Şerif KUTLUDAĞ

Şerif KUTLUDAĞ

Aşûre: Acıların bal eylenişi

Âşûrâ”: Arapların Hicrî takvimlerine göre yılın ilk ayı olan Muharrem ayının 10. Gününün adı. Onun kökeni de aşara olarak verilmektedir sözlüklerde.

“Âşûrâ” söyleyişi ve etnik kökeni Arapçadır; Aşûre söyleyişi Türkçedir değerli okurlarım: Hemen itiraz etmeyin izah edeyim/açıklayayım müsaadenizle!

Tarih boyunca çok yer değiştiren toplumlar birbirlerinden o adar çok karşılıklı kelime alış verişi yapmışlardır ki, günümüzde kelimelerin etnik kökeni konusu içinden çıkılmaz bir hal almıştır.

Sadece etnik kimliğe baktığımızda hayatı, canı, aşı, memleketi, vatanı vb ve de çoğumuzun adının başka dillerden geldiği gerçeğiyle dilden atılması gerekmektedir. Halbuki bu düşüncenin hayat bulması mümkün değildir. İşte bu noktadan hareketle dil bilimciler şöyle bir noktada buluşmuşlardır. Bir kelimenin o dile ait olup olmadığı konusu sadece etnik kimliğiyle açıklanamaz:

Bir dil başka bir dilden aldığı kelimeyi kendi ses düzeneğinden geçirip de kendi seslendirmesini ortaya koyduysa işte bu seslendirme şekli o dile aittir artık:

Konuya bu noktadan baktığımızda Araplar “Manara” derler; biz minâre deriz… Manara seslendirmesi Arapçadır minâre seslendirmesi Türkçedir…

Gûşe, Farsçadır; Köşe söyleyişi Türkçedir… Gol, Farsçadır; Gül Türkçedir.

Charcşenbe, Farsçadır; Çarşamba söyleyişi Türkçedir… Pençşenbe, Farçadır; Perşembe Türkçedir…

Dilbilim mantığıyla konuya baktığımızda aşûre söyleyişinin Türkçe olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz…

Şimdi yazı başlığına dönersek: Aşûre; Acıların bal eylenişinin adıdır hayatın akışı içerisinde. Çünkü aşûre dendiğinde ülkemizin her yöresinde olduğu gibi tatlı konularak yapılan bir yemektir/aştır sunulan sonuçta. Bizim Denizli’nin Güney ilçesi ağzında aşûreye; “aşır aşı” denir halk arasında. Aşır aşı pişirmek, aşır aşı dağıtmak vb

Konunun tarihsel boyutuna hiç girmek istemiyorum: Fakat şu kadarını söyleyeyim. Muharrem ayında 680 yılında Peygamber efendimiz Hz. Muhammed'in torunu Hüseyin ile ona bağlı 72 kişi, Emevi halifesi I. Yezid'in ordusu tarafından şehit edilmiştir.

İşte bu acı olay Müslümanların gönlünde kanayan bir yara olarak kalmıştır. Her yıl Muharren ayının 10. Günü Aşûre’de tarihi olaya izafeten “Aşûre adıyla sembolleşen yemeğn/tatlının pişirilmesi ve dağıtılmasının ana sebebi budur.

Bu sebebin yanında insanlık tarihinde vuku bulan çeşitli olayların da başlangıcı bu güne izafe edildiğinden Hz. Nuh’un Nuh Tufanı sonrasında pişirdiği taneli yemeği hatırlatan da bir yönü vardır aşûrenin.

Bu günde olduğu kabul edilen olaylar:

- Hz. Hüseyin bin Ali ve beraberindeki 72 kişi hicri 61'de Muharrem ayının 10. gününde Kerbelâ'da Yezid'in ordusu tarafından katledilmesi,

- Hz. Âdem'in işlediği günâhtan sonra tövbesinin kabul edilmesi,

- Hz. İdris'in diri olarak göğe yükseltilmesi,

- Hz. Nuh'un gemisinin tufandan kurtulması,

- Hz. İbrahim'in ateşte yanmaması,

- Hz. Yakup'un oğlu Yusuf'a kavuşması,

- Hz. Eyyub'un hastalıklarının iyileşmesi,

- Hz. Musa'nın Kızıldeniz'den geçip İsrailoğulları'nı firavun'dan kurtarması,

- Hz. Yunus'un balığın karnından çıkması,

- Hz. İsa'nın doğumu ve ölümden kurtarılıp göğe yükseltilmesi.

Dünya ölçeğinde kabul edilen olaylara baktığımızda hepsinde de bir olumlama vardır hayata dair. Umut vardır, taze bir başlangıç vardır.

Aşûre adıyla dağıtılan yemekte de insana güzel duygular düşündüren bir tat vardır. Çeşitli –en az yedi- taneli yiyeceğin yanında yöresine göre nar taneleri, kuru üzüm, incir, portakal vb konulan aşûre sonuçta acıların bal eylendiği bir sonuçtur.

Buradan çıkarılacak ders de, dünü hatırlamak fakat dünün acılarını bugüne taşımamak: Olan biteni bilmek fakat intikam duygularıyla o günün olaylarının hesabını günümüzdeki insanlardan çıkarmaya kalkmamaktır.

Hz. Muhammed’in, 10. Günde tuttuğu ve tavsiye ettiği oruca da baktığımızda; orucun sadece yeme içmeyi yönetmesi değil; kişinin günlük yaşantısının her türlü konusunda sabırlı ve hoşgörülü olması gerektiği sonucu çıkar…

İnsanoğluna en çok yakışan tavır barış içerisinde, huzur ve güvenlik içerisinde yaşamaktır. Nitekim Maslow’un İhtiyaç Piramiti’nin en temel değeri de can güvenliğidir.

Sözü Muharremiye/Firkat-nâme/Taziyet-nâme olarak da bilinen şiirden bir alıntıyla noktalayalım:

“Dîdeden su yerine kan akacak dem geldi

Kerbelâ günleridir, ağla Muharrem geldi

‘İzzet anmazdı Yezîd’i’ ‘acaba n’oldu sebeb

Var ise hâtırına ehl-i cehennem geldi.”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum