Eğitim sokağı yokuşu

Hava soğuktu. Orhan Fırat mahallesinde anneannesinin pembe boyalı, iki katlı evinin önünde sürdüğü taksiyi durdurdu. Aracın arkasında turan annesi araçtan indi, pembe boyalı evin kapı ziline bastı. Yukarı katın balkon kapısı açıldı. Bakıcı Güler;
-Kim o ? diye seslendi.
Kezban
-Güler biz geldik annem hazır mı? dedi
Güler
-Evet hazır hazır sizi bekliyoruz. Diye cevapladı.
Açılan kapıdan ikinci kata çıktılar. Annenin çantasını aldılar. Annelerini aşağı kata indirdiler. Damat Ali, torun Orhan araçta bekliyorlardı. Anne, Kezban ve torun Sevim aracın yanına geldiler. Arkalarında Sevim vardı. Anneanneyi aracın arka koltuğuna oturttular. Kezban Güler'e elektriği su saatini ve doğalgazı kapatıp kapatmadığını sordu.
Güler
-Hepsini kapattım. Teyzenin ilaçlarını da çantaya koydum.
Kezban
-Sağ ol canım. Haydi hoşça kal. Yine haberleşiriz
Güler biraz üzülmüştü. Sadece
-Tamam Kezban abla dedi
Aracın arkasından el salladı.
Orhan aracı çalıştırdı. Dayının evinin önünden geçerek Fırat mahallesinden Karabağlar’a giden ana yola çıktı. On beş dakika kadar sonra Eğitmen Sokağı yokuşundaki en uçta olan apartmanın önüne geldiler.

Kezban annesini araçtan kolundan tutarak indirdi. Kadının adım atacak gücü yoktu. Ayağa zor kalkıyordu. Kotlularından tutarak merdivenleri dinlene dinlene dördüncü kattaki daireye geldiler. Salondaki çekyata yatırdılar. Kadın nefes almakta zorlanıyordu. Kusmaya da başlamıştı. Akşam oldu. Geç kalmadan hastaneye götürelim dediler. Torun Sevim telefon ederek acil yardım istasyonundan ambulans istediler. Beş dakika sonra ambulans geldi. Bir bayan ve bir erkek sağlık elemanı yanlarında çantalarıyla geldiler. Ayaklarına poşet geçirmeden salona girdiler. Evdekiler hayretle karşıladılar. Ama anne hastaydı. Gelenlere bir şey demediler. Annenin tansiyonu ölçtüler, kalbine cihazlar bağladılar. Beklemeye başladılar. Bir saat kadar gözlemlediler. Durumda düzelme olmadığını görünce hastaneye götürmeye karar verdiler. Ambulanstan şoför sedye getirdi. Orhan da yardım ederek kadını ambulansa götürdüler.
Kezban. Kocasına:
-Sen evde kal, altmış sekiz yaşındasın. Koronaya kolay yakalanırsın. Biz gidelim dedi.
Damat evde kaldı. Sağlık elemanları ambulansa hastadan başkasını almadılar. Orhan, Kezban ve Sevim özel araçlarıyla ambulansı takip edip yaşlı kadını Dokuz Eylül Üniversite Hastanesine götürdüler. Damat evde onlardan haber beklemeye başladı. Hemen ayaklarına poşet giymeden daireye giren sağlıkçıları üzerin bastıkları halıyı toparladı. Çantaların koydukları koltuk örtülerini aldı banyoya koydu. Saat başı telefon ediyor ve kayınvalidesinin durumunu soruyordu. Eline aldığı bir kitabı okumaya başladı Uyku da tutmamıştı. Filim çekimleri tahliller ve sonuçlarının beklenmesiyle gece geçti. Gün ışımaya başladı.

Yapılan tahlillerden ve muayenelerden sonra yaşlı kadını hastaneye alıp diyalize bağlayacağız dediler Kezban itiraz etti.
-Annem böbrek hastası ama ilaçla tedavi oluyor. Şimdilik diyalize girmesine gerek yok. Dedi.
Annesini hastaneye yatmasına izin vermedi.
Kezban doktorlarla konuşmaya başladığı sırada hasta bakıcılardan birinin telefonda yüksek sesle konuştuğu duyuldu Herkes bir tarafa kaçmaya başladı. Alt kattaki hastaları ve hasta yakınlarını hastane dışına çıkarmaya başladılar. Hasta bakıcı yüksek sesle korona hastası geliyor korona hastası geliyor diye yüksek sesle oradakileri uyarmaya başladı. Kezban bu kargaşadan yararlanıp kızı Sevim'le annesinin sedyeden kaldırdı. Arabada bekleyen Orhan'ın yanına götürdü. Araca bindirdi. Anneyi eve getirdiler.
-Annemi diyalize bağlamakta ısrar ettiler. Yanına da refakatçı almayız dediler. Zaten ortalıkta korona salgını var. Annemi kargaşadan yararlanıp hastaneden kaçırdık dedi.
Bir gün sonra öğlene doğru hastaneden telefon etiler doktorlara biri.
-Anneyi diyalize bağlayacaktık onu hastaneye getirmeniz lazım diye telefonda konuştu.
Sevim
-Anneannem şu an iyi durumda. İlaçlarını aldık dedi.
Doktor
-Peki o zaman kötüleşirse getirirsiniz dedi.
Sevim
-Anladım doktor bey aradığınız için çok teşekkür ederiz dedi.
Eğitim sokağı yokuşundaki bu evi Orhan ve Sevim için tutmuşlardı. Ev ekonomi üniversitesine yakındı Hemen hemen bir kilometre uzaklıktaydı.
Balkonunun önü açıktı. Balçova, İnciraltı ve körfez manzarası tüm güzelliği ile görülüyordu. Yamanlar dağının eteklerinde Çiğli, Bostanlı ve Karşıyaka körfezin diğer tarafında inci gibi dizilmişti.

Ev home ofis olarak da kullanılıyordu. Evin salonu büro olarak düzenlenmişti. Salona girişte solda duvarda büyük bir kitaplık vardı. En son yayınlanmış romanlar, sanat ve bilimsel kitaplar vardı. Kapıdan girişte Orhan'ın çalışma masası vardı. Masasının üzerinde ve koltuğunun arkasında elektronik cihazlar vardı. Orhan resim de yapıyordu. Masanın arkasında resim kâğıtları ve yağlı boyalar vardı. Masanın önünde soldaki duvarın önünde büyükçe bir televizyon konmuştu. Onun önündeki köşede Orhan'ın gitarları vardı. Beş altı gitar duvarın önüne dizilmişti. Bir keman ve ud vardı. Balkon penceresinin önünde geçen yıl aldığı elektronik bir de piyano vardı. Orhan hemen tüm müzik aletlerini çalabiliyordu. Son zamanlarda piyona da klasik müzik de çalmaya başlamıştı. Ara sıra eline aldığı gitarıyla da çok güzel metal parçaları çalıyordu.
Arka tarafta parka bakan tarafta Orhan’ın yatak odası vardı. Onun yanında anne ve babasının odası, ondan sonra da şimdilik anneannesinin yattığı oda vardı. Sevim salondaki çek yatlarda yatıyordu. Orhan genelde gece çalışmayı seviyordu. Sabah saat yediye kadar çalışır yatar akşam saat altıda veya yedide uykudan uyanırdı. Sevim okulda yüksek lisansını tamamlamıştı. Orhan da tez aşamasındaydı. Yüksek lisansını tamamlamak için tez hazırlıyordu.

Ülkede tüm vatandaşlar salgın yayılmaya başlayınca sokağa çıkma yasağı gelecek diye alışveriş merkezlerine gitmeye başladılar. Ali oğlu Orhan ve kızı Sevim'le Narlıdere’deki Migros adındaki büyük süpermarkete geldiler. Ali şaşırdı. Gelen müşteriler aldıkları taşıma araçlarıyla süpermarketteki raflarda ne var ne yok almaya başlamışlardı. Koşuşarak oradan oraya koşturup bir an önce kalan malları alma çabasına girmişlerdi. Korona virüsü salgını halkta bir infial yaratmıştı.

Ali Orhan ve sevim un makarna, un, peynir sıvı yağ ve temizlik malzemeleri ne varsa taşıma aracına doldurdular. Kasalarda kuyruğa girip ödeme yaptılar. Taşıma aracını taksinin yanna kadar getirip aracının bagajına aldıklarını koydular.
Sevim
-Orhan o maskeli adamı gördün mü ?Dedi.
Orhan
-Evet. Gördüm. Okuldaki hocalarımızdan biri. Yüzünde yeşil maske vardı. Dedi.
Sevim
-Evet daha yeni Dubai’den dönmüştü. Ben selam vermemeye çalıştım. Virüslü olabilir diye düşündüm.
Orhan
- Ben de uzaktan kafamı salladım . Yanına yaklaşmadım.
Sevim
-İnsanlar hiç bir şeyin ciddiyetinde değiller. Hocanın ağzının içine neredeyse girecekler dedi.
Ertesi gün Ali kızı sevimle başka şehirdeki kızlarına kargo ile bir paket göndermek için postaneye gittiler. Postane tatildeydi. Bahçeye oturdular. Açılmasını beklemeye başladılar.
Sevim
-Baba sen oturmaya devam et. Ben sağlık merkezi yanındaki eczaneler gidip maske soracağım dedi.
Ayrıldı. Az sonra geri geldi. Paketi açtılar. Sevim şaşırdı.
- Baba ben çift katlı maske istedim. Tamam diye bana bunu verdiler. Bu maskeler tek katlı dedi.
Baba
-Tamam kızım. İstersen kalsın.
Sevim
-Olmaz. Onlar bana çift kat diye sattılar. Üstelik en pahalısını verdiler. Yüzyetmiş lira.
Baba
- Vay sahtekârlar.
Sevim
- Ben gidip geri vereceğim.
Baba
-Kızım ben de geleyim. Kavga etme.
Az sonra Sevim geri geldi Elinde paket yoktu.
Baba
- Ne oldu?
Sevim
-Eczaneye gittim. Ben sizden çift katlı maske istemiştim. Bana tek katlı ve en pahalısından vermişsiniz dedim. Eczacı Ama biz hep böyle satıyoruz dedi. Şikâyet etmemden, korkarak hemen paramı geri verdiler. Eczacılara bu şekilde başkalarına da satamayın dedim. Bir şey demediler. Ama baya korktular dedi.

Çok geçmeden iki gün sonra salgının yayılması üzerine önlemler alınmaya başladı. Bazı kısıtlamalar Cumhurbaşkanı tarafından ilan edilmeye başlandı. Her akşam belli bir saatten sonra Sağlık Bakanı o gün vaka sayısını ölenlerin sayısını iyileşenlerin sayısını açıklamaya başladı. Otuz büyükşehire ve Zonguldak şehrine sokağa çıkma yasağı getirildi. Yirmi yaş altı ve atmış beş üzeri vatandaşlara sokağa çıkma yasağı getirildi. Şehirler arası seyahatler bazı istisnalar dışında yasaklandı .Dünya bir panik havasına büründü.. Tüm Dünya virüs karşısında diz çökmüştü. Virüs zengin fakir ayrımı yapmadan ülkelerde can almaya başlamıştı. Ülkemizde çok geç kalınmadan hastaneler pandemi hastanesi haline getirildi. İnsanlarımız arasında Dünyada görülmeyen bir dayanışma başladı. Millet olarak böyle zor zamanlarda hemen nasıl bir araya gelip dayanışmamız takdir edilecek bir şeydi.

Alış veri merkezleri artık internet üzerinden sipariş alıyor ve istenen malzemeleri araçlarıyla müşterilerine ulaştırıyorlardı. Ali'nin anne ve babası Gürçeşme’de oturuyorlardı. Onlara da eve yakın olan alışveriş merkezinden ihtiyaçlarını gönderiyorlardı. Ali erkek kardeşinin hesabına internetten para gönderiyor, kardeşi parayı bakıcıya veriyordu.

Eğitmen sokağı yokuşunun ucundaki apartmanın altında anaokulu vardı. Onun yan tarafında da Balçova Kaymakamlık binası vardı. Kaymakamlığa gelenler sıraya girerken maskeliydi Sosyal mesafeye göre aralarında birer metre arayla duruyorlardı. Kaymakamlığın alt katındaki depodan ufak van araçlara malzemeler alınıyor ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılmaya başlanıyordu..
Balçova İzmir de tehlikeli bölgelerdendi. Akşam olunca Sevim heyecanla babasına seslendi
-Baba aşağı sokakta ambulans ışıkları var dedi.

Hep beraber balkona çıktılar ve ambulansa baktılar Ambulans az sonra hastayı alıp gitti. Ertesi gün sabahtan bir kamyonete bindirilen görevliler tüm mahalle sokaklarını dezenfekte ettiler. Bundan sonraki günlerde de sokaklarda ambulanslar gezmeye başladı. Artık görüntüye alışmışlardı. Ama korkuyorlardı da.

Siparişle gelen malzeme poşetleri önce dairenin önünde bıraktırılıyor Sonra balkona alınıyor, bir süre güneşte bekletilip mutfağa alınıyordu. Orhan ve Sevim gelen malzemelerin alınmasını üslenmişlerdi. Sevim gelen eşyaları mutfakta dezenfektanla iyice temizliyor ve mutfakta dolaplara ve buzdolabına yerleştiriyordu.
Can sıkıcı günler başlamıştı. Özgürlük çok kıymetliydi. Ama yapılacak bir şey yoktu. Virüsün şakası yoktu. Ne zaman nereden bulaşacağı belli değildi. Baba Ali sabah kalkınca kahvaltıdan sonra eline bir roman alıyor bir bölüm okuyordu. Sonra tabletten yabancı dilde videolara bakıyor sonra bağlamasını alıyor bildiği türküleri çalmaya başlamıştı. Akşamda Hep beraber survıvor seyrediyorlardı. O bitince internetten bir filim açıp geç vakte kadar seyrediyorlardı.
Ailenin büyük kızı Semra da başka şehirde bir üniversitede yardımcı doçentti. O sokağa çıkma ve şehirlere giriş çıkışlar yasaklanınca olduğu yerde kalmıştı.

Akşam karanlık olunca evdeki biriken çöp poşetlerini atmaya çıkıyorlardı. Çöp konteynerleri yokuşun alt ucunda yokuşun başındaydı. Ali oğlu Orhan ve Sevim önce maske takıyorlardı. Ali yaşı nedeniyle sokağa çıkması yasak olduğundan kafasına bir şapka giyiyordu. Kaymakamlık bahçesindeki polislere de görünmeden çöp poşetlerini konteynere atıp son hızla apartmana geri giriyorlardı.

Mahallede virüs salgını başlayınca aşağı sokaklardaki villaların kepenkleri kapanmaya ve ışıkları sönmeye başladı. Buralarda oturanların yazlıklarına taşındıkları anlaşılıyordu.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.