Mürşit Canbeldek

Mürşit Canbeldek

Hayata Tersinden Bakanlar..

Dinler arası diyalog faaliyetine katılanlar ve kendisine “cemaat” dedirtenler, ”Hizmet” dedirtenler bugün Vatikan’a hizmet etmektedirler. Çünkü ”dinler arası diyalog” Vatikan’da bir masanın adıdır. Dünyayı Hristiyanlaştırmak için yüzlerce yıldır ümitsizce çalışan bu masa bizim “Cemaat ”sayesinde şu son 15 yıl içinde büyük mesafe almıştır.

Hıristiyanlık, Musevilik ve Müslümanlık arasında Hz.İbrahim (A.S)ın adını bir köprü gibi kullanarak kaynaştırma, ısındırma yapmaya kalkışmak büyük cürettir. Haddi aşmak, kuranı yalanlamaya kalkışmaktır. Fethullah Gülen Şubat 1998 de Papa’ya gönderdiği mektubunda (Mart 1998 de Zaman gazetesinde de yayınlanan mektubunda) bu dehşet verici cüreti göstermiş Kuran’a rağmen kendisine vazife çıkartmıştır. Dünya barışını tesis etmek için Papanın önderliğinde dinler arası diyalog faaliyetlerine katılmak istediklerini beyan etmiştir. Bu mektup bundan elli sene önce sıradan bir insan tarafından yazılmış olsaydı Muhakkak ki “Diyanet mecmuasinda ” Kemalettin Nomer veya Ali Arslan veya Veli Erkan tarafından şiddetle tenkit edilir ve fitneye engel olunurdu. Çünkü dünya barışını bozan dünyayı kana bulayan Vatikan’ın kontrolündeki Hristiyan dünyasıdır. O zamanlar Müslümanların eli kalem tutanları ve o kalemleri takip eden okuyucuları Vatikan’da Dinler Arasi Diyalog Masasında bir Müslüman Türk temsilcinin varlığını hayal bile edemez ve buna cinnet hali gözüyle bakarlardı. Ta ki Müslümanları hayata tersinden bakmaya alıştırıncaya kadar.

Hayata tersinden bakma veya olayları tersinden gösterme; şu son 10 yılın hayata geçirilmiş en büyük şeytan projesidir. Bu projenin 3 büyük ayağı görünüyor belki daha fazladır ..1) Siyaset ayağı 2) Dini kimlik kazanmış şahsiyetler ayağı  3) Medya ayağı.

Siyasi partiler ve halk ilişkilerinin Türkiye’deki tarihi öyle çok gerilere uzanmaz. Bu milletin gördüğü ilk siyasi teşkilat İttihat ve Terakki partisidir. Halkla bütünleşememiştir. Tabanı dardır. Daha çok Osmanlı Ordusu içinde teşkilatlanmış ve oradan aldığı güçle iktidarı ele geçirmiş büyük kumar oynamış aynı Özal’ın dillendirdiği gibi “bir koyup 3 almak istemiş” fakat biri bile koruyamamıştır. Fakat şunu da söylemek zorundayız; çürümüş bir imparatorluğun çürümüş yerlerini tamir etmeden büyük iddialarla yola çıkmak niyet bozukluğunu değil, çap yetersizliğini gösterir. Zaten Mondros mütarekesini takiben başlayan işgallere karşı yine teşkilat kurma işini bu partinin geride kalan kurmayları başarmıştır. İşte tam bu esnada bizim tarihimizdeki ilk “Hayata tersinden bakma ve baktırma” örneğine rastlanmaktadır.

Hürriyet ve İtilaf fırkası; İstanbul’da siyasetteki boşluğu doldurmak için faaliyetini artırmıştır. İttihat Terakki’nin 3 büyük paşası yoktur. Memleket dışına çıkmışlardır. Meydan Hürriyet ve itilafçılarındır. İşgal yıllarının İstanbul’unda bir sürü teali ile biten cemiyet kurulmuştur. İngiliz Muhipler Cemiyeti diğer cemiyetler için koruyucu şemsiye gibidir. Uzun yıllar adından dolayı toz konduramadığım İslam-Teali cemiyeti, Kürt –Teali cemiyeti ve bunun gibi birçok cemiyet İngiliz Muhipleri yani İngiliz severler cemiyeti konfederasyonun içindeki birer federasyon gibi çalışmışlardır. İhsan Ilgar tarafından yazılan ” Mütareke de İstanbul basını” isimli  kitabın sayfalarını karıştırırsanız Orada hayata tersinden bakan matbuatın kaleminden dökülenleri görür ve günümüz medyasının durumunu hemen çözebilirsiniz.1919 un dâhiliye nazırı Ali Kemal 14 mayıs 1919 da İzmir Valisi Nadir paşaya çektiği telgrafta Yunanlılara “bir misafir gibi davranılması” gerektiğini ve asla mukavemet gösterilmemesinin sağlanmasını emretmektedir. Kendisi Hürriyet ve itilaf fırkası üyesidir. Aynı zamanda İngiliz muhipler cemiyeti azasıdır ve Kurtuluşu İngiliz dostluğuna sığınmakta bulmaktadır. Bu kanaatini daha sonra “Alemdar” gazetesinde yazdığı yazılarında da devam ettirecek, farzi ayin olan vatan savunmasina karşı şerre teslim olunmasını söyleyecektir.. Kendisi hem siyasi kanadı hem de matbuat yani günümüz deyimiyle medya kanadını temsilen bu içtihada yani teslimiyet kararına uymaktadır. Böyle yapmakla “Bariş sürecine” “Çözüm sürecine” hizmet edilebileceğini çılgın bir üslupla haykırmaktadır. Aynı istikametteki yazılarıyla Refik Halit, Refii Cevat Ulunay Filozof Riza Tevfik ve daha birçok medya mensubu Milli mücadeleye, cihad fikrine karşı cephe almışlardır. Hayata tersinden bakma ekolü siyaset ve medya ayağında böyle teşekkül etmiştir. Bu ayağın arkasını dayadığı fikri gerekçenin içinde Medeniyet ve medeniyetin kurucusu İngiliz siyasetine duyulan hayranlık hâkim unsurdur.

Kuran’ın emri ve Peygamberin sünneti olan “Vatanınız işgale uğradığında düşmana karşı savaşın, silahımız yok bile diyemezsin yerden üç taş alıp direncini göstermek zorundasın böyle yaparsanız muttakilerden olursunuz” apaçık hükmünü görmezden gelip Halife-i Ruyi zemin efendimiz şu anda sizin direnmenizi istemiyor, halifenin emrine karşı gelmek Allaha karşı gelmek gibidir ”tezinden yola çıkarak Müslümanları cihattan men eden “Dini kimlik kazanmış şahısların vaziyetlerine bakıyoruz, yine hayata tersinden bakan fakat çok daha korkunç kabahat işlemiş sorumluluk sahiplerini görüyoruz.

Başlarında Fatih dersiamlarından idadi hocası yani lise öğretmeni İskilipli Atıf efendinin bulunduğu hocalar gurubu önceleri sadece özlük haklarının iyileştirilmesi amacıyla bir dernek kurarlar. Atıf  efendi siyasete çok hevesli biridir.1908 senesinde bu hevesi yüzünden cezalandırılmış ise de Donanma dergisine yazdığı kara ve deniz ordusunun dindeki önemi başlıklı yazısından dolayı devrin siyasilerinin gözüne yeniden girmiştir. Siyasete hevesli bir ulema İskilipli Atif Efendi İstanbul’da ki bazı dergah büyükleri tarafından ikaz edilmişse de söz dinlememiş 1919 senesinin mayıs ayında girdiği Hürriyet ve İtilaf fırkasının sürüklediği her yere girip çıkmıştır.İngiliz muhipler cemiyeti reisi Sait Mollanın dostları arasına katılmıştır.

Tarih araştırmacısı Yard.Doç.Dr .Cengiz Dönmez araştırmalarında diyor ki;İskilipli Atıf efendi tarafından kurulan İslam teali cemiyeti Hürriyet ve İtilaf fırkasının bir yan kuruluşu gibi çalışmıştır. Bu yüzden yani itilafçı dostluğundan aldığı cesaretle Kuvayı milliyeye  ve ardından İstiklal Savaşına düşman olmuştur…” Anadolu’nun muhterem ve masum ahalisi teali islam cemiyetinin bu beyannamesini nazari dikkat ve ehemmiyetle okuyunuz…Halife efendimizn arzusu yunanliyla sulhtan yanadir onlarla savaşmayin…..” Ben yıllarca 1926 da şapka kanununa muhalefetten dolayı asıldığını zannedip Necip Fazılın da dolduruşuna gelerek İskilipli Atıf hoca hakkında kasideler söylemiş ve derslerde de anlatmış biriyim. Yunanlılarla birlik olup İstiklal savaşına köstek olmaya çalışan birisi olduğunu daha önce öğrenseydim Denizli müftüsünün cihat fetvasinin hatirina İskiliplinin üstünü çizerdim.

Çünkü o günkü şartlar dâhilinde Denizli müftüsü Ahmet Hulisi Efendi. Acıpayam Müftüsü Hasan efendi ve Çal müftüsü İzzettin Efendi meseleye düzgün bakmış halkı cihada, Allah yoluna çağırmışlardır.Ki bu çağrıdan önce İstanbuldan gelen ve başlarında bir şehzade olan heyeti nasihanın “savaşmayın” çağrısına rağmen Hanedana değil Vicdanının ve ilminin sesine kulak vermiştir.

Mustafa Kemal zaferden sonra hayatta olan Acıpayam müftüsüne mebusluk teklif edip Ankara’ya davet etmesine rağmen O güzel insan ömrünün sonuna kadar Acıpayam’da kalıp halkı irşat görevine devam etmiştir. Yani gözü tok adamdır ….

Necip Fazıl, Kadir Mısıroğlu ve sadık Albayrak yıllarca tarihin bazı sayfalarını karartarak bazı kara sayfaları da aydınlık göstermek suretiyle hayata tersinden bakanlar ekolünün canlandırılmasını sağlamışlardır. Hürriyet ve itilaf fırkası ekolü hayata tersinden bakanlar ekolünün kurucularıdır. Tezleri tutmayınca yani “bizi ancak İngiliz dostluğu kurtarır” iddiası iflas edince bodrum katına inmişlerdi. Utançlarından veya korkularından kafalarını bir daha çıkaramamışlardı. Taki Necip Fazıl’ın kuvvetli nefesi ve dirayetli şiirleri gündemi meşgul edinceye kadar. Kendisinin ne İslam’ı ne de tarihi derinlemesine tetkik edecek bir ilme sahip olmadığı; gönderildiği Paris de felsefe tahsil ettiği bilinmektedir. Çok fecaat bir kumar tutkunudur. Beş parasız kaldığı bir gün Türk sefareti kendisine birinci mevkii bir vapur bileti alır ve yurda gönderir. Kendi hatırasına göre Necip Fazıl bu bileti gider gemi acentasında 3. Mevki biletle değiştirir farkını cebine katar ve geminin hareket saatine kadar kumar oynamaya devam eder.

İslamı ve tarihini Türkü ve tarihini ciddi bir ilim adamı hüviyetiyle hiçbir zaman öğrenememiştir.

1943 den sonra dinledikleri ve okuduklarıyla kendisini bir başka türlü takdim etmeye başlamıştır. Sadece heyecan ve caf –caf vardır hayatında. Maceraperest ve antidisiplin yaratılıştaki Osman Yüksel Ona akacağı yeni bir mecra bulmuş bir anda Anadolu’nun mübarek adamı olmuştur. O zamana kadar bodrumdan çıkamayan Hürriyet ve itilafçılar için bir ümit ışığı doğmuştur  aynı zamanda. Necip Fazıl Zekasını sadece şiir olarak aksettirmiş bir inat adamıdır.Biraz da  şöhret arzusu vardır.Ve farklı muamele görmek isteyen yanınını da inkar etmez zaten.Hayatta kalan hürriyet ve itilafçılar iflas etmiş tezlerini bir başka kalıba dökerek İslamcılık adı altında Bu zeki şaire sunarlar. Mağduriyetlerini sebeplerini saklayarak ve sanki islam davasının mağdurlarıymış gibi aktarınca Necip fazılı tutana aşk olsun.Kendileri zaten hayata teres bakanlar ekolünün kurucularıdır. İttihat terakkinin karşısında varlık gösterememenin acılarını 40 yıldır çay içer gibi hergün yudumlamışlar bitirememişlerdir.

Necip Fazıl son derece samimidir bir aferime kırk bardak su içenlerdendir. Ayran gönüllüdür. Bazen İslamcı bazen Türkçü tarafı coşmaktadır. Kim daha fazla gönlünü okşarsa o tarafa meyleder.Anlatılan hikayelere inanır ve sonra milleti de inandırır.Necip Fazıl’ın sırtından Hürriyet veİtilafcılar bu memlekete zehirlerini saçmışlar hayata ters bakanlar ekolünü Bodrumdan çıkarıp Deniz manzaralı yalılara kadar yükseltmişlerdir.

Necip Fazıl herşeye rağmen çocuk masumiyetinde yaramazlıklar yapmış camlar kırmış fakat millet sonunda onu bağrına basmıştır. Tercüman gazetesinin inci isimli ekinde ramazan sayfasında yazılar yazdığını hatırlıyorum. Bir gün;Bdiş kaplatmak gusle manidir cünüplük baki olmasın demiş bütün gündemi meşgul etmişti. Halbuki insan cünüp iken dişini kaplatırsa cünüplük baki kalır.Cünup iken de hiçbir Müslüman dişçiye gidip dişini kaplatmayacağına göre neden ölünceye kadar cünüp olsun…İşte bunu düşünemeyen Necip fazıl hala bu iddiayı muhafaza eden tabiler yetiştirmiştir.

Fakat Mehmet Akif rahmetli için “Bırak şu p…ze … gi diyebilecek kadar alçalan bir kadir Mısıroğlu gördü bu memleketin İslamcıları. Ve onun elinden aldığı zehrin harap ettiği organları yüzünden bu millet kör olmuştur. Sağır olmuştur ve akl edemez olmuştur. Kendisi iyi para kazandığı “lozan zafer mi hezimet mi” isimli kitap sayesinde kaçtığı İngiltere’de büyük itibar görmüş ve İngiliz Vatandaşlığını kazanıp geri dönmüştür. Uzun süre sesi soluğu çıkmayan Kadir Mısıroğlunu başında fesiyle gördüğümüz zaman şaşırdık. Kendi aklınca Osmanlıcılık yapıyor ve fes ile de TC. devletine kafa tutuyor İskiliplinin intikamını alıyordu.Ne “ulvi bir düşünce değilmi”

Hayata ters bakmak islama ters bakmaktır. Ahmet Hulusi Efendinin fetvasına karşı İskiliplinin Yunan uçakları tarafından köylere havadan atılan beyannamesinin kabul görmesi gibi bir şeydir. Müslüman kardeşim Yalan söyleyen tarih utansın diye ciltler dolusu yalanları abartıları okuya okuya hayata tersinden bakan insanlar haline geldiğini düşünüyorsan bütün öğrendiklerini yeniden gözden geçir.

Mütareke İstanbul’u bugün aynı renklerle canlandırılmış ve insanlara tersinden dünyayı seyrettiriyorlar. Kahramana hain, haine kahraman diyorlar. Çocukları için devletin bütün kredi imkânlarını tahsis ettikleri halde “kursağımdan haram geçmedi” diyorlar. Çünkü ters bakıyorlar ve sana da ters gösteriyorlar….

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum