Küresel emperyalizm ve Türkiye

Ve bir gün okyanus ötesinden kovboy şapkalı amcalar çıkageldiler.

Bize : “ Yumun gözlerinizi, açın avucunuzu” dediler. Biz de açtık avuçlarımızı yumduk gözlerimizi.

Aynısını, tenleri gibi bahtı da kara Afrika yerlilerine de yapmışlardı. Onlara : “ Gözlerinizi yumun, avucunuzu açın “ demişlerdi. Afrikalılar da, onların dediğini yapmışlar ve gözlerini açtıklarında ellerinde İncil vardı, ama ayaklarının altındaki toprakları yoktu.

Daha bitmedi…

Kristof Kolomb’un gittiği yerde yaşayan yerlilere de aynısını yapmışlardı. Ellerine İncil vererek altınlarını ve yaşadıkları toprakları almışlardı. Afrikalı yerlilerin, kendi topraklarında özgürce yaşama hakları ellerinden alınmıştır.

Kapalı kapılar ardında senaryolar yazılıyor.

Milletlerin kaderleri belirleniyor.

Yeni projeler hazırlanıyor…?

Ülkemizin sınırları…?

Mülteciler…?

Türkiye’ nin demografik yapısı ...?

Yabancılara toprak satışları…?

Yanan Ormanlar…?

Yanan Orman Sahalarında yükselen Oteller…?

Talan edilen kıyılar…?

Maden sahaları…?

Madenlerde yitip giden canlar…?

Fütursuzca yok edilen tarım alanları…?

Ülke dışına kaçırılan Arkeolojik eserlerimiz…?

Her alanda dışa bağımlılık …?

Gözlerimizi açıp avuçlarımıza baktığımızda ellerimizde Amerika‘nın güvelenmiş süt tozu, kokuşmuş peyniri, soğuk hava depolarında yıllarca beklemiş bozuk etleri vardı.

Amerika’nın ne sütüne, ne peynirine ne de etine ihtiyacımız yoktu. Bunlardan çok çok daha iyisi vardı bizim güzel ülkemizde.

Vardı da, okyanus ötesinden gelen kovboy şapkalıların, ülkemizde uzantıları ve temsilcileri de vardı. Uzaklardan, okyanus ötesinden gelenlerle onların yerli işbirlikçileri, elimizdekileri almak istiyorlardı. Emeğimizi, alın terimizi yememizi istemiyorlardı.

O tarihlerde bizi yönetenler, okyanus ötesinden gelenlerin, Kırmızı Başlıklı Kızı yemek için, Kırmızı Başlıklı Kızın Ninesi kılığında gelen kurtlar olduklarını anlayamamışlardı.

Bizler, Amerika’nın güveli süt tozlarını ilkokullarda çocuklarımıza içirirken, kokuşmuş et ve peynirlerini, sanki büyük bir lütufmuş ve bizde hiç yokmuş gibi yerken, onların, fabrikalarımızı kapattırdıklarının, bacalarını söndürdüklerinin farkına varamadık.

O tarihlerde, uzun yıllar soğuk hava depolarında bekletildikten sonra, yiyenler üzerindeki etkilerini görmek için, bize yedirilenlerinin zararlı sonuçları yıllar ve bir iki nesil sonra ortaya çıktı.

MS, SMA, Down Sendromu gibi genetik hastalıklarla kanser vakalarındaki artışın nedenlerinden en başta gelenleri bunlar ve halen tüketilmekte olan nişasta bazlı şekerle tatlandırılmış, raf ömrünün uzaması için konmuş katkı maddeli, zehirli ve boyalı sular ve sağlığa zararlı daha başka yiyecekler, içecekler, havaalanlarına, Devlet Dairelerine, mağazalara konan manyetik kapılar ve X RAY Cihazları, cep telefonlarıdır.

Çokça şikâyet edilen, her olumsuzluğun nedenleri olarak gösterilen, ancak bütün bunlara rağmen, her ne hikmetse bir türlü vaz geçilemeyen “ Dış Güçler “ tavşana: “Tazı geliyor. Çabuk gel buraya saklan“ diyerek tavşanı saklayan; tazı gelince de: “Bak, tavşan buraya saklandı“ diyerek tavşanın yerini tazıya gösteren kimselerdir.

Terörü ve teröristi yaratanlar, teröriste silah verenler, her türlü desteği sağlayanlar, eylem yapacağı yere kadar da götürenler, insanlar üzerinde algı oluşturanlar, yüreklere korku salanlar, terörizmle tehdit ederek, terörden ve teröristten kurtulmanın tek çaresinin patlayıcıları, bombaları ve silahları tespit eden cihazları her yere yerleştirmek olduğuna inandırmışlardır. Bunlar, her ülkedeki yerli işbirlikçileri eli ile bu cihazları satarlar.

Eğitimde, sağlıkta, gıda ürünlerinde, her şeyde durum aynıdır.

Güzel Ülkemiz, Dünya’da başka benzeri olmayan endemik hayvan ve bitki türlerinin anavatanıdır.

Türkiye’miz dört bir yandan kuşatılmış durumdadır. Her taraftan amansız ve korkunç saldırılarla karşı karşıyadır. İşte bu yüzden başımızı kaldırıp etrafımıza bakamıyoruz.

YİTİRDİĞİMİZ DEĞERLERİMİZ

Gözlerimizi açıp baktığımızda, sahip olduğumuz birçok değerin, avucumuzun içinden kayıp gittiğini gördük.

1950’den bu güne kadar nelerimizi, Dünya’ da başka hiçbir ülkede ve yerde olmayan ve yetişmeyen hangi hayvan ve bitki türlerini yitirdik?

70 yıl geriye gidip arkamıza baktığımızda çok şey yitirdiğimizi, geçen 70 yıl içerisinde neler yitirdiğimizi görerek hayıflanacak ve öfkeleneceğiz.

Çok şey yitirdik

Manevi maddi birçok değerlerimizi yitirdik.

Önce ulusal birlik ve bütünlüğümüzü yitirdik. Örf ve adetlerimizi, güzel gelenek ve göreneklerimizi yitirdik.

Bozkırda koyun kuzu arasında, toz toprak içinde, ekin tarlaları arasında çocukluğumdan bahsetmiştim.

Köyümüz Konya/Kulu İlçesine bağlı ama Ankara’ ya daha yakın, 90 Km.dir. Bu nedenle ilişkilerimiz daha çok Ankara iledir.

Hangi değerlerimizi yitirdiğimizi anlatmaya Ankara’ ya ait olanlarla başlamak isterim.

Sadece Ankara’ya ait olan değerlerimizi anlatsam dahi, ülkemiz genelinde yitirdiklerimiz konusunda bir fikir vermeye yetecektir sanırım.

Ankara Keçisi / Tiftik Keçisi :

Türkiye dışında, Dünya’nın başka hiç bir yerinde yetişmeyen Ankara, ya da öteki adı ile tiftik keçisi, artık yok denecek kadar azalmıştır.

Tiftik keçisinin moher de denen tüyü çok ince, ipeksi ve parlak beyaz veya kremsi renktedir. Statik (durgun) elektrik yükünü tutmayan bir özelliğe sahiptir. Tekstil sanayiinde ipekten sonra en çok aranan dokuma malzemesidir.

Türkiye ekonomisini çökerterek kendisine bağımlı duruma getirmek isteyen ABD, tiftik keçimizi ülkelerine götürdüler ve orada, ABD’nin her yerinde üretmeyi denediler, ancak başarılı ve verimli bir sonuç alamadılar. En son, Avustralya’ da istenen verimli sonucu elde edebildiler. Üstelik bizdeki keçilerin yüz, boyun ve bacaklarında tiftik olmazdı. GEN’leri ile de oynayarak yüz, boyun ve bacaklarında da tiftik çıkmaktadır.

Ülkemize özgü endemik hayvan ve bitki türlerinin yurtdışına çıkarılması yasak olmasına rağmen, tiftik keçimiz yurtdışına kaçırıldı. Tabii ki, tiftik ihracatımız da artık yok.

Çin’ in Ukrayna’dan satın aldığı motorsuz Varyag Uçak Gemisinin Boğazlarımızdan geçmesine izin vermiyorduk. Çin ‘ in yılda 20 milyon turist gönderme ve 4 panda vereceği sözü üzerine, izin verdik ve 2 Kasım 2001 günü saat 08.50’ de Varyag Uçak gemisi geçti. Ama biz Çin’den gelecek yılda 20 milyon turisti ve 4 pandayı bekliyoruz.

Bekleyeduralım. Ama biz tiftik keçimizi ve daha nice değerlerimizi bedelsiz verdik. Değerli okurlar. Yazım, kaldığı yerden sürecek. Saygılarımla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum