Demokrasimizin fay kırıkları

Bahsettiğim fay kırıkları, depremde yaşadığımız kırıklardan değil. Toplumsal iletişimde, sosyo- kültürel aynı dili, ortak değerlerimizi paylaşma ve anlaşmada zorluklarımız var.

Yaşadığımız olaylar, toplumsal sorunları uygar, çağdaş bir yurttaş olarak, farklı düşünce ve tepkilerimizi ifade etme sıkıntıları yaşıyoruz. Hele işin içine bir de siyaset girmişse, siyasi liderlerden de söz ediliyorsa tamamdır; Başladı curcuna, başladı mahalle kavgaları.

Karşılıklı atışmalar ve suçlamalar...

Farklı düşünce ve bakış açımızı bir fikirler zenginliği yerine, ortak yönlerimizle ortak akıl yerine birbirimize çok çabuk mesnetsiz itham ve suçlama yapmayı tercih ediyoruz.

İlk kolayımıza gelen karşı düşünce sahibine satılık, şerefsizliğinden tutun da vatan hainliğine kadar gidiyoruz.

Böylesine keskin bir davranışla yargılarken, tarafı olduğumuz siyasi partinin de lideri ve bütün yaptığı icraatlarını hatası, günah ve sevaplarıyla göklere çıkarıyoruz.

Doğru ve yararlı olana, doğru demek varken, yanlış ve hatalı olanı da bu yanlış oldu denecek iken biz, kendimizinkini alkışlayıp, karşı tarafa da yuhalayan, hakaretler saydıran nefret dili kullanan bağnaz, ateşli bir taraftar olup çıkıyoruz...

Siyasetteki nefret dili, radikallik ve siyasi tapınma bizleri, aklıselim, makul ve gerçekçi, objektif düşünme ve davranıştan haliyle uzaklaştırıyor.

Hele yaşadığımız sosyal, siyasi sorunlar, bir de sosyal medyaya düşünce, tarafların kendi cephesinden ele aldıkları yarı gerçek, yarı abartı, yarışı uydurma algı operasyonlarıyla sosyal medya savaşları saniyesinde başlıyor. Kitle psikolojisiyle katmerlenerek kamuoyunu etkisi altına almaya başlıyor.

Pazar gezmeyi severim. Geçtiğimiz hafta Perşembe günü meşhur Nazilli pazarındaydım. Nazilli’nin dağ köylerinin birinde yaşayan Mustafa amca ile tanıştım. Selam, sabah, çay kahve derken muhabbeti koyulaştırdık.

Yaşı 90’a dayanmış Mustafa amcayla gündemdeki, güncel olan yangın, sel felaketlerinden de söz ettik. O sohbette söylediklerine katılmamak mümkün değil. “Hükümet, devlet yangınları söndürdü. Çok canlar gitti. Ormanlarımız yandı. İçimizde, bağrımızda beslediğimiz çok hain varmış. Yangınlar sönse de, yüreklerdeki yangınlar sönmez. Eskiden bir ahenk, bir bereket vardı. Hatır, gönül, büyük küçük, sevgi saygı vardı. Bitti, hepsi bitti. Ne bereket kaldı?  Ne de rahmet... Bu felaketler bize, Allah'ın bir imtihanı. Bu dünyanın çivisi çıktı. Tadı tuzu kalmadı hayatın” diyerek 90 yıllık hayatından bir kesit sundu Mustafa amca.

Mustafa amcanın iç çekerek anlattıklarından çok etkilendim ve epey düşündüm. Her gün yaşanan olaylar, televizyon kanallarındaki haberler içimizi karartıyor. Toplumun psikolojisi, morali iyice bozulduğunu gözlemliyoruz.

O halde soru şu:

Mustafa amcanın “çıktı” dediği dünyanın çıkan çivisini kim çakacak? Sorunların çözümü nasıl olacak?

“Çare daha fazla demokrasi” diyenler var. Peki, herkesin dilinde pelesenk olan demokrasi, gerçekten özde ve bütün kurallarıyla uygulanıyor mu? Dahası demokrasi diyenler, demokrasinin kurallarını kendi yönetimlerinde işletiyor mu?

Genç kuşak siyasetçilere bir sohbetlerde, sorgulayan, eleştiren ve yeni düşünceler, yeni gözlemlere tanık oluyoruz. “Günümüzdeki demokrasi kavramı yeniden sorgulanmalı. Çünkü temsili demokrasi yeterli gelmiyor. İktidarlarımız ister yerel, ister genel olsun katılımcı demokrasiden hazmetmiyor. Yönetme hakkına kim sahip olursa olsun ister yerel, ister genel, ister muhafazakâr, ister sosyal demokrat, ister milliyetçi, liberal veya sosyalist olsun, kendi mahallesindeki tüm seslere kör ve sağır” değerlendirmesinde bulunanların sayıları her geçen gün çoğalıyor.

Siyasi nefret ve taassubun hakim olduğu ön yargılar… İletişim kanallarında tıkanıklar...Devam eden zihin ve gönül dünyasındaki derin çatlaklar, kırıklar...

Araştırmayan, sorgulamayan, hesap sormayan, hesap vermeyen, hakikatlerin ortaya çıkmasını istemeyen, özgürce yeni düşünceler üretmeyen, zihin ve gönülleri iğdiş edilmiş, kör ve topal bir demokrasi isteniyor. “Bardağı yere at ve sonra ondan özür dile. Aslında onu kırmak istemediğini ve ondan tekrar su içmek istediğini söyle. İşe yararsa eğer, ben buradayım..” misali bir demokrasi anlayışına sahibiz.

Bizim siyasetçilerin çalıp oynayıp, söylediği demokrasi şarkıları, “sen beni seç ben de seni” anlayışından ibaret. Maalesef demokrasi gerçeğimiz bu!

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
6 Yorum