Adaletin pençesinde: Özlem Çerçioğlu

Yerel yönetimlerin gücü, topluma hizmet etme misyonuyla şekillenir. Ancak bu gücün hukuki ve etik sınavlardan geçmesi de kaçınılmazdır. Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu’nun sekiz yıldır devam eden davası, bu sınavın en dikkat çekici örneklerinden biri olarak karşımızda duruyor.

DAVANIN GELİŞİMİ VE SUÇLAMALAR

2018 yılında başlayan bu hukuki süreç, belediye ihalelerine yönelik usulsüzlük iddialarıyla gündeme geldi. “İhaleye fesat karıştırma”, “görevi kötüye kullanma” ve “sahte resmi evrak düzenleme” gibi ciddi suçlamalarla gerçekleşen dava, çok boyutlu bir meseleye dönüştü. Savcının talep ettiği cezalar, sadece bireysel anlamda değil, belediye başkanlarının sınırsız yetkileri tartışma konusu yaptı.

Savcı, TCK’nın ilgili maddelerine dayanarak hapis ve memuriyetten men cezası talep etti. Seçilmiş bir belediye başkanı hakkında memuriyetten men isteği, bir daha aday olamayacağı anlamına geliyor.

“Adam asamaz, para basamaz” ifadesi belediye başkanlarının yetki sınırlarına dikkat çekerken, bu yetkilerin keyfi kullanımının doğurabileceği sorunlara da ışık tutuyor. Yönetimde şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesinin eksikliği, hukuksuz eylemlerin yaygınlaşmasına zemin hazırlıyor. Çerçioğlu’nun davası, bu eksikliklerin somut bir örneği olarak karşımızda duruyor.

KILAVUZ SEÇİMİNİN ÖNEMİ

“Kılavuzu karga olanın burnu pislikten kurtulmaz” der atalarımız. Yönetimde liyakatsiz kılavuzlar, hatalı kararların ve kurumsal zaafların kapısını açar. Özlem Çerçioğlu, eleştirilere rağmen, belediyenin anahtarını liyakatsiz kişilere teslim etti. “İmzacı” olarak adlandırılan ve sorgusuz şekilde emirleri yerine getiren bürokratların atanmasıyla belediyede adrese teslim ihaleler düzenlenir hale geldi. Yasa dışı taleplere boyun eğmek istemeyen çalışanlar ise cezalandırıldı. Bu süreçte ihalelerin büyük bir kısmı soruşturulmuş, soruşturmayı yürüten bürokratlar dahi belediyede yeni görevlerle ödüllendirildi.

İşte tam da bu nedenle, “geciken adalet, adalet değildir” sözü bu dava için hayli yerindedir. Her duruşma günü hastalandığı (!) için mahkemeye bile katılmayan Çerçioğlu, bu sürecin uzamasına katkıda bulundu.

YETKİ VE HUKUKİ SINIRLAR

Belediye başkanları, yasalarla belirlenen sınırlar içinde hareket etmekle yükümlüdür. Ancak yetkinin suistimali veya bu sınırların aşılması, hukuki sorunları da beraberinde getirir. Çerçioğlu’na yönelik “ihaleye fesat karıştırma”, “görevi kötüye kullanma” ve “sahte evrak düzenleme” gibi suçlamalar, bireysel sorumlulukları aşarak kurumsal sorunları da işaret ediyor. Bu durum, yerel yönetimlerin şeffaflık ve hesap verebilirlik ışığında yürütülmesinin ne kadar elzem olduğunu gösteriyor.

Özlem Çerçioğlu davası, sadece bireysel bir yargı sürecini değil, yerel yönetimlerin geleceğine dair önemli bir sorgulamayı da beraberinde getiriyor. Bu dava, şeffaflık ve etik değerlerin yerel yönetimlerde nasıl hayati bir rol oynadığını bizlere hatırlatmalı.

BÜROKRATLARI MAHKEMEDE SATTI

Sonunda ne oldu?

Çerçioğlu savunmasında, davaya konu olan olaylarla ilgili, her şeyi bilerek ve isteyerek yaptığı halde; "Benim imzam yok" veya "Benim haberim yok" şeklinde ifadeler kullanarak; “imzacı” olarak adlandırılan ve sorgusuz şekilde emirleri yerine getiren bürokratları mahkemede sattı.

Selam ve saygıyla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum