Güz yeli gibi esti, geçti yıllar

Bizim köyde sonbahar geldiğinde güz yelleri, deli rüzgârlar eser, önüne geleni sürükler götürürdü. Bir de baktık ki ömür dediğimiz mefhum akıp geçeli yarım asrı çoktan aşmış, geçivermiş...

Oysa biz,

Siyahın yerine, beyazı hayal ettik.

Karda, kışta, güneşli günleri düşledik.

Ne de olsa kışın ardı bahardır dedik.

Güneşle birlikte yağmurları da sevdik.

Umut hiç tükenmez dedik, ümitlendik.

Yordun be hayat bizi!

***

Hepimiz masum ve garip duygular içerisindeydik.

Biz kara kuru, siyah önlüklerle okulluyduk.

Fakir zengin çocuğu birlikte koştuk, oynadık, güldük, ağladık.

Öğle vakti mahalle maçları yaptık, kavga ettik, birbirimizi taşladık.

Akşamleyin her şeyi unutan çocuklar olarak yine bir aradaydık.

Susadık, bir yığın mahalle çocuğu, tek şişeyi çeşmeden doldurduk, içtik.

Ama hiç hasta olmadık, o pis, bu kirli diye düşünmedik.

Sağcı olduk, solcu olduk, bu vatanı karşılıksız sevdik. İdealleri uğruna idam sehpasında "Yaşasın tam bağımsız Türkiye" diyerek cellattan önce tabureyi tekmeleyen, yaşamın baharında iken yitip giden gençler bir yanda, öte yanda ise, 6. Filo Emperyalistlerini, kıble yapanlara bakıp acıyarak hüzünlendik.

Mahalleli kıza bakmaz, bakanı da pişman ederdik.

Sevdik mi sonuna kadar severdik. Ya benimsin, ya kara toprağın dercesine...

Şimdi bir bakıyoruz da geriye…

Çok geç kalmışız,

Vakit o vakit değil.

Aralarda bir yerlerde kaldık biz.

Bilgisayarı 40 yaşında gördük.

Öğrenmeye çalışırken cep telefonu çıktı.

Takoz gibi telefonlardan, incecik cep telefonlarına geçtik.

Koca koca insanlarımız, çoluk çocuk, elleri ile bu aletleri dürtüklemeye başladık. Misafirlikler dönemi bitti.

Bir evde telefonları sehpa üzerine koysan, telefoncu dükkânına geldik zannedersin…

Bir çocuk gülse; bütün Dünya gülümser, çocuklar yarınlarımızdır. Aile mefhumu bozuldu, dezenformasyona uğradı. Olan küçücük çocuklarımıza, yarınlarımıza oluyor, sevgi ve şefkatten mahrum...

Bakara’ya makara dediler,

İnsanımızın gıkı çıkmadı.

Ay sonuna maaşımızı yetiştiremez olduk.

Üstelik

Beş- altı maaş alanları da duyar olduk.

Hep inandık...

Bankerlere,

Çiftlik bankta tosuna,

Kriptoculara,

Vekil bile yaptığımız,

Jet Fadıl beyefendiye hep inandık.

Repolarına,

Danalarına,

Bitcoinlerine,

Jetfa arabalarına,

Devre mülk süit odalarına,

Hep teveccüh gösterdi aziz halkımız…

Eski filmleri bile özlüyorsun, Adile Naşit, Münir Özkul, Ayşen Guruda, Halit Akçatepe, onlar bize aile olmayı öğretiyorlardı.

Zeki Alasya, Metin Akpınar, Müjdat Gezen ise; hep punduna geldiğinde dokundurdular.

Bazen susmak istiyorsun...

Devlete dezenfektan sattılar.

“Desene milletin orasına koyacağız” diye yazıldı.

Bir bakıyorsun, güç zehirlenmesine kapılmışlar var,

Bir de etrafında dönen fırıldaklar, güce tapanlar…

Çok arada kaldık biz çok. 2023 yılı

Koskoca bir sene geride kaldı.

Yitirdik sevdiklerimizi birer birer...

“Hayat kısa,

Kuşlar uçuyor.”

Demişti Cemal Süreyya…

Güz yeli gibi esip geçiverdi seneler...

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum