Atlantik’ten Pasifik’e bir yol daha var!

AB macerasının sonuna mı geldik?

Türkiye, uluslararası ilişkiler anlamında makas mı değiştirecek?

Geçtiğimiz hafta yaşanan gelişmeler, yukarıdaki tartışmaları tetikledi.

Türkiye AB'ye üye olmak için ilk başvuruyu 1959 yılında yaptı. Arap’ın çölü geçerken şeytanla olan yalellisinde olduğu gibi bitip tükenmez bu yolculuğun sonu bir türlü gelmedi.

Kopenhag, Maastricht kriterleri dediler.

1996 da Gümrük Birliği dediler ve onlar için pazar olduk.

Amuda kalk dediler.

Takla at dediler.

AKP’nin, AB demokrasi trenine bindiği yıllardı; AKP’yi kapatırsanız almayız dediler.

En son hatırladığım kokoreçte kalmıştık.

“Sözün tamamı aptala söylenir” atasözündeki inceliği bile yok sayarak,” siz Müslümansınız” sözünü yüzümüze taammüden söyleyip işi bitirdiler.

Keşke bunun böyle olduğunu, ilk başvuru yapıldığında söyleyebilseydiniz.

Söyleyemezdiniz.

Çünkü o yıllarda soğuk savaş devam etmekteydi ve NATO’nun Güneydoğu kanadını koruyacak tümenleri, kolorduları olan bir ülkeye ihtiyacınız vardı.

Bizimkiler de o kadar NATO’cuydu ki Başbakanı astırdınız ve sonraki yıllarda Yunanistan’ı NATO’nun askeri kanadına dönmesi için “sizin çocuklara” darbe bile yaptırdınız.

Demirperde’den gelen Bulgarları, Romenleri Kabul ettiğiniz gün, biz bitirmeliydik bu işi ama bizim, o yıllarda ordu ile başa baş noktasına getirmek istediğiniz PKK ile mücadele önceliğimiz vardı.

NATO üyesi iken bile bize eşit ve adil davranmadınız.

Ermeni terör örgütü Asala’yı kurdunuz ve 34 diplomatımızı şehit ettirdiniz.

Ermeni terör örgütü Asala tarafından, 1983’te THY’nin Paris Orly Havalimanındaki bürosuna bombalı saldırı düzenlettiniz. Olayda ikisi Türk, dördü Fransız, biri Amerikalı ve biri İsveçli olmak üzere sekiz masum insan ölmüştü.

Asala’yı o gün bitirdiniz.

Niçin?

Orada, sizlerin de canı yanmıştı da ondan.

O olaydan tam bir yıl sonra, 1984’de Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla PKK’yı ortaya çıkarttınız

Bu uğurda Türk, Kürt iki yüz bin insanımızı kaybettirdiniz.

1992 yılında yapılan NATO tatbikatı bittiği gün, gemiler ana üslerine dönerken atılan iki ABD füzesi ile Muavenet Zırhlımızı vurdunuz.

Irak ve Suriye’deki hedeflerinizi en iyi biz biliyoruz.

Türkiye’yi mülteci kampına çevirdiniz.

Allah aşkına bu nasıl müttefiklik!

Buraya kadar olanlar, bize yaşattıklarınızdı.

Dahası da var;

Geçtiğimiz yıl Eylül ayında NATO’nun yaşadığı Afganistan bozgunu sonucunda, adeta oradan kaçtınız.

Yeni yılın başında yaşanan Kazakistan’daki darbe girişimi testi de başarısız kaldı ve Rusya tarafından bastırıldı.

Hemen arkasından şubat ayında, Rusya'nın Ukrayna harekâtı başladı. Bu tercihi yapan da yaptıran da sizdiniz.

Peşinden, Batı’nın Rusya’yı ekonomik olarak çökertebilmek için uygulamaya koyduğu yüzlerce maddelik ekonomik yaptırım kararları ve tüm dünyanın etkilendiği enerji fiyatlarındaki orantısız artışlar.

Rusya’nın Karadeniz limanlarındaki üstünlüğü ele geçirmesi sonucu tahıl ve gübrenin dünya piyasalarına arzının bir süre yapılamaması,

Putin’in Avrupa’ya giden gaz vanalarının kapatması sonucu, Avrupa’nın yaşadığı/yaşayacağı enerji krizi ve dolayısıyla yapılacak kış ile mücadele sonucunda, bu savaş bizim savaşımız değil gösterileri ve olası iktidar değişiklikleri gündeme gelecek olması sizin sorununuz da değil;

Yunanistan'ın Ege'deki tacizleri ve ABD’nin Yunanistan’daki askeri varlığını artırması,

Azerbaycan-Ermenistan çatışması ve yine ABD Temsilciler Meclisi Başkanı Polisi’nin, Ermenistan’a destek ziyareti,

Bu saydığımız olayların yaşandığı/ yaşanmakta olduğu hareketli bir zamanda Şanghay İş birliği Örgütü'nün (ŞİÖ) zirvesi, 16 Eylül’de Özbekistan’ın Semerkant şehrinde yapıldı.

Dünya yeniden şekilleniyor. ABD’nin liderliğindeki tek kutuplu dünya sistemine itiraz edenler güçlü bir oluşum yaratıyorlar.

Güvenlikten ekonomiye, enerjiden ulaşıma, tarımdan turizme her alanda iş birliği mesajları verildi.

Şimdi batı, zirvede alınan kararları çözmeye çalışacaktır.

Çin Halk Cumhuriyeti, Rusya Federasyonu, Kırgızistan, Tacikistan, Kazakistan, Özbekistan, Hindistan, Pakistan, İran üye ülke olarak,

Afganistan, Moğolistan, Belarus gözlemci ülke olarak,

Türkiye, Azerbaycan, Sri Lanka, Ermenistan, Kamboçya, Nepal, Suudi Arabistan, Mısır ve Katar da diyalog ortağı ülkeler olarak toplantıda yer aldılar.

Arjantin’de girmek için sırada bekliyor.

Brezilya’da seçimler bekleniyor. Ülkesini BRİCS’e üye yapan Lula, yeniden başkan olduğunda Brezilya’yı ŞİÖ’e üye yapacağı kesindir.

Bir Asya inisiyatifi olarak başlayan ŞİÖ, giderek Afrika ve Güney Amerika'ya uzanan bir Dünya hareketine dönüşmüş görünüyor.

Bu ülkelerin toplam nüfusu, dünya nüfusunun yarısından fazladır.

Yüzölçümleri de öyle;

ŞİÖ üyeleri ile “gözlemci” veya “diyalog ortağı” ülkeler, dünya üretiminin yüzde 50’i karşılıyor. Bu oran her yıl artarak devam ettiğinde, Çin çok yakın bir gelecekte ABD’yi geçebilecektir. Hindistan’da onları takip ediyor.

Ateist, Şaman, Müslüman, Hristiyan, Budist, Hindu kökenli halklar aynı çatıda yer alıyor. Siyasi rejimler de birbirine benzemiyor. Onları bir arada tutan, Batı tahakkümüne karşı bağımsızlık, bu yönde dayanışma, adil bir dünya, birbirinin egemenliğine saygı duyarak gelişme arzusu.

Tepeden kriter yağdıran bir mekanizma yok. İçişlerine karışmama temel ilke. Herkes ortak çıkarlarla büyüme peşinde.

Erdoğan Semerkant’ta yapılan ŞİÖ zirvesine “diyalog ortağı” olarak katılmakla, tartışmanın fitili ateşlendi.

Türkiye yönünü Avrupa’dan Asya’ya mı çeviriyor?

2016’da “Mesele şu; Türkiye bir defa kendini rahat hissetmeli. ‘Benim için varsa yoksa Avrupa Birliği’ dememeli. Benim kanaatim bu. Yani, bazıları eleştiriyor olabilir ama ben de kendi kanaatimi söylüyorum. Mesela, ‘Şanghay Beşlisi içerisinde Türkiye niye olmasın?’ demişti

Erdoğan, bölgemizde oynadığı bağımsız politikalarla ABD'yi zorluyor.

Montrö ve Karadeniz’e gösterdiği milli hassasiyetten,

Azerbaycan ile olan ilişkilerinden,

Putin’e yakın durmasından,

Seçimler öncesi “Yunanistan ile gerginlik kartını” oynamasından,

Suriye’de izlediği anti PKK/PYD politikalarından rahatsızlar.

Washington çoktandır onun gitmesini istiyor ama gelecekte kimin ile çalışacaklarını henüz karar veremediler. Kendi getirdikleri Erdoğan ve Gül ikilisi 1 Mart tezkeresini de çıkartamamıştı. Bu yüzden Amerikalılar bu defa ince eleyip sık dokuyacaklardır.

Ticari ilişkilerde senet zamanı, Siyasette de seçim zamanı çabuk gelir derler.

2002 yılında kırmızı halılarda yürütülen insanlarla buraya kadarsa eğer;

Şimdi yeni bir kaptan ile yeniden taahhüt alma/verme zamanı gelmiş demektir.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ABD yolcusu; sırada görüşmeye gidecek başka siyasi parti başkanları da olabileceği gibi onların, kimleri davet edeceğini de yaşayıp göreceğiz.

Bence onlar, kimin ile seçimin kazanılacağının analizini yaptılar.

Yarım kalan operasyonlarına engel olmayacak, FETÖ’nün bıraktığı yerden bayrağı kaldıracak ve Rusya ile ilişkileri komşuluk seviyesinde tutacak adamı arıyorlar.

Erdoğan buna izin vermedi.

ŞİÖ’ne üyelik tartışmasını Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın başlattığını, Batı’nın ben/biz yaptık oldu anlayışını dayatmalarının bir sonucu olarak, Türkiye’nin Batı’dan kopmasını/kopmamasını yine Batı’nın kendisi belirleyecek beklentisi içinde olduğunu söylemek yanlış olmaz.

Bizi yıllardır kapılarında bekleten, en basit vize uygulamasını bile çözmek istemeyen, parasını ödediğimiz uçağı bile vermeyenlere karşı düzeltme hakkımızın bulunduğunu İktidar yaşayarak öğrendi. Muhalefetimiz de aynı çizgiyi tutturabilmiş olsaydı, bu düzeltmeler Batı’dan gelebilirdi!

Sayın Erdoğan ŞİÖ’ü tartışmaya açtığında, muhalefetimiz yukarıda sayarak geldiğimiz bütün haksızlıkları yok sayarak, bizim sadık dostumuz Batı’dır diyerek tavrını ortaya koyduktan sonra kim neyi düzeltecek?

Bunun kararını yüce TÜRK MİLLETİ verir demeniz daha şık olurdu!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum
  • Ahmet Keleşoğlu / 28 Eylül 2022 16:06

    Ülkeler, Kıtalar, Pakt'lar, İşbirliği içi çalışma içinde olan dinsel, ırksal birliktelikleri olan devletler ve Avrupa Birliği; Velhasıl Afrikanın keşfedilmemiş Kabileleri de bu nesnel gurubun içine dahildir. Saydığım tüm başlıklar içindeki devletler Stratejilerini, Dış politikalarını, Jeopolitik proje ve yaptırımlarını, içinde yaşadıkları cefasını sefasını birlikte çekecekleri halkları ile birlikte yaparlar. Bu kötü ekonomik koşullar altında istediğin kadar Sıtrateji yap, millet açlıktan kırılıyorsa, enflason yüzde yüzellileri geçmişse, Üniversite öğrencileri yokluk içinde kıvranıyorsa, Ülkenin çocukları açsa vs. Konuşulacak mevzu yoktur.
    Metin abi tüm bunları topyekün bizlere düşündürdüğünüz için farklı pencereden bakış açısı yaparak farkındalık yarattığınız için sonsuz telekkür ederim.

    Yanıtla (0) (0)
  • Halil Aker / 27 Eylül 2022 14:14

    "Daniele Santoro’nun Limes internet sitesinde yayınlanan, “Perché la Turchia deve tornare impero entro il 2053?” (Türkiye, 2053 yılında neden imparatorluk olmak zorundadır?) başlıklı yazısından bazı bölümler Ayçin Kantoğlu tarafından çevrilmiş ve editoryal katkıyla yayına hazırlanmıştır. Yazının orijinaline aşağıdaki linkten erişebilirsiniz: https://www.limesonline.com/cartaceo/perche-la-turchia-deve-tornare-impero-entro-il-2053"
    https://fikirturu.com/jeo-strateji/italyadan-bakinca-turkiyenin-onundeki-30-yilda-neler-var/#:~:text=Daniele%20Santoro%E2%80%99nun%20Limes,entro%2Dil%2D2053

    Yanıtla (0) (0)
  • Halil Aker / 27 Eylül 2022 14:11

    Yazarın "İktidar -Muhalef bağlamında "Atlantik 'ten Pasifik'e"Türkiye nin geleceğine dair güzel yazına yabancı (İtalyan ) strateji kurumunun, Önümüzdeki Otuz Yılda Türkiye başlıklı değerlendirmesi...
    Türkiye’nin süper güç olma ve kendisini emperyal bir Cumhuriyet’e dönüştürme arzusunun karşısında aslında somut bir sınır da vardır. Amerika ile güç dengelerinde oluşan kopukluk ve süper güce gerçekten meydan okuyacak bir unsurun ortada olmaması, Ankara’nın öngörülebilir gelecek için manevra alanını yapısal olarak sınırlayacak ve onu eşyanın tabiatına uygun olarak kendini koruma güdüsünden hareketle, Washington ile dönüşü olmayan karşılaşmayı yapmaktan alıkoyacaktır.
    Bütün büyük Türk İmparatorluklarının kökeni Hunların soyundan gelenlerin tarihsel ve coğrafi haritası üzerinde yürüdüğü toprakları yöneten imparatorlukların çöküşüne dayanır. “
    “Amerikan İmparatorluğu’nun durumu ise Türklerin devri daim şekilde mirasçısı olduğu imparatorluklardan farklıdır. Önümüzdeki 30 yıl için, Hunların ve Osmanlıların, Selçukluların ve Moğolların yükselişlerine imkân veren jeopolitik koşulların ortaya çıkması mümkün değildir. Amerika Birleşik Devletleri, hırslı “müttefikinin” arzuladıklarını çoktan beri anlamış ve onu etkisizleştirmek için teşvik edici bir tutum takınmıştır. Şimdiye kadar da onları kendi siyasi çerçevelerinde tutmayı başarmıştır. Suriye örneğinde Washington, Ankara’nın Osmanlı’nın hükmettiği eski toprakları ele geçirme hayalini manipüle ederken, Torosların güneyinde Ankara’nın atını Fırat’a doğru sürerek orada hapsetmiş, mevcut kısıtlı kaynakların tüketildiği bir bataklığa dönüştürmüş ve en sonunda da bu toprakların önüne çekilen sınırı Rusya’nın kontrolüne bırakmıştır. Ve ardından da Silahlı Kuvvetlerin Tel Abib ve Resulayn arasındaki bölgeyi işgal ettiği operasyon sırasında Türkiye itaat etmez ise Donald Trump’ın açık bir tehdit ile dile getirdiği “ekonomisini mahvetmekten çekinmeyeceği” beyanıyla uyarmıştır. Liranın 2018 Ağustos’unda ABD’nin saldırısıyla yaşadığı düşüş, hırslarına kapılan Türkiye’nin ona gösterilen toleransı aşması durumunda sahip olduğu kaynaklardan yoksun bırakılarak kalbinden vurabileceğini etkin biçimde ortaya koymuştur.
    Süper güç hayatı Türkler için imkânsız kılacak, nereye kadar fedakârlık edebileceklerini test edecek, dirençlerini kırmak için birtakım denemelere tabi tutacak, cefaya ve acıya katlanma kabiliyetlerini sınayacaktır. Son 6 yılda yaşananların gösterdiklerine istinaden Türkiye’nin hareketleri Kafkaslar, Kuzey Afrika ve Misak-ı Milli’nin Suriye’deki toprakları ile sınırlı kaldığı sürece Amerika da getirebileceği sınırlamalarda aşırıya gitmeyecektir. Yeniden canlanmış olan emperyal gücü – yıkıcı yaptırımlar veya doğrudan müdahalelerle- bastırma imkânını- Kıbrıs’tan yukarı Yunanistan ve Balkanlara doğru kırmızı çizgiyi aşıp gitmeye çalışırsa diye sonrası için mahfuz tutmaktadır. Türklerin Balkanlar’da seferine devam ederse Avrupa İmparatorluğu’nun temellerini sarsacağının, İtalya’yı amansız kıskacına alacağının ve Kadim Kıta’nın yumuşak karnına ölümcül bir baskı yapabileceğinin farkındadır.”

    Yanıtla (1) (0)
  • Kemal BENLİ kemalbenli50@gmail.com / 26 Eylül 2022 21:53

    Bir ülkenin , devletin ve toplumun karşı karşıya birakildigi sorunlar ve içine düşürüldüğü karanlık dehlizerden kurtulma çabaları , bundan daha güzel nasıl anlatılabilirdi.?
    Çok Değerli Yazar Metin Akoğlu Beyefendi' yi, yürekten kutluyor , Böyle muhteşem yazilari ile Türk Toplumunu , aydınlatmaya ve uyarmaya devam etmesini diliyor , saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

    Yanıtla (0) (0)
  • Ali Aksüt / 26 Eylül 2022 15:05

    Yazınızı dikkat ve keyifle okudum....
    Umut...işik.... öngörü dolu....vizyon dolu değerli bir yazı....
    Düşündüm bu önemli yazıdan ülkemizi yöneten yerel veya genel siyasi kadrolar bu yazının ana teması hakkında ne kadar nasiplenirler....? Bilmiyorum....
    Ama, nüfus cüzdanlarinda Türk isimleri yazılı olan pek çok seçkin aydinlarin veya kadroların bizzat yaptıkları açiklamalarla, Batı ülkeleri ya Amerika Vaşinton, ya Londra, Paris....hatta Yunanistan Atina, veya Ermenistan Erivan ağzı kullandıklarını hayret ve ibretle pek çok defa şahit olduk....
    Batı başkentlerine..... kafalarını kiraya veren bu elit seçkin kadrolar, tarih boyu bu milletin değerleriyle....acısı ve çilesi sevinçleriyle bir türlü aynı iklimi yaşayamadilar....yerli ve milli olamadılar....çunku kafaları iğdişl3stirilmiş...
    İşte ;
    Çok değerli yazarımız Metin Akoğlu bey ;
    Bu tarihi derinliği olan bu yazısı ile,
    Türkiye 'nin son yarım asıri geçen dış politikasını, Uluslararsı ilişkiler bağlamında Batı...Doğu... bütün paktlar içinde verdiği mücadele ve geçirdiği süreci bütün yönleri ile açiklamaktadir.
    Türk-İslam kimliği ve değerlerine Emperyalist devletlerin yaklaşımları...
    İçinde yaşadığımız coğrafya....
    Yunanistan kişkirtmalari...
    Guney-Doğu....Suriye...Irak terör gerçeği...
    K.Kibris....G.Kibrisla ilgili muafiyet.
    Doğu Akdeniz....Kafkaslar... Azerbaycan ve Ermenistan saldırıları....
    Türkiye 'nin dört bir tarafinsan kuşatilma ihanet çabaları....
    Ve ; " Her gün taze bir başlangıçtır.Dunya yeniden kurulur."
    Tarihi gerçeği içinde ülkeler....devletler...çatişmalar ve savaşlarla beraber gelen enerji, gıda vb krizler ...
    Bütün dünyayı, bütün ülkeleri etkisi altına almaktadır....
    Yazınızda da ifade ettiğiniz gibi, bu değişen dengeler ve gelişmeler içinde de , Türkiye yerini alacaktır.
    Milli menfaatlerimiz neyi gerektiriyorsa...
    Onu yapmaliyiz....
    Ülkemizi geleceği ve yol haritasina sorumlu, duşunen, araştiran vatan sevdalı bir kalem olarak bir projeksiyon tutmuşsunuz.
    Bu değerli yazı, aynı zamanda bilhassa gençlerimiz için Üniversitesi lerimizin Uluslararsı İlişkiler bölümünde okutulup, üzerinde analizler yapılması gereken güzel bir yazı olmuş.
    Tebrik ederim.Eline, kalemine yüreğine sağlık.

    Yanıtla (0) (0)