Mültecilerden haberiniz var mı?

Mültecilere çok kızıyorduk değil mi? İşte ben de öyle çok kızıyor sinirleniyordum. Ancak şimdi o tampon bölgelerde onların o korkunç sıkıntılı hallerini gördüğüm zaman vicdanımın onlara hala yer verdiğini, içimin çok acıdığını onları anlamak için, onların yaşadığını yaşamak lazım olduğunu düşündüm. Hatta gelecekte onların yerinde olmaktan, onların baktığı yerden hayata bakmak zorunda kalmaktan endişelendim, çok korktum! Çünkü gidişatımız bizim de aynı yollardan geçiyor olduğumuzu, amerika (özellikle küçük harf) denen açgözlü devin, Müslüman ülkelerine, İslam coğrafyasına yapılan türlü oyunların son istasyonu olarak bizi belirlediğini ve bunlara aracı olan, zemin hazırlayanların da bu duruma çanak tuttuklarını gösteriyor.

Şimdi düşünüyorum da hiç onlardan haberimiz var mı? Bir ara ilgi oraya çekildi, gösterişler yapıldı söz de dış ülkelerin gözünü korkuttuk ya! Daha ne isteriz. Sahi hiç aklımıza geliyor mu, şu salgında ne haldeler? Nasıl yaşarlar? Bunları sadece insan olarak; sorumluluğumuz var insana karşı diye düşünüyorum. Yoksa şu ülkenin, bu ülkenin vatandaşı olarak bakmıyorum. Hepsine insan olarak bakıyorum. Çocuklara da çocuk olarak bakınca işin içinde bir insan olarak çıkamıyorum. Bu neyin zulmü? Kendimi aynı sıkıntıların içinde düşününce birden hayat ve dünya yaşanılası gelmiyor.

Mültecileri anlamamız lazım onların çoğu Afgan, Özbek, Pakistanlı. Onları biraz anlayabilmemiz için mutlaka Halit Hüseyin adlı Afgan yazarın “Uçurtmayı Avcısı” kitabını okumanız lazım. Naçizane okuyun derim.

O insanların yani mültecilerin de oralarda aileleri vardı. Sizler, bizler gibi yaşıyorlar, anneleri, babaları, evlatları, teyzeleri, amcaları, neneleri, dedeleri vardı. Bir geçmişleri, belki de düzgün bir hayatları vardı. Sovyet işgaliyle darmadağın olan Afganistan’dan insanlar kaçmak zorunda kaldılar, tıpkı şimdi bizim çocuklarımızın bu ülkenin geleceğinden endişe ederek yurt dışına çoğunlukla Avrupa ülkelerine kaçmaları gibi.

O işgalden önce Afganistan’ın; modern bir ülkenin insanları gibi olduklarını, yaşadıklarını biliyor muydunuz? İnşallah daha sonraki yıllarda ülkem için de aynı şeyleri yazmak, söylemek zorunda kalmayız!

Onlar Suriyeli değiller. Yunan sınırına dayanan mülteciler (bunu yazarken Suriyelileri, diğerlerinden ayırdığımdan değil, onların ülkemde kendi vatandaşımdan daha keyifli, daha imkânları yüksek, yan gelip yatarak bedava bakılmalarına karşı vatandaşımıza yapılan haksızlığa bir tepkidir. Yoksa insan olarak aynı pencereden bakıyorum herkese.) ben de istemem kendi vatandaşımın haklarının yok sayılıp başkalarına yedirilmesini. Bu kadar acımasızca yazıyoruz, söyleniyoruz da, bu kapıları bunlara açanların hiç mi suçu yok. Aferin almak için kapıları açıp bu insanları ülkeye kabul edeceksiniz, sonra da bunları batıya koz olarak kullanacaksınız! Batı zaten acımasız ve ikiyüzlü biliyoruz da, biz sözde vicdanlı insanlardık. Bütün dünya, bütün batı, biz de dâhil onlar da bir insanlık suçu işliyoruz farkında değil misiniz?

Hele çocuklar onlara bakmaya hem kıyamıyor hem de çok utanıyorum (tüm insanlığın bunu sorgulaması gerekiyor. Biz gerçekten insan mıyız? İnsan olabilir miyiz?) o çocukların gözlerine, üzüntü duymadan, içi sızlamadan bakabilen varsa ben onu kınıyorum ve böyle bir dünyada insan olduğumu düşünerek yaşamaktan utanıyorum. Siz utanmıyorsanız; vicdanınızı sorgulamanız lazım! Hiç kimse dünyada böyle bir durumu hak etmiyor! Onlar Suriyeli değil, Suriyeliler gibi devletin tüm imkânlarını kendi vatandaşından daha fazla kullanmıyorlar. Zaten öyle olsaydı, giderler miydi? Bakın bir defa gidenlere, aralarında doğru dürüst Suriyeli var mı? Suriyeliler bu ülkenin has evladı. Vatandaşımızın hakkını yiyen onlar. Bizim evlatlarımız onlar için şehit olsunlar, onlar da burada keyif içinde vatandaştan daha iyi şartlarda yaşasınlar. Kızacaksanız onlara kızın!

Üstelik bayrağımıza, Atatürk’ümüze bazılarının yaptığı ve basına yansıyan hakaretler yenilir yutulur gibi değil. Kimin vatanında kime ahkâm kesiyorsunuz?

Hadi Yunanistan açtı kapıları diyelim, ya da zar zor girebildiler diyelim. Ne olacak? Ondan sonra gidiş nereye kim hangi ülke sokacak? Kim kapılarını açacak bunlara? Yine kaos, yine acı, yine imkansızlık. Allah onların yerinde yapmasın kimseyi. Bu insanlara yazık değil mi? Önceleri çok kızıyor ve öfke duyuyordum ancak şimdi vicdanım öylesine ayakta ki. Bir insanlık dramı yaşandı o yerlerde, sınırlarda. Şimdi onlar orada bu sıkıntılar ve imkânsızlıklarla, gidemeyerek geri dönecekler bu salgın sırasında herkesin alması gereken önlemler onlar için ne kadar geçerli? Aralarında ölen kalan var mı? Orada salgının yayılmasının ne kadar muhtemel olduğu belli değil mi? Bir önlem almak gerekmiyor mu? Ne olacak o zaman onları görmezden mi gelmeliyiz? Böyle olunca yok mu oluyorlar? Şimdi onlardan kurtulmuş mu olduk? Batılıyı korkuttuk mu? İşte bir insan olarak kafamda bu sorular her zaman oluyor. Bir kere de karar alırken aklıselim sahibi olun akılcı davranın. Her zaman biliyoruz ki Öfkeyle kalkan zararla oturur!

Bizim millet olarak buradan alacağımız çok iyi bir ders var aslında. Aklımızı başımıza toplayarak vatan elden gitmeden aynı yere yumruk vurarak, bizi vatan haini ilan eden güruha dersini vererek bir an evvel ülkemizi hain açgözlü ABD ve diğerlerinden kurtarmalıyız. Türk’e Türkten başka dost yok!

Belki yazdıklarım size çelişki gibi gelebilir ama anlayan anladı ne demek istediğimi Mülteci veya sığınmacı; dini, milliyeti, belirli bir toplumsal gruba üyeliği veya siyasi düşünceleri nedeniyle zulüm gören veya göreceği korkusu ve endişesi taşıyan, bu sebeple ülkesinden ayrılan/ayrılmak zorunda bırakılan ve korkusu nedeniyle geri dönemeyen veya dönmek istemeyen, iltica ettiği ülke tarafından endişeleri haklı bulunan kişi.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
2 Yorum