Fişi çekmek istedim

Ama olmadı, yapamadım. Aslında kahrolduğum şey çaresizliğimdi. Elimden bir şey gelmemesiydi. İmkanlarım yoktu, ya da çok kısıtlıydı.

Şu son aylarda, hele son haftalarda yaşadığı kan donduran çok acı olaylar karşısında bir yurttaş, eli biraz kalem tutan biri olarak ne yapabilirdim?

Adeta kendimle çatışıyordum.

Sokağımızda, şehrimizde, ülkemizde yaşanan her olayı dert ediniyordum. Bu acı, yürek yakan trajik olaylar, her gün, gece ve gündüz zihnimi ve vicdanımı kemiriyordu.

Ruh dünyam, saçma yemiş, yaralı ceylan gibi delik deşikti.

Bu ruh hali içinde öfkelerim, itirazlarım, hatta isyanlarım olmaya başladı.

İster istemez soruyorum kendime.

Ne hale geldik?

Bu gidişle ne olacak halimiz diye endişe etmemek mümkün mü?

Her ülkesini, vatanını seven yurttaş gibi, bu ve buna benzer sorularla vicdanimi rahatlatacak bir çıkış kapısı arıyordum.

Bir yerlerde gözüme dünyaca ünlü bir şairimiz Üstad Nazım Hikmet’in bir şiiri ilişti.

"Yok, öyle umutları yitirip karanlıklara savrulmak,

Unutma; aynı gökyüzünün altında bir direniştir yaşamak..! "

Bu sözler mücadele ruhunu kamçıladı.

Bir de büyük Filosof Sokrates de şu bizlere bir hayat dersi veriyor:

" Aklınızda olanları hayata geçirecek kadar yüreğiniz yoksa, ömrünüz cesaretli insanların dedikodularını yapmakla geçer..! "

Prof. Dr Üstün Dökmen:

" Öyle zengin bir sofradır ki yaşam; acılardan sonra tatlıları da beklemeli insan..! "

Gerçekten insan hayatı da, toplumların, devletlerin hayatı da, okyanuslardaki fırtınalar, ya da Med-cezier gibidir. Tabi, içinde yaşadığımız dünya, toplum ve olaylar, insan ilişkileri, kamu düzeni vb. faktörler; o kadar hızlı gelişiyor, ha bire gündem değişiyor. Gerçek gündem ile sanal sunulmaya çalışılan gündem arasında etki derecesine rağmen mesafe, makas açılmış görünüyor.

Mesela 22.10.2024 tarihi, benim doğum günüm imiş. Bizi seven, hatırlayan, unutmayan vefalı can dostlar ve yakın akrabalar olmasa haberim bile yok. Büyükler, doğum tarihini Haziran ayının ilk haftasında, yani incirlere iğlek atma zamanında doğduğum söylenir. Ancak, çiftçilik telaşı ile güzün Ekim ayı 22 tarihinde nüfusa kayıt edilmiş. O nedenle ben 06 / 1954 gibi doğduğumu düşünürken, kimi dostlar 41 yaşında, kimisi de 49 yaşında gibi genç olduğumdan bahsederler. İşin şaka ve esprisi bir tarafa 71 yaşına girdik dostlarım. Ama samimiyetimle şunu ifade edebilirim ki, hiçbir yaş ve rakamlar konusunda hiç ne tartıştım, ne de takıntım var. Aslında her yaş güzel. Her an anlamlı ve çok değerli.

Şems-i Tebrizi Hazretleri şöyle demiş:

" Bir an bekle, arkana dön ve unuttuklarını hatırla. Kaybettiysen ara, kırdıysan af dile, kırıldıysan affet. Çünkü hayat çok kısa.”

Ben öncelikle hayatın bu çok hızlı trafiği içinde, sevgili dostlarım ve okuyucularının doğum günlerini atladığım, unuttuğum, bazen de yetişemediğim anlar oldu.

Bu nedenle gönül dostlarıma çok mahcubum.

Şahsıma yaptığınız bütün dilek, temenni ve duaların, mislisiyle sizlere de nasip olmasını yüce Rab'bim'den niyaz ederim.

***

Çok sevdiğimiz ülkemizde daha geçen hafta 29 Ekim Cumhuriyet Bayramının 101. Yılını coşkuyla kutladık. Eğer Milletçe içimizi yakan Narin olayı... Arkasından Van 100 yıl Üniversitesi öğrencisi Rojin olayı...Yetmedi İstanbul Hastanesinde insanlık dişi bir skandal. Para, rant uğruna yeni doğan bebeklerin katledildiği yeni doğan çetesi.. doktor ve sağlık personelleri.

Yetmedi...kanı kuruyasıcalar..

Tekirdağ Sıla bebek olayı...

Yazmaktan iğreniyorum, 9 aylık bir erkek bebek cinsel istismarı olayı.

Biri bitmeden, arka arkaya patlak veren olaylar;

TUSAŞ’ta Savunma Sanayisinin kalbi Ankara Kazan'da bir terör eylemi sonucu kaybettiğimiz 5 şehidimiz canlar...!

Kimi makine mühendisi, kimi uçak teknisyeni, kimi de ekmeğinin peşinde bir taksi şoförü. Şehitlerimize Allah'tan rahmet diliyorum. Milletimizin başı sağolsun. 19 yaralı kardeşimize de acil şifalar diliyorum.

Vatan, millet, toplum huzur içinde olmadığında, ateş hep düştüğü yeri yaktığında...

Hiçbir şey olmamış gibi hemen çok çabuk unuttuğumuzda..

Ben 41 yaşına girmişim, yok 71 yaşındaymışım ne önemi var..?

Ne sevinç ve mutlulukları doya doya yaşıyoruz..?

Ne bayramları bayram coşkusuyla.

Ne acılarımızı, şehitlerin yasını tutabiliyoruz..

Çok garip bir toplum olduk.

Yazımı;

Şair Cemal Süreyya’nın şu dörtlüğü ile yazımı tamamlıyorum:

"Küskünlüğüm hayata değil... İçindeki beş para etmez insanlara. Bıkkınlığım ise, onların yüzüne bakmak zorunda kalmam aslında."

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum