Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Ölüm üzerine güzelleme

Başlığı görür görmez içinizden bana: “Hadi ya!.. Ölüm üzerine de güzelleme olur muymuş?” dediğinizi duyar gibiyim değerli okurlarım…

Biz Türk milleti olarak biraz tuhaf da diyebileceğimiz farklı bir milletiz.

En sevdiklerimizi toprağa bıraktıktan sonra ilk yaptığımız iş, su içmek ve yemek yemek oluyor değil mi?

Gelenekte cenaze çıkan evde üç gün yemek yapılmazdı. Konu komşu aralarında anlaşarak her gün birisi hazırladığı bir tepsi içindeki yemeklerini sessizce getirir ve bırakırdı. Yakınlık derecesine göre de yemeği beraber yerlerdi. Çünkü cenaze sahipleri üzüntüden dolayı yemeden içmeden kesildikleri için onları yeniden hayat bağlamanın en kısa yolu yemelerini sağlamak olurdu.

Şimdi bu konudaki anlayışlar çok değişti haliyle: Cenaze sahiplerinin hazırladığı genellikle pide ayran ikram edilirken çok varlıklı aileler bir hafta, on gün süresince evlerinin önüne kurdurdukları “Taziye Çadırı”nda taziyeye gelenlere yemek ikram ediyorlar. Ya da varlıklı ailelerin varlıklı yakınları kendi aralarında anlaşarak masraflarını da kendileri karşılayarak sırayla cenaze evinde yemek çıkarıyorlar…

Bu geleneğin şekli, olgusu, ikram şekli bir yana Türk Destanlarından da öğreniyoruz ki cenaze arkasından yapılan yoğ, yuğ ya da yığ adı verilen yemekli yas törenleri bir Türk töresi şeklinde ilk çağlardan bu yana sürüp gelmektedir.

“Ölüm üzerine güzelleme” dedik ya başlıkta; şimdi de şâirlerimizden ölümü güzelleştiren sözleri paylaşalım sizlerle:

Yahya Kemal Beyatlı bu konuda şöyle der:

“Her rind bu bezmin nedir encâmı bilir

Dünyamızı nâgâh zalâm örtebilir

Bir bitmeyecek şevk verirken beste;

Bir tel kopar âhenk ebediyyen kesilir…”

Cahit Sıtkı TARANCI da şöyle der:

“Neylersin ölüm herkesin başında.

Uyudun uyanamadın olacak.

Kimbilir nerde, nasıl, kaç yaşında?

Bir namazlık saltanatın olacak,

Taht misali o musalla taşında.

Halk ölüm gerçeğini Anadolu’da musalla taşlarına şöyle işlemiştir:

“Ana rahminden geldik pazara;

Bir kefen aldık döndük mezara!”

Bir mezar taşı yazısı da şöyle der:

“Dün ben sizin gibiydim // Yarın siz benim gibi olacaksınız!..”

Yahya Kemal Rindlerin Ölümü” şiirinde şöyle tanımlar ölümü:

“Ölüm âsude bahar ülkesidir bir rinde;

Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.”

Mevlânâ da ölümü “Şeb-i Arus –Düğün Gecesi” olarak tanımlar…

“Allah ile olduktan sonra ölüm de ömür de hoştur.” Mevlâna

“Ölüm, başka bir yaşamın kaynağıdır.” Montaigne

"İnsan, meyvenin çekirdeğini taşıması gibi, ölümü kendi içinde taşımaktadır."- Rainer Marie Rilke

Necip Fazıl bu konuda şöyle der:

“Ölüm güzel şey; budur perde ardından haber.

Hiç güzel olmasaydı ölür müydü Peygamber?”

“Gelimli dünya, gidimli dünya: Âhiri, ölümlü dünya!” Dede Korkut

Ölüm bir köprüdür, dostu dosta kavuşturur. Hz. Muhammed (sav.)

“Her nefis ölümü tadacaktır!” âl-i İmrân suresi:

Bizim insanımız sevdiği kimselerin ardından ölümü güzelleştiren şu ifadeleri kullanır: Hak’ka yürüdü, Rahmet-i Rahman’a kavuştu, Sır oldu. Allah’a kavuştu vb.

16 Ocak 2024 Salı günü iki değerli ismin vefatını yaşadık:

Bunlardan birincisi: beş yüz yıl önce ataları İspanya’dan önce Selanik’e daha sonra da İzmir’e göç eden Musevî cemaatinden Hanri Benazüs’ün İzmir’de vefatıydı. Kendisiyle 2015’te Denizli’de CSA VAKFI’nda açtığı “Atatürk Fotoğrafları Sergisi” dolayısıyla tanışmış ve DEHA TV’de bir de bir saatlik söyleşi yapmıştık. Türkiye’de Atatürk’e ait fotoğrafların koleksiyoneri olarak bilinen ve şahsında 20 bin Atatürk fotoğrafı olduğunu söyleyen Hanri Benasüz Salı günü İzmir Altındağ Musevî Mezarlığında toprağa verildi: Kendi inancı içerisinde ışıklar içinde uyuması dilekleriyle…

16 Ocak 2024 Salı günü yaşadığımız 2. Cenaze yine İzmir’deydi. Denizli’nin Çal ilçesi Mahmutgazi Köyü’nden olan ve Denizli’de uzun yıllar öğretmenlik yaptıktan sonra emekli olan Ali Duran öğretmen son üç yılını yaşadığı İzmir’de Hak’ka yürüdü. Beşikçioğlu Camiinde kılınan öğle namazının ardından Doğançay Mezarlığında toprağa verilirken altı yıldır görüşemeyen üç çocukluk arkadaşı Duran Songut, Muammer Kunt ve beni cenazede buluşturuvermişti…

Allah’ın rahmetinin sonsuz olması dualarına Mekanının cennet olması dilekleri de eklenerek yolculandı sevgili Ali Duran öğretmenimiz…

Son söz YUNUS EMRE’mizin şiiriyle olsun:

CANLAR ÖLESİ DEĞİL

Mânâ eri bu yolda melül olası değil,

Mânâ duyan gönüller hergiz ölesi değil.

Ten fânidir, can ölmez, gidenler geri gelmez,

Ölür ise ten ölür, canlar ölesi değil.

Gevhersiz gönüllere yüz bin yol eder isen,

Hak’tan nasip olmasa nasip alası değil.

Sakıngıl yârin gönül sırçadır sımayasın,

Sırça sındıktan sonra bütün olası değil.

Çeşmelerden bardağın doldurmadan kor isen,

Bin yıl orda durursa kendi dolası değil.

Şu Hızır ile İlyas âb-ı hayat içtiler,

Bu birkaç gün içinde bunlar ölesi değil.

Yarattı Hak dünyayı Peygamber dostluğuna,

Dünyaya gelen gider, bâki kalası değil.

Yunus gözün görürken hazırlıg eyle bugün,

Gelmedi anda varan, geri gelesi değil.

Yunus Emre

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.