar gelebilecektir.

AB ve ABD’nin, Rusya ve Suriye üzerinden Türkiye’ye yönelik yeni yaptırım hamleleri bizi zora sokacaktır. Rusya ile olan münasebetlerin ve ticaretin sınırlandırılması, Türk ekonomisine büyük zarar verecektir. Bunun sonucu olarak karışıklığa zemin hazırlayacaklar.

Sonuç;

Türkiye ve Türk halkı, tarihinin en kötü ekonomik dönemini yaşıyor. Amerika, Türkiye’yi bir daha bu kadar kötü yakalayamayacağından hareketle, Sevr’i yeniden denemek istiyor. ABD’nin arkasında durduğu Yunanistan ile olan gerilim tırmanıyor. Türk halkı da Yunan halkı da böyle bir savaşı istemiyor. Ancak ABD, Yunanistan manivelası ile Kürt hareketini büyük bir kalkışmaya çevirebilir.

ABD, bizim ile direk savaşa girmez. Amerikan halkı bir askerinin daha ölmesini istemediği için Afganistan’dan tası tarağını topladı. Anadolu’nun dualı topraklarının onlara da mezar olacağını bilirler.

1989’dan beri Azerbaycan Türklerinin kanını akıttınız. Şimdi işler tersine döndü. Piyon Ermenistan’ın ağzını burnunu kırdılar ve masaya oturttular. Türkiye’nin büyük katkısı olduğunu bütün dünya biliyor.

Bu yüzden Yunanistan’daki akıllı insanlar, Türkiye’nin güçlü yönlerinin de olduğunu görüyorlar.

Bizim sadece ekonomimiz kötü ve biz bunu biliyoruz.

Kurtuluş savaşında da paramız yoktu.

Atatürk, “buluruz” dedi ve kazandı.

Yine buluruz ama işler oraya gitmesin.

Savaşın sonunu ölüler görür” diyen Eflatun’un haklı çıkması gerekmiyor.

Kürt kardeşlerimize, Yunanistan ve Ermenistan halkına sesleniyorum.

Kimsenin piyonu olmayın. Sorunlarımız var, oturup kendimiz çözelim. Başkaları istediği için değil, biz istediğimiz için olsun.

1918’ler çok gerilerde kaldı. Türkiye çok güçlü ve de yalnız değildir. Hesaplarınızı kovboylara göre yapmayın!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum