Topal Gazi

Değerli okurlar On sene önce “Bir Arkeolog ’un anıları” isimli bir kitap yazmıştım. Çok sayıda okurumdan övgü aldım. Bu kitabın başında Topal Gazi diye bir bölüm açarak o günün şartlarında yaşanan yokluk ve yoksulluğu anlatmıştım. Topal Gazinin dramını da uzunca anlatmıştım.

Şimdi bu dramı bir daha okuyalım..

Tahminen 1948 veya 1950 yılların da Köyümüz halkının yarıdan fazlası fakir olduğundan ve işleyecek toprakları olmadığından mutlaka dışarıya çalışmaya giderlerdi. Genellikle de tercih edilen yer Konya olurdu. Nisan ayı içerisinde giderler (Koç katımında)yani kasım ayında gelirlerdi. Konya’da sekiz ay çalışmanın ve alın terinin karşılığı olan ücretlerini aldıktan sonra köye dönerlerdi. Onların köye dönüşleri bayağı bir festival havasında geçerdi. Konya’dan çalışmadan gelenler Kayseri’de hasır pazarına(Bitpazarı) uğrar eskicilerden kendisine bir takım elbise hanımına ve çocuklarına giysiler alarak köyümüze dönerlerdi. Gurbetten gelen bu emekçiler ceketlerinin yaka kısmındaki ceplerine bir beyaz mendil, mendilin üzerine de ışıldaklı bir kalem takarak fiyakalı olduklarını gösterirlerdi. Şapkalarını yan yatırarak altından taranmış saçlarını göstermeyi de ihmal etmezlerdi.

Köye dönenler bir yıl yetecek kadar un ve bulgurlarını temin eder ve diğer ihtiyaçlarını da temin ettikten sonra onlardan mutlu insan olmazdı. Köy odalarında onlara söz düştüğü zaman Konya’da çalıştıkları ağaların gaddar veya iyi olduklarını uzun uzun anlatırlar. Bazılarına dua bazıların da beddua ederlerdi. Bu arada bizim çok yakın komşumuz olan Topal Gazi de her sene Konya’ya gidenlerdendi. Bir sene Konya dan herkes kasım ayında döndüler fakat Topal Gazi dönmedi. Bir hafta iki hafta Topal Gazi yok. Hanımı gelenlerden soruyor soruşturuyor Gazi yok. Sonradan duyuldu ki, Topal Gazi Konya’dan o zaman tek vasıta olan trenle gelirken uyumuş. Eli kırılası Terbiyesizin birisi de Topal Gazinin bir yıl çalışıp kazandığı parasını çalıyor. Uyandığı vakit elini cebine atıyor bakıyor bir yıllık alın teri çocukların nafakası yok. Sağa sola koşuşturuyor gelene gidene soruyor ne duyan nede gören kimse yok. Trenin içinde sürünüyor bağırıyor çağırıyor nafile ne yapsın köye gelmeye yüzü yok köye gelse çoluk çocuğa kışlık, yiyecek ve giyecek gerekli ne yapsın köye gelmeye yüzü yok. Beyaz mendilini sallayarak ayrıldığı hanımı ve öpmeye kıyamadığı iki oğlu onun getireceği alın teri paraya ihtiyaçları var. Topal gazi ne yapsın geri dönüyor Konya’ya daha önce çalıştığı ağasının yanına varıp ona başından geçen olayı anlatır. Gelecek sene çalışmasına mahsuben borç para ister. Ağa topal Gazi’yi dinledikten sonra borç para veremeyeceğini isterse tekrar çalışırsa iş vereceğini söyler. Gazi ne yapsın köye dönecek yüzü yok. Mecburen ağanın teklifini kabul ederek tekrar işe başlıyor.

Gelelim madalyonun öbür yüzüne Konya da çalışanlar gelip de Topal Gazinin gelmemesi ve başına böyle bir olayın gelmesi haberi köye bir bomba gibi düştü. Herkeste bir üzüntü başladı ama en fazla üzüntüyü tabiî ki karısı yaşadı hanı derler ya “Ateş düştüğü yeri yakar” .Ne yapsın eve un bulgur ve diğer yiyecekler lazım bir sene boyunca çocuklar ne yiyecek elde avuçta bir şey yok. Bir sene açlığa mahkûmlar. Konya dan gelen diğer arkadaşlarının çocukları ve hanımları ihtiyaçlarını karşıladıkları gibi Hanımlarında allı güllü pazen entarilerini giyerek salınarak  çeşmeye su doldurmaya gelişlerindeki çalımlarından geçilmiyordu. Zavallı Döndü bunları gördükçe kahroluyordu. Ne yapacağını şaşırmış bir vaziyette her gün sabahleyin kapının önüne oturuyor gözü yolda akşama kadar yollara bakıp duruyordu. Bu bir hafta devam etti. Bir hafta sonra anam bir çorba ve diğer yemekler yaparak, topal Gazi’nin hanımı Döndü hastalanmış ona yemek götüreceğim, diyerek benimle birlikte Döndü ’nün evine gittik. Vardığımızda kadıncağızı kötü bir yatak şeklinde bir minderin üzerine yatarak çok düşünceli ve ateşli olduğunu gördük. Anam:

 -Döndü bak sana çorba yaptım getirdim. Şunlar ye; dedi. Döndü hafifçe:

- Şerif bacı yiyecek halim yok canım hiçbir şey istemiyor. Allah razı olsun.

-  Ama yemezsen kuvvetten düşersin, bunları ye çocukların var.

-  Ama yiyecek halim yok, sağ ol. Şuraya koy; da çocuklar yesin

- Çocuklara da yapar getiririm. Sen ye

 -Şerif Bacı nasıl yiyeyim, bak başımıza gelene. Çoluk, çocuk ne yiyecek bir sene? Ne yer ne içeriz. Allah sonumuzu hayır getirsin. Bu sene bizim için kara bir yıl olacak; sabahlara kadar gözüme uyku girmiyor.

-Canın sağ olsun. Allah büyük Allah çaresini verir. Sen şu çorbayı iç. Anam biraz kaşıkla çorba içirdikten sonra çıkıp geldik. Sonra aralıklarla anam sık sık gitti geldi. Bir gün yine anamla birlikte gittik. Komşumuz Döndü yatakta yatıyor bizi görünce,  Şerif Bacı sen mi geldin? Dedi. Yatak da soldan sağana döndü, bir kelimeyi şahadet getirdi ve kadıncağız ruhunu teslim etti. Sessiz sedasız öldü. Başında hiç bir yakını yoktu. Anamı bir telaş aldı sağa sola koşuşturarak komşulara ve yakınlarına haber verildi. O gün kadıncağızı yıkadılar kefenlediler defini yaptılar. Topal Gazinin iki oğlu vardı. Birisi tahminen dört yaşında, diğeri de iki yaşında. Bunları da dayılarının yanına verdiler. Kapısını muhtar olan babam mühürledi ve bir ocak, eli kırılası hırsızın yüzünden kapandı, gitti.

Aradan iki ay gibi bir zaman geçti o günün şartlarında nasıl haber verildiyse Topal Gazi ye haber verilmiş. Müthiş kış günü öğle üzeri Topal Gazi geliyor dediler biz de meraktan karşılamaya gittik. Eskiden güreşçi olan ve güreşirken de ayağı kırılan bu nedenle de lakabı Topal Gazi kalan Gaz, diz boyu karları yararak geliyor. Topal Gazi evinin önüne geldi danalar gibi bağırarak ve kendini yerlere atarak ağlamaya başladı. Üzerinde çok kötü bir ceket kötü bir şalvar her tarafı sökük, yırtık bir vaziyette olan ve karların içinde kendini yerden yere atan güreş meydanlarının korkulan güreşçisi olan topal gazi tam manasıyla yerde tuş olmuş bir vaziyette karların üzerinde çilesi ve hırsızın vurduğu sille ile yerden kalkamıyordu. Topal Gaziyi komşular yerden kaldırdı teskin etmeye çalıştılar ama ne mümkün. Gazi durmadan kendini yerlere atıyor Karısının ismini söyleyerek durmadan kafasını sağa sola vurup duruyordu. Sonunda güreş meydanlarının yenilmez aslan güreşçisi Topal Gazi pes etti. Biraz sakinleşti. Komşular bir sığara ikram ettiler. Sigarayı yaktı bir çekmede nerdeyse sigarayı yarıya indirdi. Dışarı verdiği duman azgından sanki soba borusun dan çıkar gibi duman çıkıyordu. Babam tekrar mühürü sökerek pehlivan Gazi’ nin evini açtı.

-  Buyur Gazi evine gir bakayım            

- Muhtar benim döndüm; öldükten sonra bu eve girmek bana haram oldu artık. Benim yavrularım bundan sonra ne olacak ben bunlara nasıl bakacağım? Diye bir birini kucağına alıyor, bir diğerini, alıyor. Çocukları yalım yalım yalıyordu. Küçüğü kucağından hiç indirmiyordu.

-Yavrum bundan sonra ben sana nasıl bakarım nasıl beslerim. Sen daha ana kuzusun sana anan gibi kim bakar. Bu babanızın Allah canını alsın bir anlık rehavete kapıldım uyudum. Uyumaz olaydım. Sizin rızkınızı hırsıza verdim; Allah beni kahretsin! Annenizin katili de benim. Onun ölümüne de ben sebep oldum. Ben Konya’dan gelirken ne hayaller kurmuştum. Sizleri ve annenizi donatacaktım. Bir sene yolumu bekleyen zavallı karımı dursun donatmak, güzelimi beyaz kefenle donattım. Beyaz kefenini bile ben alamadım. Babanızı affedin yavrularım ananızın katili bu nalet topal babanız Allah beni kahretsin.

 -Pehlivan yapma, çocukları da üzüyorsun, olmaz haydi odaya gidelim.

-Muhtar ben yanmayayım da kim yansın, şu duruma bak. Ben her gün Allaha dua ederdim ki, Allahlım karıma ve çocuklarıma ömür ver işlerimizi rast getir, diye. Bak Allahlın işine bula bula benim gibi bir fakirimi buldu. Ne istedi şu körpecik kuzularımdan.

 -Pehlivan böyle konuşma beterin beteri var Allah’ın gücüne gider.

-Giderse gitsin ne yapayım benim şu durumumdan daha kötüsü var mı? Millet ne derse desin Topal Gazi’nin ikna olacağı yoktu. Neyse kolundan tutarak odaya getirdiler. Gelirken bir kolu ile küçük oğlanı diğer koluyla da büyük oğlanı alıp öylece odaya geldi. Evden babam yemek getirttirdi.

 -Haydi, Gazi Efendi yemek ye.

- Gazi yemeği zıkkım yesin. İnşallah Allah canımı alır da bende kurtulurum böyle sürünmekten.

-Haydi, bakayım şu yemeği ye diye ısrar ettiler. Ve topal gaziye zorlayarak bir iki kaşık yemek yedirdiler. Fakat yemek bir türlü boğazından geçmiyordu. Bir iki kaşık çorba aldıktan sonra yemedi.

-Muhtar sağ ol, yiyemiyorum;  diyerek yemekten çekildi. Elini yüzünü yıkadı. Biraz oturduktan sonra çocuklara bakmak isteyen bir yakın aile aradılar. Hiç bir yakını çocuklara bakmak istemiyor. Her yakını bir mazeret çıkarıyordu. En sonunda odadakilerin de yardımı ile bir müddet teyzeleri bakmaya razı oldu. Ama yaza kadar bakacağını yazın bir başkasının almasını istedi. Üç dayıları dört teyzeleri ve amcaları olmasına rağmen kimse bakmak istemiyordu. Ne yapsınlar onlar da çok fakirlerdi. Neyse bakacak teyzelerine öpmeye kıyamadığı çocuklarını bırakarak tekrar Konya’ nın yolunu tuttu. Çocuklarından ayrılması da ayrı bir dramdı. Çocuklar babalarının boğazına sarılarak “Baba ne olur gitme! Bizi bırakma!”  demeleri babalarının da buradan çocuklarının birini bırakıp diğerine sarılması orada bulunan insanları derinden yaraladı. Çocuklar babalarının arkasından babalarına bakıp ağlamaları Gazi’de dönüp çocuklarına bakarak ağlaması herkesi üzdü. Topal Gazi gittikten sonra çocukların teyzeleri alıp götürdü. Ama küçük oğlan her sabah evlerine gelir nerde ise akşama kadar evlerinin önünde başını ellerinin arasına alır,  öyle yola bakar herhalde annesini veya babasını beklerdi. Anam bazı bu çocuğa dürüm yapar verir, bazen ben elinden tutar zorla eve getirir yemek yedirirdim. Teyzeleri iki ay baktıktan sonra o da bu çocukları sokağa attı. Geceleri nerde bir ıssız oda ve samanlık varsa, orda yatıp kalkmaya başladılar. Eğer hayır sahibi veya bunlara acıyan birisi çıkarsa ya yemek veriyor veya üzerlerine giysi veriyorlar. Yani insaf sahibi olan ve yüreğinde acıma hissi olan insanlar yardım elini uzatıyorlardı. Ama hani bir atasözü var ya “elden gelen öğün olmaz o da zamanında bulunmaz” diye. Bu çocukların bütün günleri perişanlık ve sıkıntı içinde geçti.

Sonra Erkilet’li bir vatandaş bu çocukları yanına evlatlık olarak aldı. Ondan sonrada bu zavallı öksüz ve yetim çocukları bir daha hiç görmedim. Yaşıyorlarsa Allah ömür versin. Aradan seneler geçtikten sonra Topal Gazi evlendi yeni evlendiği hanımdan da üç veya dört çocuğu oldu. Daha önce çocuklarının boğazına sarılarak ağlayan baba çocuklarını ne aradı ne de sordu.

Geçenlerde facebok da gezinirken köyümüzün dernek başkanı bu çocukların küçüğü olan Derviş Caner’in vefat haberini okudum. Geçmiş gözümün önümden bir sınama şeridi gibi geçti. İnanın yüreğim yandı. Tek dileğim tanrı rahmet eylesin nur içinde yatsın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum