
Mehmet EROĞLU
Atatürk’e saygı duymak
Değerli okurlar son günlerde bazı yobazlar tarafından kurtarıcımız büyük önderimiz Atatürk’e saygısız ve çirkince saldırılarına şahit oluyoruz. Bazı yobazlar eline tahra ve baltayı alarak Atatürk heykeline saldırmaları tüm yurtseverleri üzüyor.
Bakın Rahmetli Alpaslan Türkkeş ne diyor:
Rahmetli Türkeş’in görüşlerine sonuna kadar katılıyorum.
Sizlere şu çılgın Türkler yazarı Turgut Akman’ın aşağıdaki yazısını gözyaşı ile okudum.
MUHALİF OLMAK!
İstanbul Hükümeti’nin harbiye nazırı Ziya Paşa her zamanki yumuşaklığı ile, “Beyler..” dedi, “..İngilizlere kafa tutamayız. Adamların hiç şakası yok. Daha geçen gün, bir bahane icat ederek İzmit’i tekrar işgal ediverdiler.”
Sarı atlas döşeli büyük oda, nezaretin ileri gelen subayları ile doluydu. Hürriyet ve itilaf partisi yanlısı olan birkaç gerici subay dışında hepsi, Anadolu’ya geçmeye çoktan hazır, Ankara’nın İstanbul’da kalmalarını gerekli gördüğü namuslu askerlerdi. Kapı açıldı, kapının boşluğu içinde yaver göründü:
“Emrettiğiniz yüzbaşı geldi efendim.”
“İçeri al.”
Nazır subaylara bilgi verdi:
“Az önce sözünü ettiğim talihsiz olayın faili.”
Yüzbaşı bekletmeden içeri girdi, kaygılı bakışlarla kendisini izleyen subayların arasında hızla ilerleyerek nazırın masası önünde durdu, selam verdi:
“Yüzbaşı Faruk, İstanbul. Beni emretmişsiniz.”
Uzun boylu, kumral, yakışıklı, biraz bıçkın havalı bir subaydı. Nazır önündeki bir yazıya bakarak, yumuşak bir sesle, “Oğlum..” dedi, “..dün akşam Beyoğlu’nda, İngiliz inzibat subayı teğmen milleri, emre rağmen selamlamamışsın. Doğru mu?”
“Evet, efendim, doğru.”
Nazır, dürüst subaya babacanca yol gösterdi:
“Herhalde görmediğin için selamlamadın, değil mi çocuğum?”
“Hayır, efendim, gördüm.”
Nazırın canı sıkıldı:
“Niye selamlamadın öyleyse? Selamlamanız için emir verilmişti.”
“Rütbesi benden küçük olduğu için selamlamadım paşam. Askerlik töresince, önce onun beni selamlaması gerekmez miydi?”
Ziya paşa derin bir kederle ellerini açtı:
“Askerlik töresi mi kaldı a yavrum? Adamlar galibiyet haklarını kullanıyorlar. İngiliz komutanlığı bu sabah olayı protesto etti. Mesele çıkarılacak zaman değil. Hemen şu müzevir teğmeni bul da özür dile. Olayı kapatalım.”
Başıyla çıkması için izin verdi. Ama yüzbaşı yerinden kıpırdamadı:
“Paşam, bir de beni dinlemenizi rica ediyorum.”
Nazır bıkkınlıkla, “Söyle bakalım” dedi.
“Balkan Savaşı’nda teğmendim, Çanakkale’de üsteğmen, Suriye cephesinde yüzbaşı oldum. Ben bu rütbeleri tek başıma savaşarak almadım. Her rütbemde binlerce şehidin ve gazinin hakkı var. Onların hakkını korumak namus borcumdur. Beni affedin, özür dileyemem.”
Harbiye nazırı bozuldu:
“Anlamadın galiba. Harbiye nazırı olarak emrediyorum.”
Yüzbaşı sükûnetle, “Anladım efendim” dedi, apoletlerini (Rütbelerini) bir hamlede söküp nazırın masasına bıraktı:
“Artık emrinizi dinlemek zorunda değilim!”
Selam vermeden dönüp kapıya yürüdü. Oturan subayların, İstanbul’u tutan birkaçı dışında, hepsi saygıyla ayağa fırladı. Hepsinin rütbesi yüzbaşıdan daha büyüktü.
Gözleri dolarak, Faruk yüzbaşıya selam durdular..
Atatürk’e saldıran yobazlar bunları iyi bilmeleri gerekir.
Mustafa Kemal TBMM Meclisinde bazı vekillerin memleketlerine dönmek istediklerinde mecliste şu kısa ve anlamlı konuşmayı yapıyor:
“ Bazı arkadaşlar yoksulluğumuzu bahane ederek memleketlerine dönmek istiyorlarmış Kimseyi zorla Türkiye Büyük millet meclisine davet etmedim. Herkes kendi kararında özgürdür. Ben kutsal davaya inanmış birisi olarak hiçbir yere gitmemeye karar verdim. Hepiniz gidebilirsiniz ben asker Mustafa Kemal olarak mavzerimi elime alır fişekleri göğsüme dizerim. Bir elime de bayrağımı alır Elmadağ’ına çıkarım. Orada tek kurşunum kalana kadar vatanımı savunurum.
Kurşunlarım bitince değersiz vücudumu bayrağıma sarar temiz kanımı kutsal bayrağıma içire içire tek başıma can veririm. Ben buna ant içtim.
GAZİ MUSTAFA KEMAL
23 NİSAN 1920 TBMM
İşte Mustafa Kemal bu Atatürk’e saldıran yarasalar bunları bilsin istedim.
Bu belgeyi de dikkatlice okumalılar.
6 Ekim 1923'te Sirkeci'ye gelen Türk ordusu, kalabalık bir halk tarafından coşkuyla karşılanmıştır. Şükrü Naili Paşa komutasındaki Üçüncü Kolordunun 6 Ekim 1923'te İstanbul'a girmesiyle birlikte İstanbul yeni Türk devletinin kontrolüne girmiştir.
İşte Atatürk bu. Ömrümüz olduğu sürece ona minnet ve şükran duyacağız.
Bu ara bunu da yazmayı gönülden istiyorum. Ordudan ihraç edilen teğmenler içinde iki damla gözyaşı döktüm. Çünkü onlar gerçekten Mustafa Kemalin Askerleri. Rütbeleri alınsa da onlar Türk milletinin gönlünde ebedi Atatürk’ün subaylarıdır.
NE MUTLU BU TEĞMENLERİME.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.