Şaşkınlıkla, hayretle izliyorum

Hangi birini yazayım!

Daha dün iki doktorumuzu kaybettik.

Henüz 35 yaşında psikiyatr olan 5 ve 3 yaşlarında iki çocuk sahibi genç, diğeri kadın doğum uzmanı olmak üzere 2 yetişmiş insanımızı kaybettik.

Bu doktorlarımız neden kaybettiğimizi hiç bileniniz var mı? Neden öldüğüne odaklanıp, düşündük mü?

Hepimiz günlük yaşam telaşıyla devam eden hayatın akışına kapılıp gidiyoruz. Pek çoğumuz bu ölümün koronavirüs salgını nedeniyle olduğunu biliyoruz ama önemsemiyoruz.

Evet dostlar! Bu pandeminin ölümcül tehlikesi hâlâ geçmiş değil. Gerekli tedbirleri almazsak, hepimiz ölümle sonuçlanan bu salgın hastalığın pençesindeyiz. İşte görevinin başında iki fedakâr doktorun ölümü, hepimizi üzen ve üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.

Bayramı fırsat bilerek sahillere akın eden insanımızın manzaraları koronavirüs nedeniyle kaybedilen canlardan ders almadığımızı gösteriyor. Sahillerde oluşan tablo vurdumduymaz, adam sendeci zihniyetin öne çıktığını gösteriyor.

Burun buruna insan kalabalıkları bize ise “eyvah” dedirtti. İğne atsan yere düşmeyecek manzarada sosyal mesafe korundu mu? Sahillerde ateş ölçümü yapıldı mı? Maske kullanıldı mı?

Bir tarafta Sağlık Bakanı Fahrettin Koca başta olmak üzere Bilim Kurulu Üyeleri, “Bu işin şakası yok! İkinci dalga geliyor” uyarılarını yaparken; tatil keyfi çıkartmak için kural, nizam her şeyi çiğnedik. Koronavirüse meydan okuduk.   

Ya kurban kesim yerlerindeki manzaralara ne demeli? Kurallar yeterince uyuldu mu? Hele insanlık dışı, iş makinesinde bir bacağından havada asılı büyük baş havanın eziyet içinde debelenişini bütün dünya seyretti.

Bazen ne olacak bu halimiz diye düşünüyorum. “Böyle nasıl bir toplum olduk? Nasıl bir insanız? Nasıl bir millet, nasıl bir müslümanız?” diye kendi kendime sorguladığım oluyor. Aslında her şeyi görüyoruz, biliyoruz ama işimize geldiği gibi davranıyoruz.

Ya yanan ormanlar…

Cayır cayır yanan akciğerlerimiz…

Kömür oldu, kül oldu.

Ormanlarımız yandı, yok oldu.

Bir günde yirmi yangın, bir haftada yüz kırk yangına şahit olduk. Piknik yapmak, mangal yakmak, sigara izmariti atmak, rastgele bırakılan şişeler yangına sebep olabiliyor.

Tarih 29 Mayıs 1453'ü gösterdiği zaman o zamanki adıyla Konstantinopolis olan İstanbul'u fethederek,  Bizans imparatorluğunu sona erdiren Fatih Sultan Mehmet’in “Ormanlarımdan bir yaş dal kesenin başını keserim” demesinin üzerinden 567 yıl geçti.

Mustafa Kemal Atatürk, 1934 yılında Kızılcahamam'a uğramış, çok beğendiği Soğuksu mevkiinde Temmuz ayının bir tam gününü geçirerek dinlenmiş, halkı huzuruna davet ve kabul ederek onlarla uzun uzun sohbet etmiştir. Bu ziyaretin anısı, o yerdeki kitabede yazılıdır. Atatürk'ün 86 yıl önce yeşil ve orman hakkındaki şu sözlerini de hatırlatalım:

“Ormansız bir yurt vatan değildir.

“Yeşil görmeyen gözler, renk zevkinden mahrumdur.”

O halde bugün geldiğimiz noktayı buraya not düşeyim:

Çağ açıp çağ kapatan O yüce Sultan Fatih ve Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Atatürk’ün ne kadar gerisinde kaldığımızı şaşkınlıkla, hayretle izliyorum.

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum