Madran Baba Dağı

Bu topraklar, belki de hiçbir yerde rastlanmayacak efsanelerle doludur. Bu yöreye adapte edilen efsaneleri yaşatmak da gerekir, gündelik yaşamımızın adeta bir parçasıdır bu anlatılanlar…

Aydın ilinin en yüksek dağı olan Madran Baba Dağı (1792m.) ismini, zirvesinde bulunan Madran Baba yatırından alır. Madran Baba'nın kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Ancak, Türklerin Anadolu'ya geldiği devirlerde bölgeye yerleşmiş Horasan erenlerinden bir gazi derviş olduğu hakkında yaygın bir kanaat vardır.

Madran Baba'yı, adeta yanlışlıkla şefaat yerine, seyahat dileyen ünlü gezgin Evliya Çelebi de ziyaret etmiştir. Seyahatname ‘sinde önemli ziyaret mekânları arasında sayar.  Madran Baba, bütün Müslüman kesimlerin ortaklaşa ziyaret ettikleri ve saygı duydukları bir yatırdır. Adının Musa olduğu “Okçu Musa” adıyla anıldığı, Türkmen Dedesi olduğu da anlatılır. Bozdoğan’da Hıdır Baba ve Biresse Dede ile kardeş olduğuna dair anlatımlar olduğu da duyulur. Alioğullar’da Er Dede ile de bir yakınlık, bir bağ bulunmaktadır.

Burada her kesimden ziyaretçi yer almaktadır. Alevilerce daha çok ziyaret edildiği, 12 İmam adının başucundaki mermere işlenmesi de ilgi çekici bulunmaktadır. Burası bir hoşgörü ve sevgi merkezi olmuştur.

Madran Baba yatırının 10 metre kuzeyinde taş avlu ile çevrili yerde Çıkrıkalanlı Karaçakal Yörüğü, Hacı Hüseyin’in erkek kardeşi yatmaktadır. Babanın güneyinde, kebap kuyuları yanında, yolağın kıyısında ise, Musullulardan Arzu kadının oğlan kardeşi, Durmuş Çavuş’un kayını İsmail yatmakta. Adı geçen bu mezarlarda yatanlar ise, koyun sürüleri ile her yaz yaylak için Madran Dağına gelip de burada vefat eden kişilere aittir. Batıdaki mezar gediğinde ise 5-6 mezarda yatanlar, eşkıyalığın nam saldığı günlerde zeybek geçinenlerin ününü duyurmak için boşuna kıyılan canlar olduğundan söz edilir.

Küçük Madran tepesinde yangın kulesi ve aynı adla anılan bir yatır bulunmaktadır. Dua edilen, saygı duyulan bir mekân olduğu vurgulanır. Madran Babadan kuzeye, batı yüzüne doğru inildiğinde bugün Alamut köylülerinin daha önce yerleşik olduğu “Korumaz Yaylası” bulunmaktadır. Batı yakasında “Efendi Yaylası” vardır. Korumaz yakınında “Çatma Mezarlığı” yer alır. Anlatılan odur ki, iki kardeş elde kılıç savaş halinde bulurlar kendilerini. Büyüğü “yeter kardeşim çatma gayrı” diyerek kılıcını bırakır ve ikisi de kan kaybından can verirler. Çatma mezarlığının isminin buradan adlandırıldığından söz edilir. Bozdoğan yüzüne bakıldığında ise, “Kız kalesi” yıkıntıları ile karşılaşırsınız. Burada kızların asker olduğu bir kaleden söz edilir. Bu da ister istemez bize Amazon denen savaşçı kadınları çağrıştırmakta. Hani şu Ege yöresinde erkek çocukları yaşatmayan, erkekleri üreme vasıtası gören, öldüren, rahat ok atmak için sağ göğüslerini kesen savaşçı kadınlar ile ne derece ilintisi var bilinmez. Yan tarafta Tümen adı ile anılan yerel dilde Dümen diye konuşulan yörede Tümen Mezarlığı vardır. Burada bir tümen mi vardı? Amazon tümeni mi idi acaba?  Kaç asır evvel bir Tümen burada yer aldı bilinmemekte…

**

Madran Dağında ulu karaçam ağaçlarına yuva yapmış, kartallar gelir, tepede döne döne dolaşırlarken, çobanlar oğlakların ve kuzuların başına koşarlardı. Küçük çocuklar korumaya alınırdı. Hacı Baba dediğimiz leylekler de yeşilliklerde, pınar önlerinde kurbağa ve yılan avlarlardı. Geceleri kurt, çakal, sırtlan kangallara rağmen sürülere saldırır. Kurt kayasında yavrukurtlar sabah serinliğinde boğuşur, yuvarlanır, analarının bir bakışıyla kayadaki inin derinliklerine kaçarlar. Pınarlar, kaynaklar, çavlanlar dağlardan akar. Dereler yazın ortasına değin gürül gürül akar. Bu dağın eteklerinden Aydın Ovası ve Büyük Menderes Nehri bir başka güzel görünür. Yöre insanımız Menderes ile Dağlarımızı ana gibi kutsal görürdü. Zira onlar bir doyurandır, besleyendir.

Kuzeye doğru inilirse, Alioğullar yaylası üzerinde en yüksek tepeye “Er Mezarı Tepesi” adı ile anılır. Er Mezarı Tepesinde bilinmeyen bir şehit yattığına inanılır olmuş. Etekteki Kalabak’ta vefat eden Karaçakal Yörüklerinden Çarıklı oğlanın babası Kırtık Mustafa, bu tepeye ahlât ağacının dibine ilk defnedildiği bilinen kişidir aslında. Mustafa’nın mezarı, kara taşları yosunlar içinde öylece bekler durur. Ama ahlât beklemez, büyümeye çalışır, kocaman bir ağaç olur. Çiçek açar, meyve verir, çürür, yıkılır, bu defa dibinden filizler fışkırır. İnsan gibi düşenin yerine yenisi sürgün olur. Ahlat yan tarafa göçerken, bu defa bir yaban eriği, domuz eriği fışkırır, büyür, büyür ve ahlatın yerine geçerek kocaman bir ağaca dönüşüverir.

**

Büyük Madran Baba, Küçük Madran Baba dağındaki yatırlardan başlayarak bazen askeri isimlerle ve şehitlerle adlandırılan Büyük Menderes Ovasına kadar inen tepelerden geçen bir adeta savunma silsilesi, bir sıra halinde dizilmiştir.

Madran Dağlarından sonra girişte anlattığımız Er Mezarı tepesi ve yanında Alioğullar köyünün üçüncü mezarlığı olarak ziyaret edilmektedir.

Atalan düzlüğü kıyısında, Göz Kayasına doğru Arif’in Mezarı vardır. Arif, Aydın cephesi bozulduğunda Kurtuluş Savaşından dönüşte yaralıdır. Yaralı askere koşarak kucaklayan ve adını soran Ahmet Bey, asker şehadete ererken, son nefesinde sadece adını “Arif” olarak fısıldayıverir. Arif hangi ananın kuzusu, hangi kızın, kadının eşi ya da nişanlısı, yurdu, anası, babası bilinmez. Ahmet Bey ailesi çocukları ve torunlarına bilinmedik bu şehidin adını, yıllarca “Arif” adını koyarak yaşatacaklardır. Bu aile tarafından mezarı yapılan askerin adıdır, Arif’in Mezarı…         

Aşağıya doğru inişte Gâvur Gediği Tepesi ve zirvesindeki İnli Kaya yanında da bir yatırın da aslında şehit olduğundan söz edilir. Bu yerde iki alayın savaştığından söz edilir. Madran Dağındaki Tümenin bir alayı mı idi acep?  Din ya da işgal savaşları mı verildi bilinmez ama söylentileri kaldı geride.

Aynı sırada Ellezoğlu Yaylağının başlangıcında eski mezarın önündeki Tepede ise Mahmut Dede yatmaktadır. Mahmut Dede de fenerli gezdiği anlatılan bir eren, bir şehit olduğundan söz edilir. Etrafı duvar ile çevrelendiğinde Süleyman Ekiz’in rüyasına girer, yılda bir kez burada aşure kaynattığı da olurdu. Biz de mermer bir taşa adını yazdırarak başucuna dikiverdik, unutulmasın dedik. 

Ellezoğlundan Kömür Ocağına inişte, Osman Pınarı üzerindeki alandaki çalıların içi, eski ve bilinmeyen bir mezarlıktır. Yine tepeden devamla Taş Tepe’ye ulaşıyoruz. Burada da şehit Ekrek’in yattığı anlatılır.  Ekrek Dedenin mezarı adeta şahin yuvası gibi ovaları gözetleyen bir savunma ve gözcü mekânını andırmakta.

Tekke’deki yatır, Kurtuluş savaşında Durmuş Çavuş’u yaralı halde kucaklayıp kurtaran Dede olduğu yıllar yılı anlatılır.

Hemen üst yamacında Zeybeklerimiz Çakıcı Hasan ile Kadir’in İbrahim başsız bedenleri ile yan yana yatmaktalar. Ova tarafında yatan Çakıcı Hasan olduğu anlatılır.

Son olarak ovaya indiğimizde Orthasia Mezarlığı ve Koca Çitlembik ağacı altındaki ulu yatır “Ortası Dede” ile noktalanan tepeler sırası ilginç bir savunma silsilesi olarak hafızalarda yer almaktadır. Bu anlatılanlar bir hurafeler gurubu deyip geçiştirmek yerine düşünmemizi de gerektirir. Bu silsile adeta bir savunma hattını andırmaktadır…

**

1922 yılıdır, büyük bir gürültü ile Madran Baba tarafından iki kocaman ışık patladı, ortalık gündüze boğuldu. Aşağı tepedeki Er Mezarının üstünde bir an dururlar, aşağıdan bir ışık yalımı fışkırdı. Üç ışık havada buluşurlar, dönmeye başladılar. Her birinin bir yanından sırayla top sesine benzer patlamalarla yalımlar saçarak Atça-Nazilli’ye doğru top sesleri arasında süzülmeye başladı. Bozdoğan yüzünde Hacı Osman sabah namazı kılmak için abdest almak üzere bahçeye çıkmıştır ki yalımlar saçarak geçen üç ışığı görür, dudakları ayetler okumaya başladı. Çavuş Dayı bir anda yere yapışmış buldu kendini. Usulca seslendi;      “Evren Baba’ya gitseler gerek” diyerek dudakları kıpır kıpır etti.                          

Koca Kanat, evin önünde, ayağında dimi donuyla dolanıyordu.

–Gittiler, topları ile gittiler, karşıdaki Yunan kefereler için gittiler. Çanakkale’de onlar bizim önümüzde savaşırlarmış da biz görmezmişiz emme keferelerin ödü koparmış. Gittiler işte, şimdi de karşıdaki Yunan keferelerini tepelemeye gittiler…                                             

Diyerek çocuklar gibi sevinerek, söylenerek yerinde duramıyor, ha bire dönüyordu...                                      

(Nevzat Arslan-Koca Meşede Üç Güvercin)

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum