Mehmet KIZILASLAN

Mehmet KIZILASLAN

Çöküş ne zaman başladı

Çok iyi hatırlıyorum, rahmetli annemin, evimizin bir kenarında dokuma tezgâhı vardı. Sabahtan öğleye kadar, yünlü ya da pamuklu bir kocaman çarşaf dokurdu.

Rahmetli Babam, berberdi. Öğle yemeğinde dükkânların kapatılma mecburiyeti vardı. Babam, yemeğe geldiğinde, annem dokuma tezgâhın yanındaki yer ocağına,( şimdilerde adına şömine deniyor) koyduğu, öğle yemeğimizi yapmış olurdu. Bizde öğleci, ya da sabahçı, okullarımıza gitmeden ya da geldiğimizde hep beraber o yemeği yerdik.

Annemin işi sistemliydi, muhakkak o çarşafın birisi dokunmuş, iki parça olduğundan, öğleden sonra dikilerek sahibine gönderilirdi. Babamın müşteri durumu değişken olduğundan, yemekte konuşurlarken; babam “Hanım yine benden çok para kazandın öğleye kadar, Allah razı olsun senden der” annemin çalışmasını överdi.

Annem yaşlanmaya başladığında “Bana dikiş makinesi alıver, paramız var nasıl olsa, tezgâhı kaldıralım. Komşumuz Meryem yengem bana dikiş öğretecek. Onunla devam edeyim ailemize katkıda bulunmaya.” Dediğini çok iyi hatırlıyorum.

Rahmetli Meryem yengem dikmişti, ilk uzun pantolonumu benim. Babamın eski pantolonu nu ters çevirerek, içini dışına getirerek.

Rahmeti dedem, manifaturacı olmasına rağmen ondan istenmemişti kumaşı.

Anneme dikiş makinası alındı. Ve annem bizim dikileceklerimizle başladı işe. Meryem yengemden sonra da mahallenin terzisi oldu.

Annemle ve babamın kazançları ile her kardeşime ve bana birer, ahşap ve kerpiçten ev yapıldı. Bizlerden birisi evleninceye kadar da o evler, öğretmenlere ve memurlara kiraya verildi.  

Bu geçmişten anılarımla sizi sıkmayayım sadede geleyim değil mi?

Bir ülke de, devlet de, aile gibidir.

Eğer fertleri, üretmek için çaba harcarlarsa, ailede, devlet de kalkınır.

Ne zaman üretimden koptular ve tüketime yöneldiler, önce aileler, sonra devletler batar.

Cumhuriyetin kurulduğunda ilk 15 yıl, üreten, üretim araçlarına, fabrikalara sahip olmaya çalışan ülkem sonraki yıllarda, üretmekten vaz geçerek tüketime yöneldi. Sonraki gelenler kurulan fabrikaları satmaya ya da kapatmaya başladılar.

İşte, çöküşün, yıkılmanın, başlangıcı oldu bu durum.

Hepimiz üretmeden, kazanmaların olabileceğini zannettik. Satılmış, aldatılmış, üretimden uzaklaşmamızı sağlayan yöneticiler o günlerde ülkemin sonunu hazırlamaya başladılar.

Bir ellerinde bayrak diğerinde Kuran meydanlarda hamasi nutuk atmaya başladılar. Üretime dair hiçbir şey söylemediler. İşte o zaman çöküş başladı.

Oysaki kurtuluş savaşını verenlerdi, asıl Bayrağın ve Kuran’ın özgürce yaşanmasını sağlayanlar. Onlar, bunu hiç kullanmadılar. Kullanmadıkları için, ülkeyi kurtardıkları, bağımsız hale getirdikleri, yüzlerce fabrika kurarak, hem üretmenin onurunu yaşattıkları, hem de ekonomik bağımsızlığımızı sağladıkları halde, neden se Din düşmanı ve komünist olarak değerlendirildiler. Hamasi nutuk atan, Bayrak ve Kuranı kullananların marifetiydi bu.

Onlar, ülkemizi kurtaranlar, milletimizin kendilerini anlayabileceklerini zannettiler. Millet Yüce Atatürk’ün söylediği gibi dürüst, çalışkan değildi. Bedavacı, hampacı, yatarak para kazanacaklarını zanneden, yanları da vardı.  Atatürk bunu da biliyordu.

Tekrar uyardı:

“Çalışmadan üretmeden kazanma yollarını alışkanlık haline getiren ülkeler, önce haysiyetlerini, sonra hürriyetlerini, daha sonra, istiklallerini (bağımsızlıklarını) kaybetmeye mahkûmdurlar.” 

Anlayanlar oldu belki ama azınlıkta kaldı.

Sonraki yöneticilerin birçoğu, Milletin bu durumunu çok iyi değerlendirdiler. Sattılar fabrikaları, kapattılar üretim haneleri. Pompaladılar tüketimi. Borçlandırdılar Milleti.

Oysaki Tekrar üretim ekonomisine dönmek gerekliydi. Geldiğimiz çöküşün farkına varsalar da Milleti kandırmak için hala yağma hasanın böreği gibi, vaatlerde, vereceklerini dağıtacaklarını anlatıyorlar. Yeniden, çalışacaksınız el açmayacaksınız, onurlu hale, tekrar geleceğiz demiyorlar.  

Bu ülkenin kurtuluşu, yeniden üretim seferberliği yapmaktan geçiyor. Bu sıkıntılar, bu seferberliği başlattığımız halde, en az beş yıl sürer değilse, bu ülke toprakları satılmaya başlar.     

Derelerimizi, barajlarımızı ve daha ne kadar gözlerini diktikleri değerlerimiz varsa satılır, NATO da kalırsak, yiğitlerimizin kanlarını da satarız, geçmişte, Kore’de olduğu gibi.

Bu gidişe, bu çöküşe son verecek liderleri dinlemek istiyorum. Saygılarımla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum