Kırmızı pabuç

“Kış Kışlığını,

Puşt Puştluğunu

Yapacaktır elbet!”

Sözü atalardan kalma bir deyiştir.

**

Kış, kışlığını bu yıl ilk kez tüm şiddetiyle gösterdi.

Bu yılın sonu ve yılbaşının ardından bereket saçan yağmurlar yağdı.                      

Doğu yöresindeki ilçelerimiz Kuyucak, Bozdoğan, Karacasu ve Buharkent karla kaplandı. Aydın Büyük Menderes nehrimizin yatağı o eski günlerine döndü.                                

**

Yağan yağmur ve karlar gibi yılbaşı ertesinde zam sağanağı başladı.                                  

Kur ve gıda fiyatlarındaki yükselişler, akaryakıt, elektrik, doğalgaz zamları öyle böyle değil cep yakıcı hale geldi. Sosyal medyada yüksek gelen faturalardan sızlanan vatandaşların fatura resimleri yer almaktadır. Seray Sever hanımefendi bile 4 bin küsur gelen elektrik faturasını sosyal medyaya koyarak şaşkınlığını aktardı.

 

**                                                                                                                       

Nasrettin hoca bir gün kızlarını ziyarete gider.                                                              

Kocası çiftçi olan büyük kızına uğrar, kızı “Babacığım, yağmurlar yağarsa, ekinlerimiz coşacak, kocam bana da kırmızı fistan alacak” der.                                                   

Oradan çıkar, tuğla ocağı işleten damadının evine varır, küçük kızı; “Babacığım yağmurlar yağmazsa, kiremitlerimiz iyi para edecek, kocam da bana kırmızı pabuç alacak” der. Hoca evine döner, hanımı sorar;  ”Bey, kızlarımız nasıl”  Hoca uzunca bir süre sakalını kaşır;                                                                        

 “Valla hanım, bizim kızlardan birisi kırmızıyı giyecek ama hangisi bilmem gayri”

**

Geçtiğimiz hafta ülkede aşırı kar yağışları vardı.

Ana yollar, şehirlerarası yollar, havaalanları, şehirlerimiz karla kaplandı, yollar kapandı, çatılar göçtü, trafik kazaları yaşandı. Yerel ve merkezi idarelerimiz cansiperane çalışmalar yürüttüler.                                               

Kar yağışı üzerinden siyasette, kar krizi başladı.                                                                                                    

Haftanın en önemli temasını oluşturan manşetler, Kar, Balık, İBB, İmamoğlu ve İngiliz Büyükelçisi ile yenen yemek…

Hükümet kanadından arka arkaya İmamoğlu’nu ve İBB kar çalışmaları ve yemek konusunda eleştiriler geldi.

Sen neymişsin be İmamoğlu? Keşke kapalı bir yerde yemeğini yeseydin…

İmamoğlu’nun görüntüleri mobese kayıtlarından ise; özel hayatın gizliliğinin ifşası olarak düşünülmesi de gerekmez mi?

Proje öncesinden eleştiriler alan İstanbul Havaalanı karla kaplandı, İngiltere’ye uçacak olan yolcuların 10 saat uçakta bekledikleri yazıldı. Kargo bölümü çatısı da çöktü, zaten yıkılacaktı denildiği yazıldı.

İmamoğlu’nun İstanbul Havaalanına yardım gerekip gerekmediği sorusuna yardıma ihtiyaç olmadığı cevabı verildiği medyada yer aldı.

Sayın Bakanların uçağının kapatılan eski Atatürk Havaalanına indiğini okuduk.

İstanbul’da Valilik ve İBB arasında diyalogdan da söz edildi.

Umarız bu kar yağışından tecrübeler kazanılarak bu günler aşılmış olsun…  

Keşke, Merkezi yetkililer ile İBB arasında karşılıklı diyalog içinde, uyumlu ve karşılıklı ihtiyaçlar, yapılabilecekler dile getirilse ne de güzel olurdu…

**

En iyisi bildik bir hikâye ile bitirelim…

Oduncu,

Ormanda yaralı bir yılan ile karşılaşır.                                                     

Hayvanı kurtarır, önüne süt döker.                                                                                  

Ertesi sabah canlanan hayvanı görür,

Önündeki taşın üzerine yine süt bırakır.

Yılan dile gelir.                                                                                                       

“Sen beni kurtardın, karşılık olarak her sabah burada bir altın bulacaksın” der.

Her sabah mağara girişinde oduncu bir altın almaktadır.                                                     

Bir gün oduncu hastalanır.

Bu defa oğlunu göndermeye başlar.                                                                                                

Oğlan her gün git, bir altın al, en iyisi yılanı öldürerek bütün altınları almayı düşünür. Yılana balta ile saldırır, yılanın kuyruğu kopar. Yılan oğlanı ısırır, zehirler, oğlan ölür. Yılan mağaranın derinliklerine akar gider.

Oduncu iyileşir, mağara önüne gider, yılana seslenir,                                                  

“Dost olalım yine”

Yılan;

“Ben de bu kuyruk acısı,

Sende bu evlat acısı,

Olduğu sürece dost olamayız”

Diyerek mağara derinliklerine yine akar, gider…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
3 Yorum