
Servet TÖZ
Bir yol hikâyesi: Diyarbakır, Batman ve Mardin
Mola verdiğimiz Konya’dan çıktık yola. Rotamız; Adana, Kahramanmaraş, Şanlıurfa, Gaziantep derken Güneydoğu’nun kadim şehirleri: Diyarbakır, Batman ve Mardin… Kendi aracımızla çıktık bu yolculuğa. İstediğimiz yerde mola verdik, canımız nerede isterse orada soluklandık. Yol boyunca karşılaştığımız manzaralar, sohbet ettiğimiz insanlar, dokunduğumuz taşlar bize çok şey anlattı.
Adana karayolunda, özellikle o uçsuz bucaksız ovalarda dikkatimi çeken bir şey oldu. Özel araçtan çok tır vardı. Her biri sanki para taşıyor gibiydi. Eşime dönüp dedim ki:
“Bu yolda tır varsa, bu yol bereketlidir.”
Meğer Güneydoğu’nun ekonomik damarları bu yollardan akıyormuş. Her aracın bir hikâyesi, her yükün bir nasibi varmış.
TAŞLARDAN, İNSANLARDAN, HİKÂYELERDEN…
Ben gittiğim yerde sadece tarihi taşları, köprüleri, surları değil; insanları dinlemeyi de severim. Hele Diyarbakır, Batman ve Mardin’de gazetecilik refleksi iyice devreye girdi. Esnafla oturup çay içtim, sohbet ettim.
“Terörsüz Türkiye projesi” hakkında ne düşündüklerini sordum. İstisnasız hepsinin yüzünde umut gördüm.
“Eskiden korkuyla siftah yapardık, şimdi huzurla kazanıyoruz.” diyen de oldu,
“Terör bitti, iş geldi.” diyen de…
DİYARBAKIR’IN YENİDEN DOĞUŞU
Diyarbakır’ın Sur ilçesi… Bir zamanlar hendeklerle, çatışmalarla anılırdı. Şimdi ise bambaşka. O dar sokaklar, taş avlulu evler, yerini villa tipi konutlara, cıvıl cıvıl çarşılara bırakmış. Esnaf memnun, mahalleli huzurlu. Türkiye’nin dört bir yanından gelen ziyaretçiler var.
İnsan bakıyor ve diyor ki:
“Demek ki olabiliyormuş.”
5.500 yıllık Diyarbakır Surları’nın taşlarında yürüdük. Roma’dan Bizans’a, Artuklu’dan Osmanlı’ya nice zamana tanıklık etmiş burçların gölgesinde tarihle konuştuk.
Ulu Camii, Hasan Paşa Hanı, Dört Ayaklı Minare… Her taşta, her izde bir hikâye, her sokağında geçmişten bugüne süzülmüş bir ruh vardı.
ZİYA GÖKALP VE AHMED ARİF’İN İZİNDE
O gün Türk düşünce dünyasının öncülerinden Ziya Gökalp’in doğup büyüdüğü evi de ziyaret ettik. 1876’da Diyarbakır’da doğan Gökalp’in mütevazı evi, onun anılarına, "Türkleşmek, İslâmlaşmak, Muasırlaşmak", "Türkçülüğün Esasları", "Türk Töresi" gibi kitaplarına ve fikirlerine ev sahipliği yapıyor. O evin kapısında yazılı bir söz vardı ki, günümüz Türkiye’sinde belki de her yere asılsa yeridir:
“Ben sen yokuz, biz varız.”
Hemen ardından bir başka Diyarbakırlı büyük isim: Ahmed Arif…
1950’de komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle cezaevine konulan, Anadolu’nun sesi, halkın şiiri, aşkın ve memleket sevdasının şairi… Onun adını taşıyan müzeyi de gezdik. Ahmed Arif’in dizeleri hâlâ Diyarbakır’ın taşlarında, Dicle’nin suyunda, On Gözlü Köprü’nün gölgesinde yankılanıyor. Müze; kişisel eşyaları, el yazmaları ve fotoğraflarıyla dolu. O deli dolu, yürek yangını mısraları arasında dolaşırken “Hasretinden prangalar eskittim” derken aslında onun neyi, kimi, nasıl beklediğini daha iyi anlıyor insan.
MASAL ŞEHİR: MARDİN
Mardin ve Midyat… Sarı kalker taşlı evleri, dar sokakları ve bin yıllık manastırlarıyla adeta bir masal diyarı. Kasımiye Medresesi’nde su sesiyle, Mor Gabriel Manastırı’nda taş duvarların sessizliğiyle zaman durmuş gibiydi. Süryani, Arap, Kürt, Türk ve Ermeni kültürünün iç içe geçtiği bu şehir, Türkiye’nin nasıl zengin ve kadim hoşgörü iklimin hakim olduğunu bir kez daha fısıldadı kulağımıza.
41 YIL SONRA BATMAN
Zaman, bazı şehirlerin üstünden sadece geçip gider. Bazı şehirlerse zamanı arkasına alıp bambaşka bir hale bürünür. İşte benim için Batman, tam da böyle bir şehir.
1984 yılıydı. Genç bir asker olarak bu topraklara adım atmıştım. O yıl, ülke için kara bir sayfanın açıldığı yıldı. Terör örgütü PKK'nın Siirt’in Eruh ve Hakkari’nin Şemdinli ilçelerinde gerçekleştirdiği ilk saldırının hemen ardından bölgeye intikal edenlerden biriydim. Eruh, Şırnak derken, hayatımın en ağır, en öğretici günlerini burada yaşadım. Ne yazık ki bu ülke, terör belasından çok çekti, çok can verdi.
Aradan tam 41 yıl geçti. Ve ben, gençliğimin izlerini bıraktığım o topraklara yeniden ayak bastım. O küçük, mütevazı Batman gitmiş, yerine koca bir şehir gelmiş. Caddeler boy atmış, binalar göğe uzanmış, nüfus kalabalıklaşmış. Ama sokak aralarına sinmiş o hatıralar, o arkadaş sohbetlerinin kokusu hâlâ orada bir yerlerde duruyordu sanki.
Bazı şehirlerle vedalaşmak kolay olmaz. İçimde buruk bir sevinçle, anılarımın arasına Batman’a bir kez daha uğradım diye not düştüm.
Ve yine içimden dedim ki:
Bu topraklar terörsüz, huzurlu günlere kavuşsun. Emperyalistlerin oyunlarını bozalım. Artık kimsenin ocağına ateş düşmesin.
YOLLARIN ÖĞRETTİKLERİ
Bu yolculuk bana bir kez daha gösterdi ki;
Yollar sadece şehirleri birbirine bağlamıyor. İnsanları, hikâyeleri ve umutları da birbirine dokunduruyor.
Ve Diyarbakır’da bizi sıcaklığıyla ağırlayan, gezimize anlam katan Zeki, Merve ve Elif Mesude Şengün’e bir kez daha gönülden teşekkür ediyorum. Samimiyetleri, içten sohbetleri, güler yüzleriyle bize evimizi aratmadılar. Allah gönüllerindekini versin, hep iyi insanlarla karşılaşsınlar.
Selamla, muhabbetle…

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.