İnsan, doğa ve kalkınma

İnsan doğa ilişkisi ilk insandan günümüze kadar yaşamın her safhasında sürüp gidiyor. Hayatla ölüm arasındaki bu ilişki yeniçağda sanayi devrimi ile doğa aleyhine gelişmiştir. Dünya nüfusunun hızla artması, insanlığın daha çok refah özlemi ve arzusu doğal kaynakların daha çok kullanılmasına, zenginlik ve üretim adına tahrip edilmesine yol açmıştır.

Günümüzde tarım ve orman alanlarının korunması, sanayileşmenin yol açtığı çevre kirliliği ve ekolojik dengenin bozulması önemli insanlık sorunlarından biri haline gelmiştir. Ormanların tahribi, denizlerin kirliliği, ozon tabakasının incelmesi insanlığın acil çözüm bekleyen önemli çevre sorunlarındandır. Bugün doğanın dengesini bozan ya da bozacak olan deniz ve akarsuları arazileri kirleten tarım arazilerini kullanılamaz hale getiren sanayileşme ve kentleşmenin insanlığın hayrına olmadığını bütün gelişmiş toplum ve uluslar kabul etmektedir. Çünkü çevre, tarih, kültür boyutu olmayan sanayileşmenin götürdüğü getirisinden fazla olacaktır.

Avrupa ülkeleri geçmiş yüzyıllarda sanayileşme ve kalkınma adına hem kendi ülkelerine hem de Asya, Afrika ve Orta-Güney Amerika’daki ülkelere sömürgeci politikalarından dolayı büyük zarar vermişlerdir.

18. ve 19. Yüzyılda Afrika’nın bütün doğal zenginliklerini yağmalamış, hatta insan varlığı bile hunharca köleleştirilerek Amerikan rüyasının ve Avrupa kalkınmasının gerçekleştirilmesinde istismar edilmiştir. Batı medeniyeti bu bakımdan sicili bozuk bir medeniyettir. Bugün insanlık havarisi kesildiklerine bakmayın, kendilerinden olmayanlara yaşama hakkı tanımadıklarını yakın tarih bize anlatıyor.

Ülkemiz 50 yıldan beri sanayileşme çabaları içindedir. Bugün sanayileşirken geçmişte kalkınma ve sanayileşme adına yapılan hataları yapmamamız gerekir. Kentleşme ve sanayileşme olgusu hata kabul etmez, dönüşü olmayan bir iştir.

Ülkemiz ve özellikle Ege, Akdeniz, Marmara bölgesi tarihi kültürel yapısı ve verimli toprakları, doğal zenginlikleri ile eşine az rastlanan yerlerden biridir. Verimli topraklarımız bugün tehdit altındadır, korunmaya muhtaçtır. Ege bölgesinde Menderes havzası şehir ve kasabaların büyümesi, ovaya yayılması ile verimli topraklarını gün geçtikçe kaybetmektedir. Bir taraftan yanlış iskân politikaları, diğer taraftan bilinçsiz sanayileşme sevdası bu tehdidin artmasına yol açmıştır. Menderes havzasında Söke’den Buharkent’e kadar 80 Km.lik hatta 7 tane Organize Sanayi Bölgesi kurulmuştur. Buralarda faaliyete geçecek olan sanayi tesislerinin faaliyet alanları konusunda hiçbir kayıt yoktur. Çevreye vereceği zararların hesabı yapılmamıştır. Kalkınma adına nasıl olursa olsun sanayi olsun felsefesi bugün yerleşmiş bir anlayış durumundadır. Yatağan Termik Santralinin çevreye verdiği zararı bilmeyen yoktur.

İlimiz Aydın uzun yıllar tarımı ve tarım arazilerini korumak adına çevre kirliliği yaratan sanayilerden uzak durmuştur. Tarıma dayalı sanayi kollarına yönelmiştir. Tarımsal sanayinin dünya tarımsal sanayileri ile rekabet edecek gücü olmadığından, hem tarımımız hem de tarıma dayalı sanayimiz çökmek üzeredir.

İlimiz müteşebbisleri risk almaktan kaçmakta, kalkınma hamlelerini devletten veya başka il ve ülkelerden gelen yabancı yatırımcılardan beklemektedir.  Bu bir zihniyet meselesidir. Sizin hakim olmadığınız kalkınma sürecinde alacağınız rol etken değil, edilgen olmaktadır.

Siz yapmazsanız, gelsinler yapsınlar derseniz onlarda gelmezse zamanı boşuna harcamış, kalkınma hamleleri zamanın acımasızlığına terkedilmiş olur. Neticede ülkemiz, Aydın ve Aydınlı kaybeder.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum