Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Ayıcık yağmuru

Son yılların en güzel yağmuruydu Beşiktaş-Antalyaspor Maçında tribünlerden yağan ayıcık yağmuru.

6 Şubat 2023 günü gece saat 04.17’de yaşanan Kahramanmaraş merkezli deprem afetinin oluş saatine izafeten maçın başlayışından 4 dakika sonra 17. Saniyesinde Beşiktaş taraftarlarının tribünlerin her yanından sırf depremzede çocukların yüzü gülsün düşüncesiyle sahanın içine oyuncak ayıcıklar yağdırdığını gördük.

Konunun burasında çocukluk yıllarımızda 1960-1970 arasında Güney ilçemize ayı oynatıcılarının gelişi canlandı gözlerimin önünde. Bir ellerinde defleri diğer ellerinde uzunca bir sopa ile ucu ayının burnunda olan bir zinciri tutan ayıcılar gelirdi ilçemize… Onları görür görmez mahallenin çocukları olarak ayıcının etrafında toplaşır, meraklı gözlerle olana bitene bakardık şaşkın şaşkın.

Ayıcı bazen şöyle seslenirdi:

– Hadi bakalım koca Oğlan! Kocakarılar nasıl bayılır yap bakalım,

Devamında da şöyle seslenirdi:

– Şimdi de kocakarılar hamamda nasıl yıkanır?

Daha başka komutları duyan ayıcık ayaklarını münavebeli bir şekilde yerden keserek oynuyormuş havasını verirdi.

Bazen yer birisi yüzü koyun yatar ayıya sırtını çiğnetirdi.

Beşiktaş taraftarı özellikle Çarşı Grubunun toplumsal duyarlılığını bilmeyen kalmazken bu sefer de deprem bölgesindeki çocukları sevindirmek için böylesine anlamlı bir etkinliği düzenlemişler.

Hoş, tribünlerin sergilediği tek olay da bu olmamış elbette: Tribünlerde Fenerbahçe’nin Konyasporla Şükrü Saraçoğlu’nda oynadığı maçta da sergilediği hükümeti hedef alan buraya almaktan da imtina ettiğim argo sözcüklü istifaya davet sloganlarıyla çıkardıkları gürültüyü şahsen yağmur öncesindeki gök gürlemelerine benzettim.

Öyle ya ayıcık yağmuru da gök gürlemesiz yağmazdı. İşte tribün gürültülerini de böyle bir yere koymak gerekir diye düşünüyorum.

Nasıl ki her doğum sancısız olmazsa, her canlı anne adayı kan kaybetmeden yavrusunu dünyaya getiremezse, sosyal olaylarda da buna benzer ortamları yaşadık, yaşıyoruz, yaşayacağız da… Bu gerçeklik içerisinde toplumsal sabra ve sükunete olan ihtiyacımızı hatırlatmak istiyorum sesimin gittiği herkese.

Bu dönemi uhuletle, suhuletle geçiştirmek durumundayız. Depremin bütün acılarını, bütün gerçekliğiyle yaşayanların depremzede vatandaşlarımızın olduğu gerçeğini bir kere daha hatırlatmak istiyorum.

Beklenemeyen kazaların, çatışmaların, kavgaların ardından yaralıların getirildiği hastanelerin acil servisleri önünde bağıran, çağıran kendilerini yerden yere atan hasta yakınlarının, polisle, doktorla, hemşireyle kavga etmelerinin hastaların tedavisini geciktirmekten başka bir işe yaramadığı görülen bir gerçektir.

Şu anda sosyal medyada yapılan kavgaların, ağız dalaşlarının deprem bölgesinde canla başla çalışan depremin yaralarını sarmaya çalışan gerek kamu gerekse STK mensubu insanımızın moralini bozmaktan başka bir işe yaramayacağını bilmem söylemeye gerek var mı?

Unutmayalım ki, hasta yanındaki refakatçi kendisi hastalanarak hastaya yardım edemez; belki de en az hasta kadar ihtimam gösterilmesi gereken birisi varsa o da hastaya bakmak için onunla aynı ortamı paylaşan refakatçidir. Bu gerçekten dolayı da refakat nöbeti sırayla tutulur.

Şimdi tam da böyle bir ortamı yaşıyoruz değerli okurlarım. İlk günlerin toplumsal duyarlılığı bir süre sonra görevini yapmış insanların iç huzuruna dönüşeceğinden korkarım. Çünkü depremin ilk günlerde yarattığı korku ve endişe insanımızda yardım duygusunu harekete geçirmiş, gerek yurt içinden gerekse yurt dışından olağanüstü yardım girişimleri ve malzemeleri bölgeye yağdırılmıştı.

İşte şimdi o gün yapılan yardımlar bir süreliğine ihtiyaca cevap verirken, bir süre sonra bitecek hiç yardım gelmemişe dönecektir. Oysa her şeyini kaybetmiş olan depremzedelerin ihtiyaçları da kesintisiz olarak devam edecektir.

Bu noktada gerek AFAD, gerek AHBAP, gerekse KIZILAY vb kurum ve kuruluşlar çerçevesinde yapılacak tartışmalar bu ve benzeri kurum ve kuruluşlara yardımı durduracaktır. Bundan da zarar görecek olan sonuçta depremzedeler olacaktır.

Onun için bir kere daha süreci uhuletle ve suhuletle götürmeye mecbur olduğumuzu hatırlatmak durumundayım.

Yazımı bir Orhan Veli şiiriyle noktalamak istiyorum:

ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,

Mısralarımda;

Dokunabilir misiniz,

Göz yaşlarıma, ellerinizle?

***

Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,

Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu

Bu derde düşmeden önce.

***

Bir yer var, biliyorum;

Her şeyi söylemek mümkün;

Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;

Anlatamıyorum.

Orhan Veli Kanık

GÜL/AYDIN… SEVGİLERİMLE…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.