Ahmet KELEŞOĞLU

Ahmet KELEŞOĞLU

Sıradışı dosta bir mektup -2

2017'de, Dünya'ya benim gibi farklı pencereden bakan, çok az sayıdaki dostlarımdan biri yazdığı ve kelimelerin arkasına sakladığı şifreleri paylaşmıştı benimle.

Hele ki son sözleri, beni yerimden hoplatmıştı.

Son paylaşımını aynen aktarıyorum.

"Biliyor musun ben, yarım kalmayı da, döndüğümde hiç bir şeyi yerinde bulamamayı da, senden öğrendim sevgili ruh ikizim. Ne kadar abartılı sevdiysem, o kadar yüksekten düştüm ama artık yoruldum ne olur birazda beni düşün. Oldu mu? Düşmekten yoruldum artık, üstelik seninle savaşta bile değiliz."

Bu kadar zor bir yaşamı görmemiş olabilir miydim? Bu denli sıkışık hayatlarda savaşı göze alabilir miydim? Üç yılı aşkın bir süre geçmişti aradan. "Sıradışı dosta mektup" adlı yazımda bu dostum'a dilim döndüğünce cevap vermiş kendisini bugüne taşıyabilmiştim.

Şimdi yine iş başa düştü. Yine kendimi öne atmalıyım diye düşündüm. Zaten başka da çıkar yol gözükmüyordu. Ne de olsa bir çaresiz kişi iki çaresiz kişiden iyidir. Denizyıldızı misali. Bir hamle daha yaparak bir kaç yıl daha öteye gidebilir miydim? Bilmiyorum. Bu divaneyi biraz daha taşıyabilir miydim? Bilmiyorum. Her şeyi bırakıp harekete geçme vakti gelmişti.

Yaşamda; ''Olmaz, yok hayır bu benim başıma gelmez'' dediğim birçok zorluğun sıraya girmişçesine ama sırasızca bizi kovaladığını ona defalarca söylemiştim. Demek ki uzun süre fayda sağlayan bir öğüt, ya da işe yarayan bir tavsiye olmamıştı. Her nasılsa bu güne kadar gelebilmiş ve ayakta kalabilmişti. Şimdi değişen ne oldu. İçinizden neler olmadı ki, dediğinizi duyar gibiyim. Galiba sonsuza dek mutlak iyi yok. En azından bunu anlamak uzun sürmedi. "Ahh dostum, insanların kendi ben'leri ile sorgusuz ve hesapsızca acımadan üstümüze geldiğini sana daha ne kadar söylemeliyim? Sana, ''alt benimizi hep yanımıza alacağımızı, yanımızdan hiç ayırmayacağımızı ve bizim ona muhtaç olduğumuzu daha kaç kez söylemeliyim.

Cervantes'in Don Kişot'u gibi, gidiyorduk yel değirmenlerinin üzerine.

Hatırlasana!

Bugün savaş kazanılacak gibi görünmüyor dostum. Bu zamana kadar sende çok iyi biliyorsun ki, büyük yenilgilerin hiç içinde olmadık. Ama galibiyetlerimizi de hiç kutlayamadık. İz bırakan başarılarımızda da bile çekip gittik. Ganimet kalanların oldu. Üstelik te arkamıza hiç dönüp bakmadan çekip gittik.

Artık yaşamın, acımasız dönemeçleri bizi

bekler oldu dostum. Dönemsel rastlantılar yıkılmış durakları layık gördü bize maalesef.

O yüzden dostum, ben ne mi yapıyorum?

Beynime düşeni, daha düşmeden havada yakalıyorum neredeyse?

Sonra, bir tane daha, bir tane daha.

Hep böyle, devamlı böyle oluyor artık. Yakaladığımı, o anda analiz edip kısa sürede sonuca varıyorum. Sonra bir tane daha, bir tane daha. Artık değiştim hiçbir şeyi ileriye taşımıyorum.

Bitirebiliyorsan bitireceksin. Sonuçlandıramıyorsan bırakacaksın. Yaşamak için tek felsefe bu olmalı diye düşünüyorum dostum.

Tabii her zaman işler yolunda gitmiyor. Zor zamanlar hiç yok değil. Bazen günlerimin gecelere, gecelerimin de günlere kafa tuttuğu oluyor.

Kimin için?

Ne halleri varsa görsünler diyorum! Yesinler birbirlerini.

Gecem gündüze, gündüzüm geceye. Saatler, dakikalar neredeyse birbirini kovalıyor. Geçiyorum karşıya izliyorum dostum. Hem de taraf tutmadan.

Ne oluyor biliyormusun?

Arkalarındaki torbaları döküyorlar ortaya. Çıkarıp çıkarıp atıyorlar. Sıkıştıkça döküyor, döktükçe döküyorlar.

Haydi bakalım, çık işin içinden çıkabilirsen? Şimdi de her yerden, beklenmedik hamleler geliyor. Bazen araya gireyim ayırayım şunları dediğim oluyor. Sabırla bekliyorum.

En sonunda önümde kocaman bir zaman açılıyor dostum.

Büyük rahatlama. Sende öyle yap. Sana şifreyi söyleyeyim;

"Sen o savaşın içinde değilsin, her defasında ceza sana kesilir, ağzının payını alırsın, çekil kenara"

İşte böyle dostum.

Yine de başarı şansımız fazla olmayabiliyor.

Olmuyor işte. Dürüst kalmak çok zor. Gitgide de zorlaşıyor. Ayak uydurmaya kalksan benliğini satmak zorunda kalıyorsun. O zaman da çekip gitmekten başka, çare görünmüyor.

Olmuyorsa, bende çeker giderim arkadaş, diyorsun. Ve gidiyorsun işte.

Maske takmış, karanlığın yaratıkları bitmez bu dünyada. Hep kara, hep karanlık.

İşte böyle…

İşin garip yanı, ileriye de bakmadan gidiyorsun. Şimdi yine öyle oluyor görmeden gidiyorum dostum.

Nadasa bırakılmış toprak gibi hissedersin ya kendini. Sanki bir daha ki yıl hasad'a kucak açacakmış gibi. İşte öyle olacaksın dostum.

Ama kimselerin duymadığı çığlığa, kulakları tıkamamak şartıyla.

Sen de kendini kurtar, kaç beynindeki kara yaratıklardan.

Atla mor'a çalan gri boşluğa sen de koş, koş dostum.

Daha benimle savaşacaksın topla kendini.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum