Ekim bereketi

İster “toprak ananın muhteşem sofrası” de. İstersen ekim bereketi, bağbozumu şenliği de!

Bizim doğaya, çevreye, bu bereketli topraklara vefasızlığımıza rağmen, hatta vefasızlıktan öte çevreye, doğaya en zararlı bir şekilde kirletmemize, doğanın doğal dengesini bozmamıza kısaca ihanetimize rağmen toprak ana gene bizi acıyor, düşünüyor ve bahçesinden tarlasından çeşit çeşit ürünler veriyor.

Bizler, ne kadar o doğaya baktık, onu zararlı sanayii atığı, jeotermal atığı, belediyelerin arıtmasız veya yeterli çalışmayan arıtmalarının atıkları ile ne kadar sahip çıkıp, kıymetini bilebildik?

Bu güzel topraklarda yaşayan her yurttaşın düşünüp sorgulaması gereken bir vatandaşlık görevidir diye düşünüyorum.

Neden düşünüyorum biliyor musunuz?

İsterseniz bu soruya açıklık getirelim...

Güzel ilimiz Aydın ile ilgili hem halk arasında, hem de yazılı literatürde darbımesel olmuş, meşhur sözleri söylemeyeceğim.

Biliyorum Türkiye'nin ve dünyanın en şanslı bir bölgesinde yaşamanın hem gururu, hem de mutluluğu ile efelenip övüneceğiz.

İnsana haz veren güzel bir duygu…

Tamam, gurur duyuyoruz, havamız, fiyakamız da güzel...

Buna da diyeceğim yok!

Ama bir kere olsun, bu güzelliklerden yararlanıp da, soframıza gelen, mutfağımızda pişen bu topraklarda yetişen ürünler hangi kirlenmemiş, içerisine sanayi atığı ve kanalizasyon atığı karışmamış, tertemiz, berrak gürül gürül akan bir Menderes Nehri mi gördüler?

Ya Büyük Menderes' e akan yan dereler...

Jeotermalin hem doğaya verdiği zararlar…

Hiç uzağa gitmeye gerek yok! Kuyucak ilçesi Kurtuluş Mahallesinde B.Menderes'ten gelen Sağ Sahil, Sol Sahil sulama kanallarından akan simsiyah, sanayi atığı suyu bir görsünler o yeter!

B.Menderes' in suladığı ovaların, memleketlerin, il, ilçe yerleşimlerin meslek odaları, en başta ziraat odaları, yerel yönetimler, kaymakamlıklar, valilik ve ilgili bakanlık il müdürlüğü her kim olursa yılda bir defa olsun, sulama sezonunda bu doğa kirlenmesi katliamını tanıklık etmeliler.

Yok, beyler yok!

Dünyada başka bir Aydın ovası yok!

Başka B.Menderes Nehri yok!

Siyaset kurumu... Seçilmiş veya atanmış bütün kadrolar bu konuları, bütün detayları ve incelikleriyle rapor halinde bildiklerini düşünüyorum. Görevleri ve sorumlulukları gereği bilmediklerini, görmediklerini düşünmüyorum.

En az kırk yıldır yaşanan bu sanayileşme ve hızlı kentleşmenin rant uğruna bereketli topraklarımızın çoraklaştırılmasının bedelini niye hep Aydın üreticisi, Aydın köylüsü ödesin?

Bizim kuşak, orta kuşak anlatır..

Efeler ilçemizin içinden geçen Tabakhane deresinde balıklar olurmuş...

Pamukören’deki Ballık deresinde de çay balıkları olurdu.

Hele Eski Çine’de çay balığının lezzetine doyum olmazdı...!

Dağ köylerinden gelen taze sebzeler pazarda yerini alırken, Ayşe teyzem ; "Yayla domatesi, pek lezzetli olur, keçi gübresi ile yetişti bu mahsuller" diyerek satardı.

Ayşekadın fasulyesi, barbunyası her biri ayrı bir lezzet, ayrı tatta olurdu.

Sabah kahvaltılarının közleme biberi ve közleme patlıcanı, biraz da kesik, lor üzerine az da zeytin yağı....

Sağlık, gençlik, bereket ve huzur diyarı topraklar....

Aydın, memleketin her köşesi, her ilçesi...

Nazilli ayrı bir değer…

Karacasu elması, hamuru, çamuru, demiri; tertemiz yayla havası ayrı bir güzellik.

Buharkent, Aydın’nın doğudaki parlayan yıldızı..

Kuyucak; Süt inekçiliği, hayvancılık ve tarımsal potansiyeliyle öncülük etmekte...

Dağ köyleri kestane, ceviz, elma vb. ürünler ayrı bir zenginlik...

Hele zeytinde bölgemiz çok büyük aşama kaydetmiş.

Yamalak tam merkezi durumda.

"Yamalak kabası" zeytini erkenci çeşit olarak tescillenmiş.

Domat türü, memecik, çekikçe, marazlına ve Gemlik türü zeytinler de üretilmekte.

Kurtuluş, Pamukören, Horsunlu, Başaran bölgesi oldukça hareketli bir sezonda.

İncir hasadı bitmiş durumda, eski yılların rekoltesi yok! Bir de yağışlar ürünün kalitesini bozdu diyorlar.

Genel kanı küresel ısınma, iklim değişikliği lafı çok konu ediliyor.

Tabi iklim değişikliği şikâyetinden herkes dertli de, tedbir alınması, üreticiye bu konularla ilgili az su isteyen başka çeşit ürünlerin veya ağaçların dikimi, yetiştirilmesi gibi konularda Tarım İl veya İlçe müdürlüklerinin herhangi bir çalışması olmadığını söylediler.

Hayvancılığın, bilhassa olmazsa olmazı yonca bitkisidir.

Üretici, normalde yedi sefer biçiyordum, şimdi beş seferde biçim kaldı diyor.

Neden dedim?

“Ali bey, şu kuraklık, bir de sulama yetersizliği yüzünden bu kadar hasat edebildik. Allah bereketini versin, gelecek sene Allah kerim” dedi.

Bu yazımı, üzerinde yaşadığımız toprakların bakılınca nasıl bereketlendiğini ifade etmek, biraz da bizleri doyuran toprak anadan bahsetmek istedim.

Malûm ekim ayı, ekilen pek çok ürünün hasat mevsimidir.

Meyveler de öyle bin bir çeşit aroması, görünüşleriyle de insanın canını çektiren bir renk cümbüşü, bir sanat eseri güzellikler...!

İşte Allah’ın kâinat eczanesi!

Sağlık, beslenme... bin bir derde şifa narı, ayvası, elması...

Yok yok!

Her şey var bu bereketli güzel topraklarda.

Kışın, biraz üşütüp, öksürük bulduğumuzda, şifa niyetine içtiğimiz odun ateşinde pişirilen kara üzüm pekmezi muz da var!

Çaya, çorbaya, salataya limonumuz da var!

Hele dağlardaki doğal yetişen adaçayı...

Yaylalardaki kekik...

Karpuzlu ilçemizde yetişen karabasotuna ne dersin?

Kalp, damar sistemi için şifalı çayları.

Demek ki tarihçi Herdot ;

“En güzel gökyüzünün altındaki, en güzel yeryüzü” diye tamımlarken Aydın’ın hiç de boşuna söylememiş.

Bu anlamlı ve önemli sözün haklı gururunu yaşarken, ne olur ekmeğini yediğimiz, suyunu içip, havasını teneffüs ettiğimiz atalarımızdan bize emanet kalan bu güzel doğaya, verimli bereket fışkıran topraklara biraz vefa, biraz saygı ve değer vermeliyiz.

Yoksa Ukrayna'dan, Kanada'dan başka ülkelerden buğday, arpa, tahıl, mercimek ithal etmek zorunda kalırız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum