“Beka” sorununa nasıl gelindi

İnsanlar doğarlar, büyürler, yaşlanırlar ve ölürler.

Hayvanların da doğal yaşamları ve ölümleri insanlar gibidir. 

Tohumdan fidana dönüşmüş ağaçlar, seyrek dal ve yapraklarıyla yaşlılığı sonrası çok yaşayanı, 2 bin yıllık zeytin ağacı gibi ayakta ölürler. Ölürken de dibinden sürgün verirler…

Neticede “Ağaçlar ayakta ölür.”

Ya devletler… Devlet; Toprak bütünlüğüne bağlı olarak, örgütlenmiş millet veya milletler topluluğunun oluşturduğu tüzel bir varlıktır. Bayrağı, sınırları ve kendi milli paraları vardır.

Devletler, varlıklarını sürdürebilmek için insana yakışır bir şekilde eğitim, sağlık, üretim, tüketim, kalkınma politikaları üretmek ve de tasarruf ederek sermaye oluşturmak ve de karlı bir ekonomi yaratmak zorundadır. Dış ticaret fazlası veriyorsan güçlü bir devletsin demektir.

Tersi, İMF ve dünya Bankası kapılarında dilenen devletler kategorisindesindir.

Bilimin ışığında ne yaptığını ve ne yapacağını bilen, katma değeri yüksek teknoloji ürünlerini üretip, dünyaya pazarlayan sistemlerin kurulması bu devletin önceliği olmalıdır.

Bütün bu saydıklarımızın yapılabilmesi için de güvenli bir ortam yaratılması, devletten beklenecekler arasındadır.

Devletler, varlıklarını sürdürebilmek için oluşacak iç ve dış tehditlere karşı güvenlik politikaları geliştirmek zorundadır. Toplumun huzuru, kamu güvenliği, sınırların güvenliği ve sürekliliği devlet olma şartlarının olmazsa olmazıdır.

Jeostratejik önemde, netameli bir coğrafyada bulunduğumuzu biliyoruz. Dostlarımız kim, düşmanlarımız kim, dost bildiğimiz düşmanlarımız kimlerdir…  Tüm bunların analizleri ve planları Cumhuriyet’ten beri siyasi iktidarlarca yapıla geldiğini de biliyoruz.

Doğru tespit, analiz, stratejiler sonucu milli güvenlik politikaları oluşturulmuştur. Ancak, doğru bildiğimiz yanlışların da olduğunu bugün yaşayarak öğreniyoruz.

Sanayileşme ve üretim planlamaları Cumhuriyetle birlikte başlamıştır. Cumhuriyetten bugüne kadar yapılanlar sayfalara sığdırılamaz. En önemlisi olarak kabul edilebilecek stratejik yatırımları sıralamak isterim.

Ereğli Demir Çelik gibi yassı, İskenderun Demir Çelik gibi çubuk mamul, Karabük Demir Çelik gibi ray üreten DÇ fabrikaları işletmeye açılmıştır. Çelik, her ülke için en stratejik üründür…

İzmit, Aliağa, Mersin, Batman ve Kırıkkale’de TÜPRAŞ gibi dev petrol rafinerileri hizmet vermektedir.

Aliağa Tüpraş rafinerisinin güvenliğinin rehabilitesi programında, 2007 yılında 10 gün çalışmıştım. İnanın tesise girerken ağladım. Muazzam bir eser. İşimiz bittiğinde yöneticilerle veda sonrası tesisten ayrılırken de ağladım. Rahmetli Süleyman Demirel ile bir kez daha gurur duydum. Devasa bir tesis…  Hemen yanı başındaki PETKİM ile birlikte inci gibi duruyorlar.

Telekom, TPAO, BOTAŞ, PETKİM, Petrol Ofisi ve daha niceleri...

Yukarıda saydıklarımızın TPAO ve BOTAŞ hariç hepsi özelleştirildi. Hepsinin ortak özelliği Milli Güvenliğimizi direkt olarak ilgilendiren kuruluşlar.  OYAK, TDÇ Fabrikalarını, KOÇ Grubu da TÜPRAŞ’ı satın aldılar. Bunların dışındaki bütün kuruluşlar yabancılarda toplanmış durumda.

Gelelim güncelliğini koruyan Adapazarı’ndaki Tank Palet fabrikasına. Adapazarı’nda 1975de plastik ve palet üretimi ile başlayan fabrika, bugün gelinen noktada obüs yapmış, Leopard tanklarının modernizasyonunu yapıyor. Altay tankını üretecek donanıma ve birikime sahip!

Düşünebiliyor musunuz? Tank yapıyoruz diye topluma gaz vereceksiniz. Sonra o tesisi haraç mezat Katarlılara satacaksınız…

Toplumdaki bu duyarsızlık ve bu sorumsuzluk devam ettiği sürece, AKP iktidarı da bir gün, MKE, Havelsan, Roketsan, Aselsan, TAİ, gibi Milli Güvenliğimizi çok yakından ilgilendiren işletmeleri de özelleştirme kapsamına alıp, olası kamuoyu tepkisini minimuma çekmek için önce yerli Araplara peşkeş çekip, ilerleyen zaman içersinde Katarlılara devirlerinin yapılabileceğini görün artık!

Katarlılar bağımsız değiller. Batılılar, bölge üzerindeki kirli operasyonlarını Katar ve BAE Emirliği üzerinden yürütmektedirler. Canım ne var bunda. Onlar da Müslüman biz de Müslüman’ız diye geçiştirilecek mevzular değil. Telekom’u alanlar da Müslüman’dı. Refik Hariri!  Osmanlıdan kalan telefon kablolarını bile paraya çevirip ülkeyi soyup gitmişti. Telekom, şu anda dört bankanın kontrolünde.

Kimin umurunda…

İtiraz eden Angara bebelerini tanıyor musunuz?

Ben bir dönem daha nasıl Angara mukimi olurum…  Başkan olurum…  Olun kardeşim… Hep sizin kâğıdınız gelsin. Hep kazanan siz olun. El insaf…

Kazanma sırası bir gün ülkeye de gelecek mi?

Bekleyip göreceğiz…

“Siyasetçilerin çıkarları, ülkenin ve milletin çıkarlarının önüne geçmesi” halinde işlerin bozulduğunu gördük.

Siirtli Arap Müslüman kardeşimiz de Arapçılık yapıyor…

Adama bak! Ülkenin stratejik bir fabrikasını ucuza alıyor. Sonra da akıllı bir Arap 50 Türk’e bedeldir diyerek .aşşak geçiyor…

Suyun bulandığı yerden gelen, dipten gelen bir avuç çıkarcı grup,  hep suyun berrak olan yerinden su içiyorlar. Hep aynı isimler ve gruplar…

Alpullu’dan Erzurum’a kadar olan şeker fabrikalarını da alanlar onlardı.

Orayı sen al. Ötekini de sen al. Ne olacak bu ülkenin güvenliği. Ne olacak bu ülkenin geleceği…

Dubai sermayesi, ABD’nin özelleştirmek istediği limanlarına talip olur. Ancak, ABD yönetimi ulusal güvenlik gerekçesiyle kabul etmez.

Yunanistan Ortodoks kilisesi Türkiye’de Finansbank’ı satın aldı. Türk sermayedarlarının böyle bir deneme yapması halinde, Yunan makamlarının buna izin vermeyeceği belirtilmiştir. Türk Sermayesinin Yunanistan’da süpermarket bile alamayacağı, alsa bile, Yunan halkının buradan Peynir bile satın almayacağı açıklanmıştır.(Onur ÖYMEN)

Et ithal ettiğiniz Sırbistan, Türk sermayedara mezbahayı bile satmaz…

Ama biz “babalar gibi satarız”’dan buralara geldik. Satın bakalım…

Üç örnekte Milliciliğin ve Ulusal Güvenliğinin ne olduğunu gördünüz. Özelleştirme adı altında haraç mezat elden çıkarılan bu dev kuruluşları geri almak, her Türk vatandaşının ortak isteği olmalıdır.

Aksi takdirde bu coğrafyayı bize dar edecekler!

Bu toprakların güçlü yöneticilere değil,  zeytin ağacını hep yeşil ve canlı tutabilme becerisine sahip akıllı yöneticilere ihtiyacı vardır.

O nedenledir ki bizim “beka” diye sorunumuz yoktur. Yanlış iş tutuş tarzıyla işi bekaya getiren, yönetim anlayışıyla sorunumuz vardır.

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum