
Ramazan TÜLÜ
1923’le hesaplaşma
Lozan görüşmelerinde İsmet Paşayı küçük görüp önemsemeyen ve istediklerini kabul ettirmek isteyen Emperyalist güçlerin sözcülerinden İngiliz Murahhası Lord Curzon, yanında Amerikan Murahhası varken İsmet Paşa’ya şunları der:
"Aylardan beri müzakere ediyoruz. Arzu ettiklerimizin hiçbirini alamıyoruz. Vermiyorsunuz. Anlayış göstermiyorsunuz. Memnun değiliz sizden. Ama, ne reddederseniz, cebimize atıyoruz. Cebimize saklıyoruz.”
"Memleketiniz haraptır. Yarın geleceksiniz. Bunları tamir etmek için kalkınmak için yardım isteyeceksiniz. O zaman bu cebime koyduklarımdan her birini birer birer çıkarıp size vereceğim.”
Paşa’da onlara cevaben”
“ Çok emekle bu neticeye varmışızdır. Şartlarımız, milletimize göre haklıdır. Bunları behemehâl alacağız. Biz bunları alalım. Siz şimdi verin. Sonra gelirsek, istediğinizi yapın."
Curzon bir anlamda pes edip Konferansın 23 Nisan’da başlayan ikinci bölümüne gelmedi. Sonunda yenilgiyi kabul etmiştir.
O tarihte, o günün koşullarında, kararlı bir irade ile kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Mustafa Kemal ATATÜRK’ün ömrünün kifayet ettiği süreçte olağanüstü bir ilerleme, kalkınma, yatırım hamleleri yaparak muasır medeniyet yolunda hızlı adımlar ile ilerlemiş ise de, Mustafa Kemal’in ölümü ertesinde İkinci Cihan Harbi ile kabuğa çekilme, ve arkasından demokrasi adına çok partili hayata geçilmesi ve ne hikmetse Mustafa Kemal’den sonra Devlet Adamı niteliğini taşıyan yetkin politikacıların gelmemesi, onların yerine kifayetsiz, popülist politikaların uygulayıcı, Ülke ve Millet yararlarından çok kendi siyasal ikballerini düşünen öngörüsüz politikacılar sayesinde bu günlere kadar geldik.
Neler mi oldu bu süreçte;
-Öncelikle Ezanın Arapça okunması meşru kılındı.
-1924 Anayasasının güncel Türkçe olan ve okuyanın anlayabildiği dili (Belki de maksatlı olarak) okuyanlar anlamasın ve haklarını öğrenmesin diye daha eski ve anlaşılması zor bir dile çevrildi.
Günümüzde bu hususu çoğu kişi bilmez, isteyen google’dan araştırma yaparsa aşağıdaki tırnak içindeki bilgilere erişebilir.
“10 Ocak 1945 yılında çıkarılan bir yasa ile, 1924 Anayasasının dili baştan aşağı Türkçeleştirilmiş, Teşkilatı Esasiye Kanunu, değişerek Anayasa olmuştur. Demokrat Partinin dil devrimi konusundaki farklı anlayışı sonucu, 24 Aralık 1952 yılında çıkarılan yasa ile Türkçeleştirilmeden önceki Anayasa metni yeniden yürürlüğe girmiştir. Böylece Anayasa, yeniden Teşkilatı Esasiye Kanunu olmuştur.”
-Cumhuriyetin getirdiği kazanımlardan rahatsız olan ve onları bir şekilde bertaraf etmek isteyen anlayış hiç boş durmadı.
Misal olarak Laiklik ilkesinde fevkalade rahatsız olan politikacılar bırakın laiklik anlayışına uyarlı uygulamaları laiklik sözcüğünü ağızlarına bile almadılar. Siz bakmayın yemin ederken kanun gereği yemin metni muhteviyatı içinde geçtiği için okuduklarına. Namusu ve şerefi üzerine laikliğe sadık olacağını kürsüde okuyup bir daha ağza almayarak aslında ettikleri yeminlerine de riayet etmediklerini bizlere kanıtlamış olmuyorlar mı?
-Arkasından Köy Enstitüleri büsbütün kapatılmıştır. Köy Enstitüleri hangi gerekçe ile kapatılmış ve arkasında gizlenen amaç neydi öncelikle onu irdelemek gerekir.
Eşit haklara sahip Türkiye Devleti Vatandaşı ve Özgür Bireyler olabilme haklarından rahatsız olan çevreler fırsat eşitliğini yerle yeksan edip yeni egemen çevreler oluşturmuşlardır.
Eski, çoğu vefat etmiş bazı politikacıların hiçbir meziyeti olmayan çocuklarının milletvekili yapılması, yeni tip popülist yaklaşımcı siyasal partilerde vitrin süsü olması, daha çok oy alarak iktidara gelme ve iktidarda kalma amaçları dışında başka ne ile izah edilebilir.
Osmanlı Devletinin çökmesi ve yıkılmasında en büyük etken olan tarikat ve cemaatleri Cumhuriyet Devrimleri yasakladığı halde çok partili sitem sonrası iktidara gelmek isteyen ve iktidarda bulunan partilerce daha çok oy almak için onlara verilen imtiyazlar, imkanlar ve zararlı faaliyetlerine gösterilen hoşgörüleri örnek vermek ve saymakla biter mi?
Liyakat sistemi yerine aidiyet ve sadakat anlayışı ile devlet kadrolarının abartılı bir şekilde şişirilip işgal edilmesinin ülke çıkarları ile bağdaşan bir yanı var mıdır?
Özgür düşünceli, vicdanlı, sağduyulu bilinç düzeyi yüksek bireyler yerine devlet ile hükümeti karıştıran, hükümeti eleştirenleri devleti kötülediğini sanan, devlet düşmanı olarak gören bir nesil sistemli bir şekilde çökertilen eğitim sisteminin semeresi değil midir?
Ülkede son zamanlarda gördüğümüz, duyduğumuz ve yaşadığımız hukuki uygulamaları nasıl izah edeceğiz?
AİHM ve AYM kararlarına işine gelirse uyan ve işine gelmez ise yok sayan politikacıları bir yana bırakalım alt mahkemelerdeki görev ve yetkilere haiz hukukçulara ne demeli?
Üst Mahkemenin kararına uymadığı gibi bir de üst mahkemenin kapatılmasını isteyen politikacılara ilaveten üst mahkeme üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunan alt mahkeme üyelerinin mevcut olduğu bir hukuk sitemine kim ne kadar güvene bilir?
4 Nisan 2013 tarihinde “Akil Adamlar” ile yürütülen "Kürt meselesi"nin demokratik açılım ve çözüm sürecinin fiyasko ile sonuçlanmasından sonra 2. Çözüm Süreci kapsamında PKK terör örgütünden 30 kişilik bir grubun 11 Temmuz’da sembolik silah bırakma gösteriminin ardından siyasetin hareketlenmesi. “Terörsüz Türkiye” adı altında izlediğimiz bir süreç, “Biz yolumuza AKP-MHP-DEM Parti olarak yürüme ye karar verdik” açıklamasından sonra “Türk-Kürt-Arap” açılımından söz edilmesi.
Türk siyasetinin akil, bilge adamı, MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin “2 Cumhurbaşkanı Yardımcısı olsun; birisi Kürt, birisi Alevi olsun” teklifi ile “Lüblanlaşma” eleştirilerine neden oldu. Her ne kadar Bahçeli açıklamasının “Lüblanlaşma” çerçevesinde ele alınamayacağını savunsa da.
Eşit haklara sahip Türk Vatandaşlarından Kürt Kökenli olanlar bu güne kadar sanki Cumhurbaşkanı olmamış/olamamış gibi. Bu teklif aynı zamanda Alevi ve Kürt kökenli vatandaşlar bundan sonra Cumhurbaşkanı falan olamazlar olsa olsa ancak sadece yardımcı olur anlamına gelip bir hak kısıtlaması öngörmüyor mu?
ABD tarafından kurulan, kurgulanan ve etkinlikleri dizayn edilip yönlendirilen siyasal kurumlar ve terör örgütlerinin ABD lehine çalıştıkları herkesin malumu. Etkinliklerini Türk Milleti ve Türkiye Cumhuriyeti düşmanlığı üzerine inşa ettiklerini de biliyoruz. Bundan endişe duyuyoruz.
Onun için ülkeyi kuran kurucu irade ve temsilcileri başta olmak üzere herkesin yani Türkiye Cumhuriyeti’ne ve vatanına ilgi duyan kişilerin ve demokratik kitle örgütlerinin bu olup bitene karşı uyanık olması gerektiğine inanıyorum.
Emperyalist ve yardakçılarının hedefinin 1923 öncesi olduğu kaygısını taşıyorum.

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.