Nebil ALPARSLAN

Nebil ALPARSLAN

Öğretmen Okullu olmak

“Alnımızda bilgilerden bir çelenk

Nura doğru can atan Türk genciyiz.”

Bu dizeler Öğretmen Okulları Marşı’nın ilk iki mısraıdır.

16 Mart, Öğretmen Okulları’nın kuruluş yıl dönümü. 16 Mart 1848’de Daru’l Muallimin adıyla öğretmen yetiştirmek amacıyla açılan o ilk mektep, öğretmen okullarının temeli kabul edilir.

Şimdilerde Öğretmen Liseleri olarak eğitim veren kurumlar ne yazık ki “Öğretmen Okulu” misyonu taşımıyor. Bunu afaki olarak söylemiyorum. Öğretmen okullu biri olarak e tecrübelerimden çıkardığım sonuç olarak ifade ediyorum.    

Bizlerin okuduğu yıllarda –ki ben 1965-1966 yıllarında Nazilli Öğretmen Okulunda iki yıl okudum, akabinde İstanbul Çapa Yüksek Öğretmen Okulu’na gönderildim- bu okullarda ulvi bir gaye için okunurdu. O gaye, ideal bir öğretmen olmaktı. Bizim neslin bu gayeyi de yüzde yüze yakın oranda gerçekleştirdiğimize inanıyorum.

Bugünün Öğretmen Lisesi öğrencisinin ideal bir öğretmenlik amacı yok. Nedeni öğrenci değil,  sistem. Her branştan bölüme kaydolma hakkı var.

Oysa bundan elli altmış yıl öncesi böyle değildi. Öğretmen Okulu öğrencisi hem idealistti, hem de çalışkan ve fedakârdı.

Bunun iki sebebi olduğunu düşünüyorum. Birincisi, öğretmen okuluna gelen öğrenci meslek olarak sadece öğretmenliği hedeflemişti. Başka alternatifi yoktu. Bunun için bilgi ve becerisini en üst düzeye çıkarmak için olanca gayretiyle çalışırdı.

İkincisi de, bu okullarda uygulanan müfredat hem teori hem de pratik olarak son derece yeterliydi. Normal liselerdeki bütün derslerin yanında, Eğitim Psikolojisi, Eğitim Sosyolojisi, Öğretim Metodu ve Uygulama, Teşkilat ve İdare gibi mesleki dersler okutulurdu.

Ayrıca Resim, Müzik, Beden Eğitimi, erkeler için El İşi, kızlar için Ev İşi dersleri vardı ki hayatın tüm pratiklerini bu derslerde öğrenmiştik.  

Her Öğretmen Okullu çok iyi mandolin çalmak zorundaydı. İstiklal marşını mandolin ile çalarken söyler, ona göre not alırdık. - Müzik dersinde okuldan atılan vardı. İki yıl üst üste aynı sınıfta kaldınız mı okulla ilişiğiniz kesilirdi. Orta Okula gitmek zorunda kalırdınız.- Mandolinlerimiz genellikle Metin markaydı. Müzik kolu, Kol bünyesinde Okul Korosu mevcuttu. Bu koroda 3 sesli kanon yaparak şarkılar söylediğimizi hatırlıyorum. (Bugünün öğrencileri belki de “kanon” kelimesinin anlamını bilmezler.)

Beden Eğitimi derslerimiz çok önemliydi. Beden Eğitimi Kolu ve kolun bünyesinde onbeş yirmi kişilik “Elit Grubu” faaliyet gösterirdi. Çok zor jimnastik ve kasa-minder hareketleri yapardık. 19 Mayıslarda izleyici stadyumu terk etmesin diye okulumuzun bütün etkinlikleri en sona bırakılırdı.  Gösterileri ilk biz yapsaydık herkes töreni terk edeceği için diğer okullar izlenmez, bu yüzden rencide olur korkusu yaşanırdı. Her konuda açık ara üstün olduğumuzdan Nazilli Lisesi bizi hiç sevmezdi.

Hem okul korosunda hem de elit grubunda faaliyet göstermek onur ve bahtiyarlığını yaşadım.

Sıra ile yemekhane nöbetlerimiz olurdu. Mutfak çalışanlarına yemeklerin ve sofranın hazırlanıp toplanmasında yardım ederdik

Yaz tatillerinde sadece onbeş gün iznimiz vardı. Ailemizin yanına 15 gün gidebilirdik, Diğer zamanlarda okuldaydık. Bu faaliyete “Yaz Çalışması” denirdi. Yaz çalışmalarında folklor, müzik, beden eğitimi gibi pratikler, çevre düzenlemesi, ağaç dikimi, çiçek yetiştirme, tamirat, tadilat, boya gibi işler yapardık. Nazilli ilçemizde sonradan Polis Okulu olan binada hizmete başlayan öğretmen okulunun ilk öğrencilerindenim. Bahçe düzenlemesi, voleybol, futbol, basket sahalarının inşa ve tesviyesi çalışmalarında avuçlarımda oluşan nasırların izi halen mevcuttur.

Geceleri sıra ile yatakhane nöbetçiliği dahi yaptık. Nöbetçiler yatakhaneleri dolaşırlar, üstü açılan kardeşlerimiz (arkadaşlarımız) varsa üzerleri örtülürdü. Tam bir aile havası yaşardık. Aile fertlerinin birbirine karşı besledikleri saygı, sevgi, yardımlaşma ve himaye duyguları bizlerin bu vasıflarımızın yanında belki de sönük kalırdı. Şimdiki gibi banka havalesi falan yoktu. PTT ile gönderilen paralar hem geç gelirdi, hem de bunları PTT’den okul idaresi çeker, bize azar azar verdirdi ki hemen bitirmeyelim.  Parası biten ve gelmesi geciken arkadaşlarımız parasızlık çekmez, kimde varsa harcanırdı.

İşte böyle. Saymakla bitmeyecek nice güzellikler yaşadık o okullarda. Öğretmenlerimizle, arkadaşlarımızla. Anlatılmaz. Lezzeti yaşanarak tadılan tatlardır onlar.

Bu yüzden diyorum ki öğretmen okullu olmak bir ayrıcalıktır.

Ne yazık ki öğretmen okulları önce yozlaştırıldı. Sonra kapatıldı. Öğretmen liselerine dönüştürüldü. Bu değişim sürecinde adım adım o mümtaz vasıflarını kaybetti.

Keza İstanbul, Ankara ve İzmir illerimizde bulunan -ve benim de İstanbul’dakinden mezun olma bahtiyarlığına ulaştığım- Yüksek öğretmen Okulları da kapatıldı.

Efendiler!

Eğitimde reform yapmak istiyorsak eğer, hem Öğretmen Okullarını, hem de Yüksek Öğretmen Okullarını 50-60 yıl önceki ruh ve anlayışla inşa edelim sonra da ilelebet yaşatalım.

Bakınız her şey ne kadar değişecek ve ne kadar güzel olacak.

YAZAR NOTU:

Öğretmen lisesine bile razıydık. Ama yakın zamanda öğretmen liseleri de kapatıldı. Biz hatıralarımızla bir nostalji yaşayalım/yaşatalım istedik. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum