Efendi BARUTÇU

Efendi BARUTÇU

Kendimi ihbar ediyorum!

Camii’de Kıyam* !

21 Mayıs Cum’a günü Cum’a namazını eda etmek için oturduğum evin yakınındaki camiye gittim. Salgın sebebiyle Cum’a namazını dışarı da bir ağacın gölgesinde kılıyorum. Seccademi serdim ilk sünnetten ve ilk ezandan sonra İmam minbere çıkıp hutbeye başladı. Konu değişmeyen gündemimiz “Filistin” idi.

“Ne yani Filistin’de yaşanan insanlık dışı saldırılar karşısında sessiz mi kalalım ?” diye itiraz edenleriniz olabilir lütfen biraz sabredin.

İmam’ın hutbeye Filistin ile başlaması üzerine ayağa kalktım, merdivenleri çıkıp camiye girdim. Giriş kapısının önünde ayakta hutbenin okunup bitmesini bekledim. Bekledim çünkü belki Hoca konuşmasının sonuna doğru diğer mazlum coğrafyalardaki bilhassa 21. Yüzyılda akıl almaz zulümlere, insanlık dışı muamelelere maruz kalan Doğu Türkistan’daki din kardeşlerimizden, soydaşlarımızdan da bahseder mi diye bekledim.

Öyle ya şanı yüce Allah (c.c.) kutsal kitabımızda:

“Size ne oldu da Allah yolunda ve "Rabbimiz! Bizi, halkı zalim olan bu şehirden çıkar, bize tarafından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla!" diyen zavallı erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz!” (Nisâ, 75.) buyurmuyor mu?**

Yine Hz. Resulullah (a.s) efendimiz:

"Birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamette, birbirlerine şefkatte mü'minlerin misâli, bir bedenin misâlidir. Ondan bir uzuv rahatsız olsa, diğer uzuvlar uykusuzluk ve hararette ona iştirak ederler." (Buhârî, Edeb 27; Müslim, Birr 66, 2586) diye buyurmuyor mu?

Ve yine adı güzel kendi güzel Muhammed Mustafa (s.a.v) Efendimiz bir başka hadisinde:

"Kim müslümanların dertlerine önem vermeyerek, onların dertleriyle ilgilenmeyerek sabahlarsa onlardan değildir." (Aclûni, Keşfu’l-Hafa, II/227.) diye buyurmuyor mu?

Ve ayrıca yüzyıllardan beri Müslümanların dilinde kelâm-ı kibar olarak:

“Hakkı söylemeyen haksızın karşısından suskun kalan şeytandır, Hakkı söylemekten sakınan ise dilsiz şeytandır.” (Kuşeyri Risalesinde Ebu Ali ed-Dekkak ve İbn Kayyim de el-Cevabu’l-Vafî isimli eserinde s.136) denilmiyor mu?

Heyhat!

Boşuna beklemişim!

Hoca hutbesini bitirdi. Son cümleleri her Cum’a hutbesinden sonra olduğu gibi “Muhterem Müslümanlar, Namazdan sonra Camii’nin çıkışında Filistinli kardeşlerimiz için yardım toplanacaktır. Yardımlarınızı esirgemeyin.” oldu.

Cum’a günleri İmam efendilerin en samimi ve içten cümleleri bu “…yardım edin” cümleleridir. Hoca efendi duasını tamamlayıp minberden inerken her şeyi göze alarak “Ya Bismillah !” deyip, Camii’nin içindeki ve dışındaki cemaatin duyacağı bir yüksek sesle:

“Hocam, hutbenizi dikkatle dinledim. Kudüs Müslümanların ilk kıblesi ve üç dinin kutsal beldesidir. Tabii ki Filistinli kardeşlerimizin yanında olmamız gerekir. Ama Filistinli kardeşlerimizin dışında da insanlık dışı muamelelere maruz kalan din kardeşlerimiz, millettaşlarımız, soydaşlarımız var. Onları da unutmamalıydınız!

Hoca Efendi! Size soruyorum Filistinli kardeşlerimizle Doğu Türkistanlı, Kırımlı kardeşlerimizin dini olsun İslam aynı İslam değil mi?

Filistinli kardeşlerimizin varlığına ve birliğine iman ettiği Allah (c.c.) ile Doğu Türkistanlı, Kırımlı, Musul Kerküklü Batı Trakyalı din kardeşlerimizin inandığı Allah (c.c.) aynı Allah (c.c.) değil mi ?

Bu mazlum coğrafyalarda yaşayan din kardeşlerimizin de feryatları arş-ı âlâya çıkmaktadır. Müslüman Türk milleti olarak bize bu feryatlara kulak tıkamak değil onların da dertleriyle dertlenmek düşer!

Biz Tarih boyunca “Dünya’nın neresinde bir Türk zulme ve haksızlığa uğruyorsa, Dünya’nın neresinden bir Müslüman zulme ve haksızlığa uğruyorsa, Dünya’nın neresinde bir İnsan zulme ve haksızlığa uğruyorsa” onların yanında olduk ve olmaya da devam etmeliyiz!

Diye hitap ettim. Sözlerimi bitirdiğimde sanki camii’nin ortasına -bir top mermisi düşmüş gibi- büyük bir sessizlik oldu. İmam efendi ise hiç sesini çıkarmadan Cum’a namazını kıldırdı. Tesbih duasına kadar da camiden ayrılmadım. Aslında bu haklı tavrım ve hitabım Camii imamının şahsında Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş Hoca’ya idi.

Şöyle ki:

22 Ocak 2020 Çarşamba günü saat 16.00’da beraberimde Dünya Uygur Kongresi Genel Başkan Yardımcısı Ankara Üniversitesi DTCF öğretim üyesi Doç. Dr. Erkin Emet Bey ile beraber Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanı Sayın Prof. Dr. Ali Erbaş Hoca’yı ziyarete gitmiş ve kendisine Doğu Türkistan’da yaşanan mezalimi uzun uzun anlatmıştık. Bize “Ne yapabiliriz?” diye sorduğunda da meselenin İslam ülkelerinin diyanet ve din âlimleri nezdinde duyurulması ve sahiplenilmesi konusunda yardımlarını ve desteklerini istedikten sonra özellikle iki talebimiz olmuştu:

1- Türkiye’de bütün Camii’lerde bir Cum’a hutbesinde Doğu Türkistan’da yaşananların Türkiye kamuoyuna duyurulması.

2- Çin Halk Cumhuriyeti yöneticileri -ve onların Türkiye’deki gönüllü taraftarları Doğu Perinçek ve şürekâsının- iddia ettiği gibi eğer Doğu Türkistan’da El- Kaide, DEAŞ gibi örgütler çok etkili ise Türkiye Cumhuriyeti Diyanet İşleri Başkanlığı olarak Çin Halk Cumhuriyeti’ne şöyle bir teklifte bulunulmasını istedik. “Size istediğiniz sayıda Sünnî, Hanefî-Maturidî geleneğine göre yetişmiş din adamları gönderelim. Orada gerçek anlamda barış dini olan İslam’ı öğretsinler. Ayrıca Doğu Türkistanlı Türklerden Türkiye’ye öğrenci getirtin İmam Hatiplerde ve İlahiyat Fakültelerinde eğitilip geri gönderilsin. Onlar da Doğu Türkistan’daki soydaşlarımıza barış dini olan İslam’ı anlatsınlar.’’ dedik. Sayın Hocamız bizi dikkatle dinledi. İnşallah bakalım dedi ve uğurladı.***

O tarihten beri her Cum’a Camii’ye Doğu Türkistan’da ve diğer mazlum coğrafyalarda yaşanan mezalimleri konu alan bir hutbeyi dinlerim ümidiyle gidiyorum. En son 21 Mayıs Cum’a günü de bu ümitle gitmiştim. Lakin -yıllardır değişmeyen klasiğimiz- Filistin mevzuunu dinledik. Daha önceki bir Cum’a hutbesinde de iyiliğin faziletlerinden bahsedilmişti. Doğu Türkistan’daki Müslümanlara iyilik ve yardım etmenin de Millî, İslamî ve İnsanî bir görev olduğunu ne zaman anlayacaklar doğrusu merak etmekteyiz.

Geçtiğimiz günlerde Türkiye’nin İslam Ümmetine liderlik etmesi çağrısında bulunan Sayın Başkan, Doğu Türkistanlı Müslümanları İslam ümmetinden saymıyor olacak ki bu konuda bir kelime olsun konuşmuyor.

Gençlik yıllarımızda sık sık tekrarladığımız bir uranla haykırıyoruz:

“MAO DEĞİL ALPASLAN, VİETNAM DEĞİL TÜRKİSTAN!”

(Devam edeceğiz: Kudüs’ü Biz Mehmetçik İmanı’yla Savunmuştuk…)

*Kıyam: Bir gaye için harekete geçme. (Bknz. Osmanlıca-Türkçe Lugat Ferit Develioğlu)

** Bu “savaş” kavramını ayrı bir yazıda değerlendireceğiz.

*** 20 Şubat 2020 günü “Ülkücü Dünya Görüşü” internet sitesinde yayınlanan yazıdan alıntılanmıştır:https://www.ulkucudunya.com/index.php?page=yazar-yazi-detay&yazar=11&yazi=1108

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.