“Soykırım”’dan Mescid-i Aksa’ya

ABD ile hâlihazırda S-400 krizi, ABD’nin yaptırım kararı, Washington’un Kürt seviciliği ve Irak’tan sonra Suriye’de Kürtlerle işbirliği, Fethullah Gülen’in iadesi ve “saygın işadamı” Rıza Zarrap bağlantılı Halkbank davası gibi ihtilaflı konularla sınanan iki ülke ilişkileri, ABD Başkanı Biden’ın  "soykırım” açıklaması sonrası ABD ile yeni bir kriz sürecine girmiştir.

Girdik ama tepkiler her şeyin eskisi gibi olduğu izlenimi veriyor.  ABD, soykırımı tanımamış, hiç öyle bir şey olmamış gibi tutum ve davranış sergileniyor. İktidar ve muhalefetin açıklamalarının kamuoyunu tatmin etmekten çok uzak ve yasak savma niteliğinde olduğunu yaşayarak görüyoruz.

85 milyonluk ülkenin iktidarı neden en üst perdeden tepki verememiş olabilir. Kapalı salonlarda lebalep kongreler yapılabiliyorken, Milli bir meselede, muhalefeti de yanınıza alarak salgın tedbirlerinin en üst seviye alındığı bir ortamda; Tandoğan meydanında telin edilemez miydi?

Hemen cevap verelim.

İç politika Saikleriyle izlenen ranta dayalı beton ekonomisine, dış politikadaki hatalar nedeniyle ulaştığımız “değerli yalnızlık” da eklenenince, ülkemiz diz çöktürüldü ve Cumhuriyet tarihimizin en derin krizinin içinden geçmekteyiz.

Bu nedenledir ki ABD’ye sert tepki veremedik. Türkiye’yi bu döneminde zayıf yakaladılar. Ekonomi kötü, bölgede ilişkileri bozuk, İsrail ile Rusya ile arası da iyi değil. Yani ABD açısından koşullar çok elverişliydi.  

Trump’ın çok sert mektubu elimizde patladı. Cevap veremedik. Gülen'in iadesi istendi, duymazdan geldiler. Duysalar da vermezler. Bu öyle bir sistemdir ki verdiklerinde kendilerine hizmet edecek yeni adam bulamazlar. ABD’nin PYD ile olan işbirliği devam ediyor ve Fırat’ın Doğusu’nda Türkiye ile karşı karşıya kalındı. Son olarak “soykırım” tanındı.

İşte böyle bir ortamda çakallar, “soykırımı” tanımak suretiyle Türkiye’ye kurmuş oldukları pusuyu ilan ettiler.

ABD’nin heybesinde çeşitli büyüklükte turplarının olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Bütün bunlar, istihbarat fahişesi “saygın işadamı” Rıza Zarrap’ın, devletin kameralarına bakarak ABD’ye gitmesinden sonra gelişmiş olması, herkesi düşündürmelidir. Acaba kimler için neler söyledi, hangi belgeler karşılığında kimlere ne kadar ödemeler yapmıştı ve Halkbank bu işlerin neresindeydi? 90’lı yıllarda iş adamı Selim Edes’in, Emlakbank Genel Müdürü Engin Civan’a yönelik mahkemede söylediği “Rüşvetin belgesi olur mu pezevenk” sözü dünya rüşvet tarihine geçmişti.

Korkum odur ki Rıza Bey kardeşimiz, rüşveti verirken belgelemiş gibi görünüyor.

ABD'ye sert tepki verilememesinin nedeni olabilir mi?

Rusya ile de Ukrayna arasındaki gerilimde,  soğukkanlı ve tarafsız yaklaşmayı beceremedik. İkili ilişkileri, Montrö ile Karadeniz’in barış denizi olması konularını, S-400’lerin kurulması, iki ülkenin Suriye’deki pozisyonları, yaş sebze-meyve ihracatı ve en büyük gelir kapımız olan 7 milyon Rus turisti yok sayarak, ABD, NATO ve Ukrayna’ya şirinlik ve cinlik yapma adına, Montrö’yü pas pas yapmaya kalkıştık. Bunun sonucunda da aramızda sert ve soğuk rüzgârlar estirmeyi başarabildik.

Ruslar, Ayasofya’nın statüsü konusunda sessizliğini korurken, Kanal projesi için ise Türkiye’nin kendi meselesidir demişlerdi. Açılacak Kanalın, Montrö’yü etkilemesine ve tartışılmasına asla izin vermeyeceklerini de not etmişlerdi.

Son dönemde arka arkaya gelen olaylar, aslında birbirlerine muhtaç oldukları için değişik alanlarda beraber çalışan iki ülke arasında sorunların birikmeye başladığını görüyoruz.

Tüm bunlara Gürcistan üzerinden Rusya'ya geçmek isteyen Türk TIR'larının, Rus tarafının kota koyarak, her gün belirli sayıda araca izin vermesi nedeniyle uzun kuyruklar oluşturması eklenebilir.

Her şeye rağmen tüm bu yaşananların ilişkilerde yarattığı soğukluğun en azından bugün itibarıyla krize dönüşmeme olasılığı bulunuyor. Bunun nedeni, koşulların dayatmasıyla beraber çalışmak durumunda kalan iki ülkenin, uçak düşürme krizi ve sonrasında ki Suriye örneğinde olduğu gibi görüş ayrılıklarıyla yaşamasını zaman içinde öğrenmiş olması. Ayrıca, ABD ile ilişkilerdeki gerilimin tırmandığı bir dönemde, Türkiye Rusya ile görüş ayrılıklarını aşağıya çekme durumundadır.

Ankara-Moskova hattındaki asıl sorun, tarafların kısa ve uzun vadeli çıkarlara öncelik vermesi,  iki ülkenin de ekonomik çıkarlarına uygun olduğu su götürmez bir gerçektir.  İlişkilerin, Karadeniz’de Ukrayna ve Gürcistan’ın güvenliği ile ilgilenen bölge dışı ülkelerin Montrö Boğazlar Sözleşmesini zorlamalarından kaynaklanan dışarıdan esen rüzgârlara açık olması ve kırılgan bir hat üzerinde ilerlenmesinin önüne geçilmesinin yollarının bulunmasına acilen ihtiyaç bulunmaktadır.

Sonuç;

“İtilaflı dış politikadan çekinme,

Dengeli bir tepki politikası,

Yeni gelişmelere paralel denge arayışı ilkelerine bağlı politikalara döndüğümüzde, önümüzde kimse duramayacaktır.

Mısır ile başlayan yumuşama süreci, İhvan’a olan destek kaldırıldığında tavan yapacaktır. Mısırın ilk şartı da budur. İhvan’a verilen destek Suriye’de de çekilp Esad ile doğrudan görüşmeler başladığı gün büyük ikramiye bizi bulacaktır.

Şöyle ki;

1.Fırat’ın Doğusundaki ABD destekli Kukla PYD, merkezi hükümet yani Esad ile masaya oturmaya mecbur kalacaktır. Bunun da sonunda ABD, Suriye’den ayrılacaktır. Gitsin. Nereye giderse gitsin. Bizim çevremizde bulunmasın da hangi cehenneme giderse gitsin. Irak’a demokrasi getireceğim diye 1,5 milyon Iraklıyı öldürdüler. Katliamlar yaptılar. Felluce’deki Camiyi tıka basa doldurup Iraklıları yaktı bu hayvan sürüleri. Asıl soykırımcı kendileridir. 

Demek oluyor ki Esad ile barışmak, Türkiye’nin de Suriye’nin de bölge ülkelerinin de hayrınadır. Lütfen bu sese kulak asın. Aksi takdirde Suriye’deki yangın, yakın gelecekte bizi de yakacaktır.

2 İhvan’ı destekleyen bütün Arap ülkeleri Şam’daki Büyükelçiliklerini açtılar. Bu konu çok önemlidir. Diyaloglar kuruldu. Suriye’de yok olan alt yapı, üst yapı, telekomünikasyon, konut inşaatları için masalar kuruldu. Barış sonrası 700 milyar dolarlık yatırım öngörülüyor. Bu işler için Rusya ve Çin de devredeler.

2011 de Suriye’de başlayan yıkımın en zararlı ülkesi Suriye’dir. İkinci en zararlı ülke de Türkiye’dir. 5 milyon mülteci için 10 yılda 50 milyar dolar para harcadık. Bizden götürdükler iş gücü parasını hesaplayacak veri ustası var mıdır? Bakmak lazım. Bu paraları kurtarmak gerekmiyor mu? Rusya nere Çin nere; bu yatırımların en az%20 ini biz alabilmeliyiz. Suriye ile yeniden dostluk kurarak bölge barışına da katkı sağlayacağımız kesindir. Güçlü bir Türkiye ve İsrail’in belalısı güçlü bir Suriye yan yana geldiğinde, Yahudiler, Mescd-i Aksa’da iki gün önce yaşanan mezalimi Filistin halkına uygulayamazlar.  Bu kesindir. ABD bile Büyükelçiliğini Telaviv’den Kudüs’e taşıyamazdı.

İsrail, bütün bu kazanımlarını Suriye ile bizi düşman yaptırarak elde etti. İsrail’in güvenliği için ABD politikalarını uygulayan “stratejik derinlik” mimarlarının, Al Aksa Camiindeki trajediyi kınamalarının içi boştur.

Aksi takdirde İsrail gazeteleri, siz Ayasofya’yı Cami yapabiliyorsanız eğer biz de Al Aksa’da istediğimizi yaparız naraları atabilirler miydi?

Daha kötüsü de var mıdır?

Elbette,

Ama onu Allah göstermesin.

Mescid-i Aksa’yı sinagog, ya da Hıristiyan âlemini mutlu etmek için Kilise yaptım dediği gün ne yapacağınıza çalışsanız iyi olur.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
4 Yorum