Teşkilat-ı Mahsusa

Yıl 1914. Osmanlı Devleti cihan Harbinin içindedir. Mücadele sahasında coğrafi, iktisadi ve sosyal bütün güçlerini değerlendirerek yaşam savaşı verir. Bu güçlerini dikkate alarak harbin sevk ve idaresini yürütmeye çalışır.

Strateji, harbin siyasi bakımdan kazanılmasıdır.

Yaşanılan harbin gereği olarak Harbiye Nazırlığı ön plana çıkmıştır. Dönemin şartları ve imkânları nispetinde “psikolojik güçleri” askeri güçlerle bir arada kullanmaya da gayret edilir. Bunu da oluşturduğu birimin kuruluş yapısı içinde hem asker hem de sivillerden yararlanarak uygulamaya sokar. Kurulan birimin ismi Teşkilat-ı Mahsusa’dır.  Ülkenizin bir veya birden fazla bölümü yabancı güçler tarafından işgal edilmiş ise; ya işgali kabul edersiniz, Ya da düzenli ordularınızla direk savaşa girersiniz. Üçüncü bir seçenek daha var. Teşkilatın kuruluş amacına uygun taktik ve teknikleri düşman derinliklerinde uygulayarak düşmanı yıpratır ve daha sonra düzenli ordularınızı devreye sokarsınız. İhtiyaç bundandır...

Gayri Nizami Harp: Hedef ülkede veya Anavatanın işgale uğramış bir bölümünde veya tamamında mevcut otoriteyi yıpratmak, yıkmak ve bölgeye hâkim olmak maksadıyla ve çoğunlukla yerli halkın desteği ile gerilla, yer altı, kurtarma kaçırma ve özel yetiştirilmiş birliklerle yapılacak Askeri ve Yarı Askeri harekâtlar icra etmektir.

Gayri Nizami Harp unsuru olarak gerilla grupları, düşman saldırıyorsa ortadan kaybolma, savunma yapıyorsa onu rahat bırakmama, zayıf tarafı varsa saldırma yöntemi uygularlar. Yer altı unsurları ise halkın ikna veya zorla harekâta katılmasını sağlamak, istihbarat ve sabotaj yollarını çokça kullanmak, propaganda ve psikolojik faaliyetlerde bulunmak asli işleridir. Faaliyetlerini örtülü bir biçimde sürdürmek zorunda oldukları gibi, çoğu kez düşmanın kontrol ettiği sahalarında yer alırlar.

Zor işlerdir bunlar!

Teşkilat-ı Mahsusa’nın birim olarak başkanlığını yürütenlerin ilki Binbaşı Süleyman Askeri’dir.  Teşkilat-ı Mahsusa’nın işlevini özellikle siyasi alanda Gayri Nizami Harbin gereklerini uygulamada daha etkin hale getirmek üzere isim değişikliğine gidilir.  Binbaşı Süleyman Askeri’nin Basra’ya gönderilmesinden sonra İstanbul Merkez Komutanlığı bünyesine alınan Teşkilat-ı Mahsusa,“Umur-ı Şarkıyye Dairesi” adını alır. Müdürlüğüne de asli görevi uhdesinde kalmak üzere, 10 Ocak 1914’de Şura-yı Devlet üyeliğine atanmış olan Ali Başhampa getirilir.

Teşkilat-ı Mahsusa’nın kuruluş sebepleri.

Bütün İslam âlemi, Doğu İslam Devletleri ve devlet-i ebed- müddet Osmanlının, zaafa düştüğü bir sırada batı devletleri toplanmaya ve kuvvetlenmeye başlamıştır. O zamana kadar batılılar, Doğuya bütün İslam âlemine karşı savunma vaziyeti alırken, saldırgan bir plan takip ettiler. Osmanlılar, Viyana’dan geri çekildikten sonra karşı saldırıya geçen Avrupalılar, yavaş yavaş İstanbul kapılarına kadar geldiler.

Pirene’ye kadar yayılan Arap devleti Afrika’ya geri atılırken, batılılar Afrika’nın derinliklerine kadar ilerlediler. Hint Denizlerine, Kafkas Dağlarına kadar uzanan Afganlılar ve İranlılar yuvalarına çekildikten sonra, Avrupalılar, sınırlarını kuşattılar ve Hindistan’a tamamıyla yerleştiler. Cihan Harbine kadar Osmanlı toprakları, “Şark Meselesi” siyasi bilmecesi altında, imhanın başlangıcı olan bölgelere nüfuz ve müdahaleye aday olduğu gibi, İran da İngilizler ve Ruslar arasında parçalanmaya, aynı şekilde Afganistan da böyle bir sona adaydı.

Osmanlı Devleti,  Doğulular ile bütün İslam âleminin ortak menfaati olarak birleşmeleri gerektiğine inanmaktaydı. Bu kuvveti bir araya getirip birleştirmek, Osmanlının menfaatleri icabından olduğu gibi, Avrupa’nın en önünde Doğunun en kuvvetlisi İslam âleminin Halifesi olan bir devlet olmak itibariyle birleşik topluluğu meydana getirecek, bu topluluğa başkanlık edecek de tabii ki Osmanlı Devleti olacaktır.

Bu birleşik topluluğu meydana getirmek için Cihan Harbinin başından itibaren Fas, Tunus, Cezayir, Trablusgarp, Bingazi, Mısır, Habeşistan(Etiyopya),Sudan, Zenzibar, Somali,  Malay Adaları, Hindistan, Belucistan, Afganistan, Çin ve Rusya Türkistan’ı, Kuzey ve Güney Kafkasya, Azerbaycan, İran, Moğolistan,  Kırım, Arnavutluk, Trakya, Makedonya ilgi alanı içindeydi.

Bu bölgelerde yeni ruhlar uyandırmak, İslamın parçalanan, dağılan, ruhsuz bırakılan fertleri ve halkını yavaş yavaş canlandırmak, kurtarıcı bir sesle birleşik topluluğun fikirlerine, hilafet makamına sarılmasını temin etmek, hilafet makamı uğrunda feryatları çoğaltmak, Devletimizin Avrupa’daki konumunu ve siyasi önemini artırmak, Cihan Harbinden önce imha hakkındaki planları sonuçsuz kılmak, Cihan Harbi sırasında imhaya yönelik ittifakların bertaraf edilmesini sağlamak için Harbiye Nezaretine bağlı olarak Umur-ı Şarkıyye Dairesi’ne görev verildi.

Batılılar, Doğuluların ve İslam ülkelerinin birleşmesini hiçbir zaman istemediler. Cihan Harbi esnasında bile birbirlerine düşman Avrupalı Devletleri, hepsi ağız birliği etmişçesine Doğulularla Osmanlıların anlaşmaması ve birleşmemesi gayesine yöneldiği görüldü.

Doğulular birleşirse yıkılmaz bir birlik oluşturabileceklerinden, batılıların bütün planlarının tehlike altında kalacağını, doğuluların ittifakı neticesinde Osmanlı devletine karşı tahakkümün gerçekleşmeyeceğini görmüşlerdi. Muharebe esnasında bile bu ülkü ve amaç tatbik edilmişti.

Bu gayenin işleri için harcanan zaman ve emekler, bu daireyi kurmaktaki isabetin ne derece doğru hareket olduğunu gösterdiğini tarih sayfalarında okuyoruz.

İsminin telaffuz edilmesinin üzerinden yaklaşık bir asır geçmiş olmasına rağmen, değişen zamanlarda ve şartlarda, etrafına örülen efsane halkasıyla da gerçekleştirdikleri ya da gerçekleştiremedikleriyle bir şekilde gündeme gelmeye devam ediyor.

Rahmetli Cemal Kutay’ın Teşkilat-ı Mahsusa isimli çok güzel bir kitabının olduğunu biliyoruz. O kitaba sahip olanlar, sahip olamayıp bir şekilde onu okuma şansı elde edenler büyük bir tarih hazinesine sahip olduklarını bilmelidirler.

Yeni dönemde Ahmet Tetik’in 2014 yılında yayınladığı iki ciltlik Teşkilat-ı Mahsusa(Umur-ı Şarkıyye Dairesi) isimli araştırma/inceleme kitabında ay ay nerelerde nelerin yapıldığını görebiliyoruz.

Philip Stoddrad isimli esrarengiz bir Amerikalı(CIA mensubu), Osmanlının İstihbarat Örgütü Teşkilat-ı Mahsusa’ya ilgi duyuyor. Ülkemizde araştırmalar yapıyor ve hatta Teşkilat-ı Mahsusa’nın efsane isimlerinden Kuşçubaşı Eşref ile mülakat yapıyor!  Aynı isimle onun da iç piyasada araştırma kitabı bulunmaktadır.

Stoddrad diyor ki, “Türklerin ve Batılıların yazdığı kitaplarda Teşkilat-ı Mahsusa’dan pek bahsedilmez. Teşkilatın varlığından haberdar olsalar bile faaliyetlerinin kapsamını bilebilecek pek az devlet görevlisi vardı diyerek” Teşkilatın yapmış olduğu çalışmaların gizliliğini ve gizemini ortaya koyuyor. Yüz yıl sonra bile bu gizemin korunmasının bir değeri olmalıdır…

Güçlü devletler varlıklarını sürdürebilmek için açık veya örtülü operasyonlara her zaman başvurmuşlardır. CIA’nin yapmış ve yapmakta olduğu operasyonları sorgulayan bir Amerikalı tanıyor musunuz? Daha üç gün önce Venezüella’nın meşru yönetimine karşı başarısız bir darbe girişiminde bulunmadılar mı?

Enver Paşa’nın kurduğu Teşkilat-ı Mahsusa’nın icraatları bir asırdır gizliliğini ve gizemini hala koruyorken,  bir dönem devlet adına yapılan işler nelermiş, Türkiye cumhuriyeti hükümetlerinin yapmış olduğu örtülü operasyonlarda kimler görev almış diye merak eden yabancılar, yerli işbirlikçilerinin maşaları eliyle Devletin kozmik odalarına girerek, “devlet sırları” kavramının nasıl delik deşik edildiğini görmeyen kaldı mı?

Nerelerden nerelere gelmişiz.

İnternete girip Teşkilat-ı Mahsusa mensupları kimlerdi diye sorduğunuzda cevap önünüzde. 61 ünlü ismi görürsünüz.

Orada İttihat ve terakki vardır.

Fas’tan Hindistan’a,  Balkan’dan Asya derinliklerine kadar olan coğrafyada yapılan operasyonel çalışmaların,  binlerce gönüllü isimsiz kahraman tarafından gerçekleştirildiğini de görmemiz lazımdır.

Teşkilat-ı Mahsusa’dan beri Her iki mahalleden ebediyete intikal eden vatan sevdalısı insanlarımıza rahmet, yaşamlarını sürdürenlere sağlıklı bir ömür diliyorum.

KAYNAK: Ahmet TETİK Teşkilat-ı Mahsusa(Umur-ı Şarkıyye Dairesi)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.