Depremin düşündürdükleri…

Geçen hafta, milletçe hepimizi çok üzen Elazığ ve Malatya depremini yaşadık. 41 vatandaşımızı kaybettik, bin 600 küsur vatandaşımızda yaralı durumda yıkılan evlerin enkazları da malum. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara da acil şifalar diliyoruz.

Deprem, bir tek kelime ama etkileriyle bütün ülkemizi ve milleti salladı. Depremin; psikolojik, sosyolojik, ekonomik boyutları, can kayıpları, yaralılar, şehirleşme, imar, konut ve yaşam şartları açısından etkilerini bir ölçüye sığdırmak mümkün değildir.

Fay hatları, fay kırıkları, ülkemiz deprem bölgesi, deprem öldürmez, bina öldürür veya deprem gerçeği ile yaşamasını öğrenmeliyiz gibi bütün konuşmaları her gün televizyon kanallarında işitiyoruz. İlgili uzman, bilim insanı, hocalarımız “ben demedim mi? Geçen ay konuşmuştuk” şeklindeki söylemlerin daha çok tartışılıp konuşulacağı benziyor.

Bu konuşmalar bir yana, esas olan depremin olduğu gece devlet orada var mıydı? Devlet ilgili üç bakanıyla ve bütün hizmet birimleriyle anında deprem bölgesindeydi. AFAD, UMKE, JAK, KIZILAY ve belediyelerin itfaiye teşkilatları, yardım tırları hepsi deprem bölgesi için kenetlenmişti.

Üç bakan: İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kürüm olmak üzere deprem gecesinde ve sonrasında, bu felaket sürecindeki çabaları, sınırsız mesaileri ve devletin şefkatli eli ile depremzedelerin yaraları sarıp sarmalandı. Gerçekten “Allah, devletimize, milletimize zeval vermesin” duasıyla bütünleştirildi.

Valilikler, kriz masaları, AFAD’ın başında Bakan Soylu, gece ve gündüz sürecin her anını, her olayı bütün detaylarıyla yakın takip ederek talimatlarla süreci yönetti. Ha keza sağlık ve çevre şehircilik Bakanlarının çalışmaları…

Cenazelerin definleri, hastanede yaralıların tedavileri, sağlık tedbirleri…

Bir yandan da geçici çadırlar, konutlar, kentsel dönüşüm çalışmaları, kalıcı konutlar ve vatandaşa yapılan yardımlar…

Devletimiz, milleti ile 82 milyon tek yürek.

Tarihimizde Göktürk kitabelerinde geçen bildiğimiz Bilge Kaan’ın “Gece uyumadım, gündüz oturmadım, aç milletimi doyurdum, çıplak milletimi giydirdim kuşattım” dediği gibi milletiyle bütünleşen kadim kültürümüzdeki devlet adamı olma vasıflarını gördük ve tanık olduk.

Bu deprem acılarımızla beraber bizi birleştirirken çok şeylerde öğretti. Yardımlaşma ve dayanışmanın doğu, batı, kuzey, güney, Karadeniz, Akdeniz, Ege ve hiçbir bölge ayrımı yapılamayacağını öğretti.

Gene iyilik ve yardımlaşmanın hiçbir dini inanç ve hiçbir siyasi düşünce farklılığı, parti ayırımcılığı aynı zamanda etnik grup ötekileştirilmesi yapılmadan birlik içinde kardeş olabileceğimizi, bu şekilde büyük millet olduğumuzu, Türkiye olduğumuzu öğretti. Vatandaş olarak bu devlet- millet kaynaşması hepimizi gerçekten gururlandırdı.

Elazığ, Malatya depreminin yaralarını sarmak için uğraşırken Manisa Kırkağaç, Akhisar, Muğla Marmaris’te de 4,6, 4,8 şiddetinde depremler oldu. Bu depremleri Aydın’da da hissettik. Hala değişik şiddette sarsıntılar devam ediyor.

Burada deprem üzerine ahkâm kesecek deprem uzmanı falan değilim. Değilim ama Allah korusun ilimiz Aydın’da bir deprem olduğunda ne yapacağız? Hangi tedbirleri aldık.

Vatandaşımız önemle şu soruların cevabını öğrenmek istiyor:

Vatandaş olarak deprem konusunda yeterli bilgi, eğitim, pratik ve uygulamalar konusunda ne kadar bilinçliyiz?

Hayat üçgeni ne demek, ne işe yarar?

Deprem çantamız var mı? İçindeki malzemeler tamam mı?

İlimizde, ilçe, köy ve mahallelerde riskli yıkılacak binaların tespiti yapıldı mı?

Deprem anı şehirlerimizde acil toplanma yerleri hazır mı? Levha ve oklarla vatandaş bilgilendirildi mi?

Her mahalli bölgeye göre yeşil alanlar, parklar ve diğer kamu yerleri hazır mı?

Yeşil alanlar, parklar, toplanma yerlerinden belediyelerin imar rantına kurban giden yerler var mı?

Fenni ve sıhhi olmadığı halde belediyelerin rant uğruna imar ruhsatı kestiği riskli binalar var mı?

Bu soruları sormak, düşünüp sorgulamak zaruretimiz var. Sonra su köprüyü yıkınca, maddi manevi bir sürü kayıp ve yitip giden insan kaynakları, canlarımız... Her şeyimizi kaybetmeden önce insan vicdanı ve devlet olma sorumluluğumuzdur.

Bu deprem acılarını bir daha yaşamamak için başımızdan geçenlerden ders almalıyız. Çok şey anlatmaya gerek yok. Depremde yitirdiğimiz vatandaşlarımız var. Yitirdiğimiz umut dolu nice canlar… Yetimler, öksüzler, eşini kaybedenler, anasız babasız kalanlar, yaşlı kimsesizler… Yıkılan evler… Enkaz yığınları… Kadın sesleri, çocuk çığlıkları… Yarış halinde olan kurtarma ekipleri…

Enkaz altıntan yürek burkan ses geliyor.

"Sesimizi duyan var mı!"

Var!

Sesinizi duyan Türkiye var!

Kahraman, fedakâr iyilik ve yardım melekleri… Hepsini bir düşünün, gözünüzün önüne bir kere daha getirin!

Yaralar sarılmışsa, yaralar kapanmışsa bizde iyileştik. Şu ağır kış koşullarında eksi 13 derece soğukta milletin yardım ve iyilikleriyle içimiz ısındı.

Gakkoşlar diyarı Elazığ’a selam olsun! Kayısı diyarı güzelim Malatya’ya selam olsun!

Geçmiş olsun Elazığ! Geçmiş olsun Malatya! Geçmiş olsun Türkiye!

Kalın sağlıcakla.                    

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.