Halk Partisi pırasaları kuruttu

1960’lı yıllar…                                                                                                  

Radyoda haber geçiyor, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel komada..                                      

Belki de koma sözcüğü Türkiye gündemine ilk kez o günlerde girse gerek. İktidardan indirilen Başvekil Adnan Menderes idam edilmiş, sıkı Demokratlar da Menderes’e ettiğini çekiyor diyerek söyleniyorlardı. Bir yandan da CHP aleyhine tepkiler, Komünist yaftalamaları duyuluyordu.                                                                            

Tam da o günlerde anlatılanlardan, babanın Demokrat Partili oluşu ile etkilenmiş olsa gerek ki; o yılın kışında, bahçıvanlarında ekili pırasa ve kerevizlere dadanan köstebekleri, komünistler olarak yorumlayarak;                  

“Bizim pırasaları Halk Partisi yiyip bitiriyor” demeye başladı bir arkadaşımız.                                    

Köyümüzün muhtarı sıkı CHP’li rahmetli Muharrem Gündüz’ün hoşuna gider bu anlatılanlar. Okulda teneffüste muhtar, bizim arkadaşa,                                                                                          

“Oğlum sizin pırasaları kim yiyor?”                                                                                    

“Halk Partisi pırasalarımızı kuruttu.”                                                              

Cevabını duyduğunda kahkaha atarak, gevrek gevrek güler, “Al oğlum bakalım” diyerek avucuna bir ikibuçukluk sıkıştırıveriyor. İkibuçukluk dediğinde 5-6 çocuğa gazoz veya dondurma ısmarlayacak şanslı birisin anlamına gelmektir.

Rahmetli Muharrem Gündüz, köyde muhtarlık yapmış, keçi sürüsü vardır ve de çobandır. 1950’li yıllarda rahmetli Adnan Menderes tarafından mebusluk önerildiği ve CHP’liyim diyerek kabul etmediği anlatılır. CHP’nin köy temsilcisi, delegesidir Daha sonra milletvekili aday adayı olur, İl delegesi ve kurultay delegeliği de yapmıştır. Bir kurultayda söz ister, yanındakilerin bu Yörükoğlu bir pot kırmasa bari diyerek tedirginliklerine rağmen bir saatten fazla konuşur, tüm salon pür dikkat dinlemiştir. Ankara sokaklarında önceden tanıştığı İç Anadolu yöresinden bir delege ile karşılaşır, ayak üstü hoş sohbetten sonra;                                                                                 

-Yahu Muharrem sen hala o Halk Partisinde misin?                                                               

 – Tabi ki ölene kadar…                                                                                                           

- Demokrat Partiden mebus oldum, vekilliğim(Bakanlık)  konuşulmakta şu aralar.          

 –Duydum da isim benzerliği dediydim. Ne bileyim ben Şeref’in şerefsiz olacağını…          

Der ve yoluna devam eder.                                                                                          

Muhtarın çocukları akşamları evde ocağın başını çevreler, babanın tarih, coğrafya dersini dinler, arada bir imtihan edilir. Ertesi sabah 4 oğlan ve 2 kız çocuğun davar otlatırken görevleri vardır. Çoban torbasında Kuran ve tarih, coğrafya kitapları yer alır, gündüz ders çalışılacak, akşama kadar herkes bir bölümü okuyacak ve ocak başında anlatacaktır, böylece dünya ve geçmiş hakkında bilgi sahibi olacaklardır. 

Muharrem Gündüz beni her gördüğünde kolumdan tutar soruları sıralardı… Osmanlı İmparatorluğu kuruluşunu, tarihini,  Ankara Savaşının tarihini ve kimler arasında olduğunu, Atatürk’ün doğum tarihi ve doğduğu şehri sorar, ardından avucuma iki buçukluk sıkıştırırdı…                                                                                            

Sonunda hayvanları satar, kasabaya taşınır. Geniş bir arsaya 4 oğlu ve kendisi için 5 ev yaptırır. Memuriyetimin ilk yıllarında oğlunun kahvesinde karşılaştık. Rahatsızlığı vardı, birlikte çay içtik. Köyümüzden bir memurun daha çıkmasından memnun olduğunu söyledi. Yorgun haline rağmen gözlerinde bir sevinç ve ışık gördüm adeta…  

Bir artist hanım kızımızın çobanın oyu ile benimki bir mi diye sorduğunu hatırlarız da bizim çoban muhtarımızın oyu hakkında ne düşünürsünüz! Çoban var, çobancık var. Benim gibi bir keçi çobanı diyerek söze başlayıp da mutlu olan muhtar Muharrem Gündüz döneminde 60-70 yıl öncesinde ilkeler ve idealler daha da mı farklı idi acaba?           

Evet farklıydı.                                                                                                                    

Şeref vardı, şerefsizlik bir yere kadardı.                                                         

Komşuluk ve insani duygular bozulmamıştı.                                                                   

Ailelerde eğitim vardı.                                                                                                              

Ya bugün…                                                                                       

Sonuçta;                                                                                                                      

Gücün haklı çıktığı yerde adalet bekleme,                                                                     

Güce tapan insanların olduğu yerde huzur bekleme, der Eflatun…                                                                                                            

Sevgiyi bitirdik,                                                                                                            

Değer yok oldu,                                                                                                                                         

Saygıyı da yitirdik

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum