Mürşit Canbeldek

Mürşit Canbeldek

Bilgi Kirliliği ve Temellerin İflası

Türkiye’de anlaşılmayan ve doğru anlatılmadığı için kamuoyunu yanlışa sürükleyip götüren bir “bilgi kirliliği” yaşanmaktadır.

Bilgi kirliliği Türk evlatlarını kahpece tuzaklarla şehit eden PKK belasının kat kat üstünde bir beladır. Çünkü PKK anaları ağlatır fakat bilgi kirliliği vicdanları ağlatır. Tutulan yolu eğriltir. Müslümanı sıratı müstakimden saptırır. Bu belayı; kendi mutfağında hazırlayıp ekranlar vasıtasıyla kamu vicdanının üstüne salan da medya dır.

Bilgi kirlenmesi elbette her toplumda vardır. Medyası olan her toplum bilgi kirlenmesine uğrar. Fakat toplum huzurunu koruyan dengelerin değeri devletleri tedbir almaya zorlar. Ve bilgi kirliliğini kamu vicdanını kanatacak, yaralayacak boyutlara tırmandırmadan durdurur ve “medya mutfaklarına” bir ayar verir. Bu ayar Başbakanın gururundan daima önde gelir. Batı’daki devlet anlayışında geçerli olan teamül budur. Bizde de 2007’ye kadar geçerliydi.

Bilgi kirliliğine karşı devletin mücadelesi yeterli olmayabilir. Tarih, hukuk, siyaset bilimi ve hatta tıp, eczacılık, gibi bilim dalları dahi gerçek bilginin ön plana çıkmasında etkili olmak zorundadır. Yani; bilim adamları dik durmak ve duruşlarıyla bir temel oluşturmak mecburiyetindedirler. ”Devlet teröristle pazarlik etmez” düsturu bir ayet hükmü kadar kesin olduğu için Bugün ABD’nin en büyük temel kararıdır. Şahs için yaşamak hürriyeti ne kadar vazgeçilmez ve devredilmez bir hak ise Devlet için de bu düstur o kadar önemlidir. Hiç bir gerekçe teröristle pazarlık edilir diye bir kapı aralatamaz. Eğer olmuşsa muhakkak orada cahillerin gürültüsü ilmin sesini bastırmıştır.

Abdullah Öcalan denilen 20. Yüzyılın en korkunç canisi, Meşhur Çakal’ı bile geride bırakmış teröristi, bütün dünyanın gözü önünde yapılan duruşmalarda herşeyi itiraf etmiştir.

“Ben batıdan silah ve para yardimi aldım, büyük destek gördüm ve onların desteğiyle Türkiye Cumhuriyetinin bütünlüğünü bozmaya yönelik faaliyetler yürüttüm. Çünkü ben onlarin gözünde şeyh Sait’in devamiydim…”

Yabancı devletlerin desteğiyle kendi devletine savaş açan herkese vatan haini denir. Ve her devletin de kendi hainini cezalandırma hakkı vardır.

Şimdi; bu kadar açık-seçik net bir bilginin unutturulmasını sağlamak ve onun yerine aslı esası olmayan en adi indi hükümlerle “Apo gençliğinde namaz kilardi” diye bir bilgiyi öne çıkarmaya çalışmak bir toplumun temelleriyle oynamak demektir. Devletin temelleriyle değil toplumun temelleriyle oynanıyor.

Şu anda kendisine medya sıfatı yakıştırılan yalakalar, oluşturdukları “şak-şak” korosuyla hükümeti zalimlerin en zalimi haline getirmeye çalışmaktadır. Çünkü Batılı ülkeler, dün nasıl şeyh Sait’e destek oldularsa, Abdullah Öcalan’ı nasıl paraya ve silaha boğdularsa; başta ABD olmak üzere, Almanya, Fransa, İngiltere vs vs. Bu günde yandaş medyaya aynı şiddette destek olmaktadırlar. En birinci görevleri “Bilgi kirliliği meydana getirmektir.”

Bulanık suda balık daha kolay avlanır. Yandaş medyamız Namık Kemal’in Hürriyet kasidesindeki “Sayyad-i bi insafa hizmet eden” zağarlara benzemektedir. İnsafsız avcının düşürdüğü kekliği tutup getiren ve avcının önüne bıraktıktan sonra zevk içinde kuyruksallayan mahlûkat gibi ….görünüyor bir taraftan da..

Bilgi kirliliği eskiden de vardı. Fakat kirli bilgi üretenlere kimse kulak asmazdı. Kulak asanlar da marjinallerdi. Mesela Dr Rıza Nur’un dört ciltlik hatıratından başka bir yerde rastlamadığım en kirli bilgiden bahsedeyim. O İstiklal harbinin biricik kumandanına iftiranın en çirkinini yakıştırıp da yazan Rıza Nur’dur. Hem faildir hem mefuldür derken günahın en büyüğünü işler. Zaten bilgi kirlenmesi denilen melun faaliyet Rıza Nur’un karaladıklarıyla başlamıştır. Fakat hiçbir kürsüde dillendirilmemiştir. Ancak alçak ruhlu insanlar siyasette kendilerine bir yer edinebilmek için “dost sohbetlerinde” bunları mevzu edip eğlenmişlerdir. Şuyuu vukuundan beterdir yani söylentisi yapılmış olmasından çok daha kötü bir günahtır diye bir darbı mesel vardır. Bu söylentilere cevap bile verilemez. Fakat büyük dava olarak mahkemeyi Kübra’ya kalacak bir dava haline gelir.

İngiliz başvekil Çörçil’e bile 45 l yıllarda bu türden sataşmalar olmuş Çörçil ;”beyler ben memleketi beynimle idare ediyorum, oramla değil” diyerek muhaliflerini susturmuştur. Türkiye’de böyle bel altı vurmayı hüner sayan eli kalemliler olmuştur. İspatı mümkün olmayan ithamlarla şöhret olmayı umanlar halkın ilgisizliği ile karşılık bulmuş ve nisyan çukurunda unutulup gitmişlerdir.

Atatürk’e iftiranin büyüğünü atanlar; “İngiliz taraftarlığı bizim yegane çıkış yolumuzdur. Yunanla savaşmayın halife efendimizin dostu İngiliz siyasetine güvenin” diyen beyannamenin altına imzasını atan ve belgesiyle tarihe geçen İskilipli Atıf efendiye mazlum ve şehit rütbesini vermişlerdir.

Yunanlıyla dost olup onların himayesine giren Tire müftüsü ve damadı Hasan Efendi mi acaba Allah yolundadır. Yoksa Yunanlıyla vuruşa vuruşa şehit düşen Gökçen Efe mi?...Zaferden sonra Tire halkı ihaneti unutmamış damat Hasan efendinin idamı için elbirliği ile şahitlik yapmıştır.

Kurtuluş savaşına girenler eratından mareşaline kadar; din için, devlet için, Kuran hakkı için ter dökmüş, kanını feda etmiş, canını feda etmiş sonuçta zafer müyesser olmuş “gavur yurttan kovulmuştur.” En büyük ihaneti yapanlar da hak ettiği cezaya çarptırılmıştır. Bu kadar basit ve yalın bir gerçeğe rağmen Riza Nur gibi hürriyet ve itilafçılar “bilgi kirliliğinin” dedikodularını üretmişlerdir. İstiklal harbini yapan nesil ve onların çocukları bu dedikodulara kulak asmamışsa da 3. Nesil yani bizim neslimiz bu kirliliğin ilk kurbanlarından olmuştur.

Yalan söyleyen tarih utansın, yakın tarihin din mazlumları 3. neslin büyük bir kısmının kulağında iz bırakmıştır. Tamamı siyasi çekişmenin mahsulü olan dedikodular oluşan varoş kültürün içinde bir anormal “şuur” ortaya çıkarmıştır. Batının siyaset mühendisleri için bu bilgi kirliliğinin yarattığı bozuk şuur Türklerden intikam alma, fethin rövanşini kazanma davasının en bedavaya getirdikleri silahı olmuştur.

Lütfen düşünelim; son 10 yıl içinde girdiğimiz yeni siyasi kalıbın bizlere neleri gözden çıkartmaya ittiğini bulmaya çalışalım. Ermeni Asala örgütünün yerine kurulduğunu ve batıdan destek bulduğunu bildiğimiz ve mahkeme safahatında Apo denen alçağın itiraflarıyla da delillendirilmiş PKK’yı bugün Allah dostu gibi göstermeye kalkışan bir rezalete kafa sallar hale geldik.

Bilgi kirliliğinin geldiği son noktayı görmek zorundayız. Bakan Ali Babacan’ın Kuzeni Erkut Babacan’ı şehit eden PKK’yı ve Apo alçağını kurtarma gayretine isyan eden yenge Fazilet Hanımın feryadına biz bari kulak verelim. Uçaklar dolusu şehit cenazeleri gelirken Müslüman adabıyla nasıl borcumuzu ödemeye camilere koştuğumuz günleri hatırlayalım. Şehit anasının acısını paylaşan bu millet bugün katilleri bağrına basmaya zorlanıyor. Bilgi kirlenmesi insanı nasıl şeytanın oyuncağı haline getiriyor görmek zorundasın.

Şeytanın oyuncağı haline gelirsen sende iman barınmaz. Sende insanlık da barınmaz. Vefasızlık cezasız kalmaz. Direnmeyen Endülüs Müslümanları gibi 50 yıl süren bir katliama uğrarsın o zaman yardıma koşan bir Kemal reis ve Bayezid gibi sultan vardı. Bugün o da yok. Şerefini kaybedenlerden, haysiyetini dünyalık tamahlara kurban edenlerden ayrılmak zorundasın. Bilgi kirliliği bugün sana Hasan Sabbahı, Cüneydi Bağdadi gibi gösteriyor. İddialı Müslümanlık Hallaç-ı Mansur’un dilinde şeytanın yolu gibidir. Allah’ın mağfiretine güvenmeyenler amellerine güveniyor. Hâlbuki kurtuluş ne amelde, ne emeldedir. Kurtuluş ihlasdadır. İhlası da besleyen en kuvvetli kaynak ilimdir. Doğru bilgidir. Hikmettir. Hazreti Ali kefil oluyor, ilme hikmete…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum