Kralın sarayı, değirmencinin adaleti

Sunay Akın’ın "Geyikli Park" adında bir deneme türü kitabı var.

Bilmeyenlere bir şekilde edinip okumalarını salık veririm.

İnsanların dillerine pelesenk olan "Berlin’de Hâkimler Var" sözünün öyküsünü orada okumuştum.

Anımsaya bildiğim kadarıyla;

Kutsal Roma İmparatoru II. Friedrich, henüz beş yıllık kralken, Berlin yakınlarında bir yazlık saray yaptırmaya karar verir. Kendini çok büyük gören kral sarayının daha çok büyük ve ihtişamlı olmasını istemektedir. Fakat büyük bir sarayın inşa edilmesine mani bir durum vardır. O engel çıkaran durum da büyük saray inşaatı için gerekli olan sahayı sınırlayan bir değirmenin varlığıdır ve değirmenin yıkılması gerekmektedir ve kral emrindekilere değirmenin bedeli karşılığı satın alınarak yıkılmasını emreder.

Ancak değirmenin sahibi satmaya yanaşmamaktadır.

Kral, adamlarının vasıtasıyla değirmenin ederinin çok çok daha üstünde bir para vermeyi teklif etmiş ise de, değirmenci bu teklifi de reddetmiştir.

Bu gelişmeler üzerine Kral II. Friedrich değirmencinin ayağına kadar gider ve onun yüzüne karşı, kendisinin bir kral olduğunu, isterse değirmeni para bile vermeden de elinden alabileceğini söyleyip onu fikrinde caydırmaya çalışır.

Değirmenci, bu durumu büyük bir soğukkanlılıkla karşılar ve kralın yüzüne; Bunu rahatlıkla yapabileceğini söyler ve devamında insanlık tarihinin en unutulmaz cümlelerinden olan o meşhur cümleyi kullanarak kralı tersler; “Ama, şunu unutmayın ki Berlin’de hâkimler var.” diyerek hiçbir gücün, hiçbir iktidarın, kendine saray yaptırmaya kalkışan bir kral da olsa adaletten üstün olmadığını/olmayacağını vurgular.

İşte biz buna "Hukukun Üstünlüğü" diyoruz. Dikkat edin lütfen; Üstünlerin Hukuku değil! "Hukukun Üstünlüğü" yönetim kudretini elinde bulunduran yetkili ve etkili tüm bürokrasinin, kamu görevlilerinin ve bireylerin hukukun çizdiği sınırlar dahilinde hareket edebilmelerini ve hukuki kaidelere bağlı olmalarını ifade etmektedir.

Demokrasinin olmaz ise olmaz kuralları arasında yer alan bu ilke, hukuk kurallarının hiçbir fark gözetilmeksizin tüm bireyler için eşit uygulanması ve toplumun tüm kesimleri tarafından kabul görmesi esasına dayanmaktadır. Bu bağlamda hukukun, devletin tüm organları üzerinde mutlak bir egemenliği vardır ve olması gerekmektedir.

Hiçbir kurum ya da kişi yasaların üzerinde değildir.

Herkes yasalar karşısında eşittir. Hukukun üstünlüğü ilkesinin tarafsız uygulanması, keyfî hareketlere karşı güçsüzün korunmasını ve adaletin yerini bulmasını sağlar. Bu ilke, aynı zamanda demokrasinin bir gerekliliğidir, bireysel ve toplumsal hürriyetleri teminat altına alır.

Hukukun üstünlüğü ilkesinin temelinde ise yargının bağımsızlığı vardır. Yargının bağımsız ve tarafsız olması yönetimin yetkililerini, keyfî hareketlerini kısıtlar ve neticesinde adalet sağlanmış olur ve özgürlüklerin de güvence altına alınmasını gerçekleştirir.

Hukukun Üstünlüğü İlkesinin hakkıyla uygulandığı ülkelerde yönetenler; "Benin arkamda bilmem kim var", "Sen benim kim olduğumu biliyor musun?" Hele hele "Ben kimseye hesap vermem. Allah’tan başka!" diyemez. O ülkelerde “Günah İşleme Hürriyeti”, “Suç işleme özgürlüğü taşıyıp ceza almaktan azade olmak”, “Liyakatsiz yakınlarını hak etmediği halde devlet kurumlarına yerleştirme” gibi lakayt bir davranış neticesi bu konuda hadis var gibi gerekçelere sığınılmaz.

Usulsüz bir iş yapıldığı zaman gurur duyulmaz, hesap verileceği bilinir ve utanılır!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum