Efendi BARUTÇU

Efendi BARUTÇU

Hem Kundakçı Hem İtfaiyeci - Küresel Güç Odaklarının Politikası -2-

Türkiye’de 2009’dan itibaren sahnelenen ‘’açılım’’ ve ‘’çözüm’’ süreçlerini hatırlayınız: Türkiye, sadece Cumhuriyet döneminin değil, son iki yüz yıllık tarihinin en büyük gailelerinden biriyle, çok ciddi bir ırkçı bölücü fitne ile karşı karşıya idi.

Washington ve Tel-Aviv’in önemli ölçüde örtüşen ve temelinde Türkiye’nin güneyi ile Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyini içine alan ve Türk-Kürt kardeşliğini dinamitleyerek tamamen İsrail’in güvenliğini sağlamaya yönelik yapay bir devlet oluşturma projesinin taşeronluğu ne yazık ki Türkiye’yi yönetenlere yüklenmek istiyordu.

ABD, İsrail ve küresel güçler Orta Doğu gibi dünyanın en kaygan ve karmaşık coğrafyasında, hem İsrail’in güvenliği açısından, hem de çok zengin enerji kaynakları ve su havzaları yönünden bu oluşumu stratejik bir hedef sayıyorlardı.

İktidarın ve bölücü partinin temsilcileri 28 Şubat 2015 tarihinde tarihe ‘Dolmabahçe Mutabakatı’ olarak geçen 10 maddelik bir mutabakat metni hazırlamışlardı. Bu arada Selahattin Demirtaş’ın AKP genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan’a hitaben ‘’Seni başkan seçtirmeyeceğiz!’’ beyanatı üzerine masa devrilmişti. Arkasından zuhur eden hendek savaşları, yüzlerce güzide vatan evladının şehadeti, harabeye dönen şehirler milletimizin hafızasında silinmeyecek derin izler bırakmıştı. (E.B.)

‘’Önce şunu söyleyelim ki, yeni bir değişim dalgasının ABD’den veya Avrupa Birliği ülkelerinden gelebileceği büyük bir yanılgıydı.’’

‘’Türk entelektüeli açısından yanılgı nedenleri daha fazladır. Tercüme kitapların içinde savunulan fikirlerin sorgulanmadan benimsenmesi, dünyadaki gidişatı doğru okumamızı ve bu sayede uygarlıkta üst düzeyi yakalamamız için gerçekten tutarlı yollar bulmamızı engellemiştir. İleri uygarlık düzeyini yakalamak için kestirme yollar aramamız gerekirken felsefe kitaplarının içinden çıkarılan, elbise kalıbı gibi işlem gören fikirlerin şu veya bu biçimine taraf olunmuştur. Bize onlarca yıl kaybettiren verimsiz siyasi kavgaların esas nedeni de açıklamaya çalıştığımız zihniyet olmuştur. Suyun başını tutmak çabasından öte belli bir amacı olmayan siyasi mücadele, hasım durumuna düşmüş taraflar arasına uçurumlar inşa etmekten ve sonra da uçurumu derinleştirmekten başka bir işe yaramamıştır.’’

‘’Bizim aydınlarımızın bizzat takip etmedikleri, esastan bilgi sahibi olmaya çalışmadıkları stratejik önemde konuları gazete sayfalarından, televizyondan gösterildiği kadarıyla yetinip taraflardan birine meyletmek hastalığının en az elli yıldır farkındayız.’’

Tarihin akışı, nedenlerden sonuçlara doğru tek taraflı bir akıştır. Sonuçlar kendi nedenlerini doğuramaz. Ama geri dönüp süregelen kendi nedenlerini söndürebilir ya da azdırabilir. Buna bilim dilinde geri besleme diyoruz. Bugün ortaya çıkan bir sorun, yüz yıl öncesi örnek alınarak çözülemez. Buna yaşadığı çağı şaşırmak diyoruz. Bizim için ne Marks, ne Mao, ne Lenin, ne Hitler, Friedman veya Friedrich Hayek; fikirleri taklit edilecek kişiler olamaz. Onların özgür düşüncelerini bileceğiz, bilmemiz de gerekir, şartlarımıza uygun düşenlerden faydalanmaya bakmalıyız elbette. Onların eserlerini dikkate almalıyız ama onlardan herhangi birini doğrudan taklide kalkışmak bizi ancak uçurumun kenarına götürür. Bizi güvenli bir geleceğe taşıyacak olan, dünyanın hali hazır durumunu dikkatle izlemek, anlamak, değerlendirmek ve özgün çözümler geliştirmektir. Tarih bir bilimdir ve ondan ancak ders alınabilir.

Ne zaman söz bize düşse ‘’dünyayı anlamadan bir Türkiye projesi olamaz’’ der dururuz. Bu sözlerimizi, yeri geldikçe, genellikle taklitle mücadele amacıyla sarfederiz. Türkiye’de akademik çevrelerin ekonomi biliminde taklitçi, daha kapsamlı ifadesiyle, batının yargısını benimsemiş bir tutum içinde olması ülkemize çok zaman kaybettirmiştir.

Bir ülkeye sızmak ve içten fethetmek istendiğinde, oradan getirilen genç dimağların beyinleri Amerikan üniversitelerinde yıkanmakta, ülkelerine döndüklerinde etki ajanlığı yapmaktadırlar.

Hatanın kaynağı önlerine konan metal hurufatla dizilmiş yazıların doğru olmayabileceğinden şüphe etmemeleri, önlerine konan metinleri sorgulamadan içselleştirmeleridir.

Daron Acemoğlu, Ulusların Düşüşü/Güç; Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri adlı eserinde, ‘’iktisat genellikle siyaseti gözardı eder fakat siyaseti anlamak dünya eşitsizliğini anlamak için elzemdir’’2 , der. Söz konusu eserde zenginliğe ulaşmak için temel nitelikteki problemleri çözmek gerektiği savunulur.

İktisat elbette önemlidir ama olan biteni neden ve sonuçlarıyla anlamak için siyasete de odaklanmış olmak gerekir.

Bugünlere nasıl gelindiğini, geçmişte ne gibi hataların yapıldığını, ne gibi başarılar elde edildiğini anlamak için, siyasi tarih olduğu kadar, kültür tarihi ve toplumsal tarihin de göz önüne alınması gerekir. Dahası tarih bilgimiz ne kadar kapsamlı ve tutarlı olursa olsun geleceği kestirmekte son derece yetersiz kalmıştır. Artık çok değişkenli, teknoloji odaklı yepyeni belirleyiciler sahneye çıkıyor.

Türkiye akademik çevreleri, dünyadaki neoliberal uygulamaları sonuçlarıyla an be an takip etmeden, planlanan ile sonuçlar arasındaki farkları ölçüp biçmeden, Amerikan üniversitelerinin, yayınlarından tercüme yaparak -hatta tercümeyi Google amcaya yaptırarak- işin kolayına kaçmakta ve bu yüzden ülkemize ağır bedeller ödetmektedir. Daha da fenası, ödetmeye devam edecek gibi görünmektedir. Bir işin bilimsel olabilmesi için gözlem ve/veya deney şarttır. Neoliberalizm, 2002’den itibaren Türkiye’ye taşınmadan önce bütün gelişmekte zorlanan ülkelerde iflas etmiş bir sistemdi. ‘’Yeni emperyalizmin’’ ya da ‘’yeni sömürgeciliğin’’ çökertme silahı olarak işlev gördürülmekteydi. Hakkıyla gözlem yapılmış olsaydı, Türkiye’yi win win(kazan kazan) diyenler değil, o yola sapılırsa lose lose(kaybet kaybet) olur diyenler yönetirdi. Küreselleşme olgusundan azami ölçüde yararlanmak için özgün yollar döşenir, tutarlı yasal düzenlemelere gidilirdi. Dayatmaları kabul etmeyen, özgün nitelikte ayağı yere basan çözümlere destek veren geniş bir seçmen kitleri olurdu.

*İbrahim Okur Okursoy Kitapları 25 www.ibrahimokur.com

Kitap 24 x 16 sm boyutlarında olup 384 sayfadır ve 780 dipnotu vardır. On iki bölümden oluşmaktadır. On üç ülkenin 20. yüzyıldaki ekonomi-politik tarihini incelemektedir.

1David Harvey, Yeni Emperyalizm, Sel Yayınları, 2016, sayfa 18

2 Daron Acemoğlu&James A. Robinson, Ulusların Düşüşü/Güç, Zenginlik ve Yoksulluğun Kökenleri, Doğan Kitap, 2013, sayfa 70

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.