Efendi BARUTÇU

Efendi BARUTÇU

Son gelişmeler “Karabağ” için bir ümit olabilir mi? -2

TÜRKİYE’NİN BAŞLANGIÇTA YAPAMADIKLARI

27 yıl öncesine dönersek Ermeniler’in Hocalı Soykırımı’na yönelmesi Rusya Federasyonu’nun kışkırtması ve İran’ın desteğiyle gerçekleşmişti. Çünkü Azerbaycan’ın seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Ebulfez Elçibey’in şuurlu bir Türk milliyetçisi olmasından ve başta Türkiye olmak üzere Türk Dünyası ile yakın münasebetler kurmak istemesinden çok rahatsız olmuşlardı. Eğer o yıllarda dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın talihsiz beyanları, Başbakan Süleyman Demirel’in siyasi hayatı boyunca hep şahit olduğumuz gereğinden fazla ihtiyatlılığı olmasa ve Türkiye Cumhuriyeti kardeş Azerbaycan’a destek verebilseydi belki de bu facialar yaşanmayacaktı.

Çünkü Rusya Federasyonu dağılmıştı. Ruslar devlet ve toplum olarak büyük bir şok yaşamaktaydı. Rusya ordusu manevî yönden çökmüş durumdaydı. Ordudaki emir komuta zinciri neredeyse dağılmıştı. Rus ordusundaki bazı subaylar tankları, ağır silahları üç-beş yüz dolar karşılığında satmaktaydılar. Merhum Ebulfez Elçibey’in, “Yaralıları taşımak için Türkiye’den istediğim 4 tane helikopteri bile alamadım...” şekildeki yakınmalarını sosyal medyada hala görenler Türkiye adına büyük bir utanç ve vicdan azabı duymaktadırlar.

Hocalı Soykırımı sonrası Azerbaycan’daki Rusya taraftarları harekete geçmiş, Suret Hüseyinov öncülüğündeki darbeci grup Bakü’ye Elçibey’e yönelince Türkiye’de Demirel son 100 yüz yıldaki Rus korkusundan kurtulamayarak yine gevşek davranmıştır. Bunun üzerine Elçibey, Nahçıvan’daki Kelekli’ye çekilmek zorunda kalmıştır. Özerk Nahçıvan Bölgesi Meclis Başkanı ve eski Azerbaycan Komünist Partisi 1. Sekreteri politikanın kurdu Haydar Aliyev de Bakü’ye geçerek “Aliyev Ailesi”nin iktidarını başlatmıştır.

Elçibey’in iktidardan uzaklaştırılmasında bir başka faktör ise mizacındaki merhamet duygusunun ağır basmasıdır. Ebulfez Elçibey, başlangıçta Suret Hüseyinov’un kellesini alacak imkanlara sahip olduğu halde “kardeş kanı dökülmesin” diye olayları kendi seyrine bırakarak istemeyerek de olsa darbecilerin netice almasını kolaylaştırmıştır. Her vesileyle kendisini “Atatürk’ün Askeriyim” diye tanıtan merhum Elçibey’in bu kadar hayran olduğu Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın siyasi ve askeri mücadele hayatındaki kararlılığından bir nebze olsun kendine örnek alamaması da ayrıca bir şanssızlıktır.

tur-az.jpg

TÜRKİYE’NİN ŞİMDİ YAPABİLECEKLERİ

Türkiye’de en yetkili şahıslar bile “Ermeniler Karabağ’dan çıkmadıkça Ermenistan kapısı açılmayacaktır” şeklinde konuşmaktaydılar. Mesele Karabağ’la bitmiyor ki:

İşgal altındaki diğer 7 bölge ne olacak ?

Kırk bin şehidin kanı ne olacak ?

Şu anda Ermenistan’ın esareti altında bulunan onbinlerce Türk’ün durumu ne olacak ?

Ve saldırgan Ermenistan savaş tazminatı vermeyecek mi ?

Bölgedeki askerî faaliyetler İran’ı, Rusya’yı ve Türkiye’yi yakından ilgilendirmektedir. Burası Rusya’nın arka bahçesi ve İran’ın da komşusu olduğu için Rusya ve İran’ı fazla tahrik etmemek lazımdır. Ayrıca İran’daki Türkler’in bir futbol takımına olan aşırı bağlılığını Azerbaycan’ın sıkı taraftarlığı olarak yorumlarsak yanılgıya düşeriz. Çünkü İran çok baskıcı bir rejimle yönetilmektedir. Millet olarak çok duygusal bir yapıya sahip olduğumuz için sosyal medyada yeni seferler ve yeni fetihler çağrıları Karabağ ile sınırlı kalmayıp Güney Azerbaycan’la ilgili de çok iddialı cümleler paylaşılmaktadır. Bu tutum milletimizin maneviyatını yükseltmek ve Azerbaycanlı kardeşlerimize manevî destek vermek açısından önemli bir husus olmakla beraber itidali de elden bırakmamak lazımdır. Bu cümleyi Farsları çok sevdiğim için değil Türk milletini çok sevdiğim için ifade etmek ihtiyacı duyuyorum.

Elbette Türkiye de kardeş Azerbaycan için üzerine düşeni yapmalıdır. Ama öncelikle her halk kendi öz gücüne güvenerek işgal altındaki topraklarını kurtarmayı başarabilmeli, kendi öz gücüyle bağımsızlığını savunabilmelidir. Nitekim Milli Mücadele yıllarında Türkiye, Hindistan Müslümanları’ndan ve Türkistan’daki Buhara Cumhuriyeti’nden külliyetli miktarda mali yardım almış, bu paralarla Sovyetler Birliği’nden silah ve mühimmat satın almıştır. Keza Sovyetler Birliği’nin ve Azerbaycan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti’nin diplomatik desteğini de almıştır. Ama öncelikle kendi öz gücüyle Milli Mücadele’yi verip işgalci güçleri vatanından çıkartmıştır.

Tabii ki Türkiye’nin teknik ve askeri danışmanlık destekleri, tıbbî malzeme vb. yardımı devam etmelidir. Bu konuda Türkiye’nin öncelikle yapacağı Dünya kamuoyunda ve Birleşmiş Milletler zemininde Azerbaycan’ın haklı tezlerini bütün diplomatik imkanlarını seferber ederek savunmaya devam etmektir. Ayrıca 3 Ekim 2020’de kuruluşunun 11. yılını kutladığımız Türk Keneşi’ne (Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi) üye olan Türk Cumhuriyetleri’ni acilen bir zirveye çağırıp “Azerbaycan’ın bu haklı davasında yanında olduklarını” tüm Dünya’ya ilan etmelerini sağlamalıdır. Ancak unutulmaması gereken bir nokta var ki bu Türk Cumhuriyetleri aynı zamanda Rusya Federasyonu’nun öncülük ettiği Bağımsız Devletler Topluluğu’nun da üyeleridirler. Bu sebeple şayet bu konuyla ilgili çekingen davrandıkları takdirde Türkiye Cumhuriyeti ve Türk halkı bunu anlayışla karşılamalı ve de düşmanlık sebebi saymamalı, kamuoyunda bu kardeş ülkelerin halklarını incitecek tutum ve davranışlara girmemelidir.

Türkiye’yi yönetenlerin daha yakın tarihlerde Ermeni Tehciri’nden dolayı Ermenistan’dan özür dilemekten ve Futbol diplomasisi esnasında Bursa’daki Türkiye-Ermenistan futbol müsabakasında ellerinde Türkiye ve Azerbaycan bayraklarıyla alana giren gençlerin ellerinden bayrakları toplatan bir sakil anlayıştan “Karabağ meselesi Azerbaycan için ne anlam taşıyorsa Türkiye içinde o anlamı taşıyor”, “Azerbaycan nasıl yardımcı olmamızı istiyorsa o şekilde yardıma hazırız” noktasına gelmiş olması bizim için sevindirici bir husustur. Türk Milliyetçileri olarak iktidar sahiplerinin böyle bir milli çizgiye gelmiş olmasından dolayı asla kıskançlık duymayız aksine büyük bir sevinç ve memnuniyet duyarız.

Bu yaşananlarda gösteriyor ki Türkiye’yi yönetenlerin Türk Milliyetçisi olmaktan başka şansı yoktur !

Bu arada Azerbaycan’ın Karabağ üzerindeki çok haklı askeri harekatına Türkiye’deki bölücü PKK’lı teröristlerin ve yurtdışındaki yandaşlarının tepki göstermelerini uşaklık ettikleri emperyalist güçlerin eskiden beri sözcülüklerini yapmış olduklarından dolayı yadırgamıyoruz. Ama yıllarca yabancı ülkelerde ve özellikle 2001-2004 arası Bakü’de Türkiye Cumhuriyeti’ni Büyükelçi olarak temsil etmiş, 27. Dönem İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz’ün bölücülerle aynı ağzı kullanmasını partisi CHP ve Başdanışmanlığını yaptığı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu açısından bir talihsizlik olarak gördüğümüzü eklemek isteriz.

 

AZERBAYCAN NE YAPMALI ?

Azerbaycan Cumhuriyeti’nin, Ermenistan ile başbaşa kaldığı takdirde birkaç kat fazla nufüsu, namütenahi Petrol ve Doğalgaz zenginliği ve uzun yıllardır hazırlanan ordusuyla Ermenistan’ı kısa sürede pes ettireceğine inanıyoruz. Buna ilaveten Türkiye Cumhuriyeti’nin devlet ve millet olarak Azerbaycan’a her türlü desteği vermeye hazır olduğunu açıklaması önemli bir manevi destektir. Ama unutulmaması gereken en önemli husus yukarıda kısaca belirttiğimiz gibi bir halkın işgal edilen topraklarını kurtarması ya da dışardan gelen saldırılara karşı önce kendi öz gücüne güvenmesi ve bütün milli kaynaklarını seferber etmesi gerekir. Türk milleti en son Milli Mücadele’de binbir yokluk ve imkansızlıkların içerisinde bu şekilde hareket ederek işgalcileri topraklarından kovmuştur. Kardeş Azerbaycan Cumhuriyeti’nin de böyle yapması icap eder.

Bir yandan sıcak çatışmalar devam ederken bir yandan da Azerbaycan Cumhuriyeti bir diploması seferberliğiyle başta BM olmak üzere bütün milletlerarası zeminlerde haklılığını anlatmaya devam etmelidir. Zira savaş sadece topraklarda ve havada olmuyor, zihinlerde de oluyor. Tabii bu bir anda olacak birşey değildir. Bu sıcak çatışmalar neticesinde Azerbaycan Cumhuriyeti Ermenistan karşısında kesin başarılar elde edip Karabağ’ı Ermeni işgalınden kurtarsa bile gerek Rusya Federasyonu gerekse Batı Dünyası bunu Hristiyanlık gayretiyle kabullenemeyecek Azerbaycan’ı ve Türkiye’yi milletlerarası camiada yalnızlığa itmeye çalışacaktır. Buna karşı Azerbaycan ve Türkiye’nin şimdiden tedbir alması ve çok yoğun bir kamu diplomasisiyle bütün bu olup bitenleri dünyaya anlatması gerekmektedir.

Azerbaycan’ın, bu meseleyi milletlerarası zemine taşıması için ivedilikle insanlık âleminin âlakasını Karabağ, Hocalı ve Ermeni zulmüne çekebilmeyi başarabilmesi lazımdır. Meselenin dünya kamuoyuna duyurulması ve insanlığın hafızasında derin izler bırakması gerekmektedir. Azerbaycan bunun için çok yoğun tanıtım faaliyetleri yapmalı, uluslararası üne sahip sinema filmi yapımcılarına hiçbir masraftan kaçınmadan filmler ve belgeseller çektirmeli, dünyanın değişik yerlerinde ve dillerinde basılmış kitap, broşür, yayınlar ve her türlü kültür-sanat faaliyetleriyle bıkmadan usanmadan haklı davasını anlatmalıdır. Batı’nın yüksek teknolojisine müracaat edildiği gibi gelişmiş sinema endüstrisinden de istifade edilmelidir. Ayrıca Batılı ülkelerde Azerbaycan lehine çalışmalar yapacak düşünce kuruluşlarıyla anlaşmalıdır.

Kaldı ki bu gayret Türk milletine karşı yapılan iftira ve karalama çalışmaları gibi yalanlar üzerine yapılmayacaktır. Çünkü bu mezalimlerin failleri bilinmektedir. Ancak Hocalı Soykırımı’nı yapanların kimler olduğunun bilinmesine rağmen bu katiller hâlâ serbest dolaşmakta hatta cezalandırılmak yerine tam tersi Cumhurbaşkanı ya da Savunma Bakanı yapılarak ödüllendirilmektedir. Bakınız Robert Koçaryan, 1992'de Hocalı Soykırımı’nı gerçekleştiren kuvvetlerin çete reislerinden biri iken sonrasında Ermenistan Cumhurbaşkanı olmuştur. Soykırımın yaratıcılarından o dönemin çete lideri Serj Sarkisyan da yine yakın tarihe kadar Cumhurbaşkanı’ydı.

Kısacası Karabağ’daki söz konusu çete elebaşlarının da adalete teslim edilmesi için geniş kampanyalar düzenlenmelidir.

Tüm yaşananlara baktığımızda Azerbaycan’ın 1991 yılında bağımsızlığını kazandığı günden bu tarafa geçen 30 yıl az bir zaman değildir, bu bir nesile tekabül eder. Bu süreçte Aliyev ailesi elde ettikleri büyük servetleri Azerbaycan’ın geleceğini inşa edecek, hayatın her alanında ülkeye hizmet edecek birinci sınıf kadrolar yetiştirebilmeye harcamış olsaydı şuan Cephede gerçekleşen bu başarılarla sosyal ve ekonomik alanlarda Azerbaycan’ın gerçek anlamda yükselmesini taçlandıracaklardı.

Lakin hiçbir şey için geç değildir ve mücadele de asla bitmeyecektir !

Başta Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayanlar olmak üzere topyekün Türk milleti son 200 yılda yaşadıklarını unutmamalı, kendilerini, çocuklarını ve devletlerini buna göre hazırlamalıdırlar. Varlıklarının yegane temeli budur. Öte yandan Türkiye, Avrupa, Amerika, Rusya ve Kızıl Çin’e bağımlı olmadan Kafkas ülkeleriyle yakın dostluklar geliştirebilir ve menhus nefret hastalığını insanların ruhundan kazımak için kolların sıvanmasında öncülük edebilir. Kilise’nin ve siyasetçilerin yüzyıllardır ekmiş olduğu bu kim ve nefret hastalığının kazısından sonra bu bölgeye huzur gelebilir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.