Çise'nin güncesi

-SÜTLAÇ PAYI-

Kapının ziline arka arkaya basılmasından hiç hoşlanmıyordu annesi. Bunu bilmesine rağmen bir kez daha bastı Çise kapının ziline.

"Çise'ciğim ne oldu yine? Neden alacaklı gibi basıyorsun zile? Kaç kez söyledim sana 'bu şekilde zile bastığınızda telaşlanıyorum' diye"

Kapı açılır açılmaz, bağcıklarını daha eşikteyken gevşettiği pabuçlarından kurtulan Çise, sırtındaki çantayı atarcasına bıraktı girişe.

"Özür dilerim anneciğim, okulun tuvaletini kullanmak istemedim" deyip ar acele girdiği tuvaletin kapısını kapattı.

"Hep böyle yapıyorsun Çise'ciğim. Neden okulun tuvaletini kullanmak istemiyorsun anlamıyorum.

Oysa okulun temizlik konusunda son derece duyarlı. Her geldiğimde kontrol ediyorum. Bu konuda okul idaresini bile kutladım geçen hafta" derken kızının kedisini duyduğundan emindi Nil hanım.

Çise, annesinin bütün söylediklerini duymuştu elbette. Ellerini annesine doğru uzatırken cevabını da hazırlamıştı. Her tuvalet çıkışında yapıyordu bunu. Ellerini öptürerek ne kadar temiz yıkandığının sağlamasını annesine yaptırmayı alışkanlık haline getirmişti.

Henüz birinci sınıfa yeni başlayan kızını kucaklayan Nil hanım, bir yandan da onun sabun kokan minicik ellerini öptü.

"Anneciğim, okulumuzun tuvaletleri temiz ama bizim tuvaletimiz daha temiz, öyle değil mi, hem sen değil misin 'kalabalıkların kullandığı tuvaletleri kullanmayın' diyen?" Ben de kullanmıyorum işte.

Kocaman gözlerini bilgiç bilgiç açıp kendisini doğrulatmaya çalışan Çise, o kadar heyecanla konuşuyordu ki annesi sımsıkı sarılmakla yetindi kızına. Aklının bir köşesine de yazmıştı Nil Hanım, temizlik konusundaki titizliğini, kızında takıntıya dönüştürmemesi gerektiğini.

Onlar sarmaş dolaş mutfağa girdiklerinde ablası sütlaç yemekle meşguldü masada. "Yihhuuu! Sütlaç mı var anne? Yaşasın! En sevdiğim!" diyerek masaya yerleşmeye çalışan Çise'ye elini uzattı. Down sendromlu olan ablasının yanağına sıcacık bir öpücük kondurup "mmm mis mis!" dedi coşkuyla.

İki kardeş sütlaçlarını bitirip çalışma odasına yönlenmişlerdi ki Çise geri dönüp "anneciğim diğerini de yiyebilir miyim?" diye sordu masadaki üçüncü tabağı işaret ederek.

"Üçünüze de birer tabak hazırladım canım. O ağabeyinin payı" deyip ekledi hemen "İstersen ye, nasıl olsa ağabeyin bilmiyor sütlaç yaptığımı, ben de söylemem, payını senin yediğini."

"Sahi mi anneciğim, yiyebilir miyim bunu da" derken sütlaç tabağını önüne çekmişti bile.

Nil Hanım, dikkat ve merakla kızını izlemeye başladı. Kendi anneliğini, eğitimciliğini test eder gibiydi sanki.

Çise, heyecanla tabağı önüne çekmişti ama kaşığa uzanmadı. Döndü ve annesine baktı ikircikli bir tavırla.

"Allah biliyor ama bu tabağın ağabeyimin payı olduğunu değil mi anneciğim!"

-"Elbette biliyor kızım"

-"Ağabeyimin payını yersem kul hakkı yemiş olmaz mıyım peki?"

-"Elbette olursun canım."

-"Allah üzülmez mi o zaman?"

-"Elbette üzülür bir tanem, üzülmez mi hiç sevdiği kulunun başkasının payını yemesinden. Senin, başkalarının hakkını gözetmediğini görmek çok üzer elbette Allah'ı. Çünkü Allah kul hakkını çok ama çok önemser. Günahların en büyüklerinden biridir kul hakkı yemek. Bunu daha önce konuşmuştuk değil mi canım seninle? "

"Vaz geçtim. Yemeyeceğim anneciğim ağabeyimin payını. Üzmeyeceğim Allah'ı" diyerek sütlaç tabağını yerine koydu.

Gözleri dolu dolu kucakladı Nil Hanım kızını. Onun kumral buklelerini sevgiyle okşayıp, "Aferin benim çiçeğime! Aferin benim akıllı kızıma! Ağabeyin görmeyecek, ben de söylemeyecektim onun payını yediğini ama her şeyi en iyi gören-bilen Allah, çok üzülecekti ağabeyinin hakkı olan sütlacı ondan izinsiz yemeden dolayı. Ben de çok üzülecektim, kızıma kul hakkının ne kadar önemli olduğunu, başkalarının payına göz koymanın ne kadar kötü bir davranış olduğunu öğretemediğim için."

-"Şimdi Allah beni ödüllendirecek değil mi anneciğim?

-" Elbette ödüllendirecek. Kim bilir ne sütlaçlar, ne tatlılar ikram edecek sana Allah Cennet'te!"

Çise huzurla odasına yöneldiğinde Nil Hanım da ellerini şükürle sürdü yüzüne.

Rutin günün sonunda eve gelen ağabeylerine sarılan iki kız kardeş onu mutfağa doğru çekiştirmeye başladılar. Çok fazla detay bilmese de ablasının farklılığının farkında olan Çise, bir adım öne geçip "Biliyor musun abiş, senin sütlaç payını yemedim" dedi.

"Sahi mi, sütlaç mı yapmış aney, haniymiş benim yenmemiş payım" söylemiyle mutfağa yönelen ağabeylerini takip ettiler ikisi de.

Dilbaz Çise bir çırpıda anlattı annesiyle aralarında geçen söyleşiyi ve payını yemekten nasıl vazgeçtiğini.

Konuşmaya o kadar çok odaklanmıştı ki önüne konan yarım tabak sütlacı son anda fark etti. Ablasının önünde de aynısından vardı üstelik.

Fark eder etmez de;

"Bu ne?" diye sütlaç tabağını işaret etti sevinçle.

"Bu senin peşin ödülün gülüşüm. Bu senin kendi başına verdiğin doğru kararın peşin ödülü. Bu senin doğru davranışın için benden kazandığın ödül canım hem de ablana bile kazandırdığın" diyerek sarıldı kardeşlerine.

Üç kardeşin sarılmalarındaki sıcaklık Nil hanımın gözünde çiseliyordu akşamın huzurunda.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum