Basralı Ömer

ABD Başkanı George BUSH, 2003 yılındaki işgal sonrası Irak’ı idare etmek üzere diplomat Paul Bremer’i görevlendirdi.  Amerika’dan 10 bin km. uzaklıktaki bir ülkeyi, sömürge valisi gibi bir yıldan fazla yönetti.

Hazırladığı buyruklar ile İlk işi BAAS partisini kapatmak ve orduyu da terhis edip, dağıtmak oldu. Başta ülke petrolleri olmak üzere ekonomik değeri olan bütün kuruluşların yönetimini üzerine aldı. Demokrasi getirdik, getiriyoruz, (olmayan) kimyasal silahları bulup çıkaracağız söylemleri ile Babil’in Asma Bahçelerini, tarihi, insanlığı yok edip, çıkınını da doldurup ver elini Connnecticut…

Babasının malı gibi yönetti. İşgal boyunca petrol üretimini ve dünyaya arzını bir gün bile aksatmadan sürdürdü. Planlamayı görebiliyor musunuz? Savaş ve sonrasında uygulayacağı rejimin hazırlıklarının ne kadar çalışıldığı gün gibi ortada.

Bremer’in, Pentagon’da yapılan planların, alandaki uygulayıcısı olarak da savaşan müttefik güçlerinin ABD’li komutanı General Tommy Franks isimli iş bitiren bir cellâdı vardı. 1 milyondan fazla insanın öldürüldüğünü, 4 milyondan fazla insanın göçe zorlandığını, 100 bin kadının tecavüze uğradığını, 30 bin mavi gözlü istenmeyen çocuğun dünyaya geldiğini hatırlıyor olmalısınız.

Uyguladığı siyasi ve askeri rejimle, güneydeki Basra petrollerini Şii gruplara, Irak petrol üretiminin yüzde 40’nın sağlandığı Kerkük petrollerini de Barzanigillere vermişti.    

Bu adaletsiz dağıtım, ‘Emevi Camii’nde namaz kılmak’ başlıklı yazımda da belirttiğim üzere Kürdistan’ı yaratma planı çerçevesinde ele alınmalıdır. Kürtler ve Şiiler petrol satarak geçimlerini sağlayıp, refah içinde yaşayacaklardı.

O ülkeyi yıllarca yönetmiş Sünni blok, ne yiyip, kalanını satacak da refaha ulaşacak. Bunu, Sünnicilik yapmak adına söylemediğimin bilinmesini isterim. Onlara da Fırat ve Dicle arasındaki verimli Mezopotamya topraklarında patates, soğan, domates, patlıcan, biber, karpuz yetiştiren bahçıvanlık işleri bırakılmıştı.

İşte, Suriye’de kopan kıyametin fitili, Irak’taki o adaletsiz dağıtımda ateşlendi. Kendiliğinden gelişen bir olay değildir. Planlı ve organize bir mal paylaşımı, sonrasında da Sünnilerin radikalleştiğini gördük.

Böylelikle İŞİD’in ortaya çıkışının tuğlaları döşenmiş oldu.

Irak’ta, insanlık tarihinin en trajik zulmü yaşanmıştır. Bu zulmün bedelini en ağır şekilde ödeyenlerden birisi, yazdığı mektuba adını vererek kendini tanıtmaktan çekinmiyor. Yani fikrini söylerken o fikrin arkasında olduğunu adını vererek belgeliyor.  İşgal altında yaşayan bir insanının, korkmadan bu mektubu yazabilmesi zor olmalıdır.

İşgalde; işgali benimseyenler, işbirlikçiler vardır. Tarafsız gözükmeye çalışan yavşaklar vardır. Biz onları İzmir işgal edilirken Yunanlılara ayran ikram edenlerden tanıyoruz. Bir de ölümüne savaşanlar, direnenler vardır.

Anasını, babasını ve ayaklarını kaybetmiş, canından başka kaybedecek bir şeyi kalmayan Basralı Ömer’in, korkusuzca aşağıdaki satırları yazabilmiş olması hür dünyaya çığlıktır. Feryattır. Direniştir. Savaşmaktır.

Ben Basralı Ömer,

Belki haberin yoktur diye yazıyorum Mr. Franks önce demokrasi yağdı göklerimizden
Sonra özgürlük geçti üstümüzden palet… palet…
Ve insan hakları
Namlulardan
Saniyede bilmem kaç adet
Demokrasi bizim eve de isabet etti
Bir gün sonra anladım koptuğunu ayaklarımın
Tam on sekiz adet insan hakları saymışlar
Vücudunda babamın

Annem yoktu zaten.

Ben doğarken ilaç yokluğundan ölmüş

Ambargo falan dediler ya
Anlamadım çocukluk aklı işte

Sizde de barış böyle midir Mr. Franks?
   İnsan hakları çocukları yetim
   Ve ayaksız bırakır mı orda da?
   Düşer mi ayın kan gölüne aksi?
   Güpegündüz düşer mi pazaryerine demokrasi?
   Zenginlik insanları korkudan uykusuz bırakır
   Kuşlar gökyüzünü terk eder mi orda da?

   Babamla mırıldandığım son dua dilimde
   Ayaklarım hastanede
   Ve giymeye kıyamadığım çoraplar kaldı elimde
   Çocukların var mı Mr. Franks?
   Al oğluna götür onları bari işe yarasın
   Kim bilir belki baktıkça
   Bazen beni hatırlarsın
   Bu nasıl demokrasi Mr. Franks
   Düştüğü yeri yaktı
   Merhamet hür dünyaya
   Bu kadar mı IRAK’TI?

“Bu zulüm yerde kalmaz

 Yemin olsun ki asra.

Önce mevtül insanlık

Sonra harabül Basra”

Her 24 Nisanda,  temcit pilavı gibi  “Ermeni Meselesi” gündeme getirilir. Uluslararası alanda  ülkemizi destekleyen açıklamalar yapan ve belge sunan ABD’li tarihçi Justin McCarthy dışında kalan tarihçilerin büyük çoğunluğu, “Irak’ta kutsal bir iş başardık” diyebilmişlerdir.

O tarihçiler ile teskerenin TBMM’den geçmeyip, ABD ile papaz olunma sonrası, Irak’a savaşmaya giden ABD askerleri için “ kahraman çocuklarınızın anavatana (ABD’ye) en az kayıpla dönmesini umuyor ve dua ediyoruz” diyeni ile hızını alamayıp, “dünya barışı için, barışı korumak, barış yapmak için, son 50 senede dünyada en çok Amerikalılar kendi çocuklarını heba ettiler” diyen bir devlet büyüğümüz daha vardı. Sizler tanıdınız onları…

Sonuncusu, CHP’nin değiştirilemez Sayın Genel Başkanınca muhalefet cephesinin cumhurbaşkanı adayı yapılacakken, İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’in, 'her parti kendi adayını çıkarmalıdır,'  itirazı ile değişikliğe gidilip, adaylığı engellenebilmişti. Konumuz siyaset değildi. Ne yapalım ki oraya geldi. Hatırlatmak istedim.

Benim meselem vicdan…

Basralı Ömer’in satırlarını okuyup, vicdan azabı çektiler mi,  çekiyorlar mı acaba?

Basra yandıktan sonra neye yarar.

'Emevi Camii’nde namaz kılmak' YAZISI İÇİN LÜTFEN TIKLAYINIZ

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum