Değişen ve değişecek bir şey yok!

“Alavere dalavere Kürt Mehmet nöbete” diye bir deyim vardı biliyorsunuz, değil mi? Ya da “okus pokus” yine beklenen oldu, olacak, değişen bir şey yok, olmayacakta…

Bunları niye yazdım ve böyle bir giriş yaptım. Sebebi, bizlerin Sayın Kemal Kılıçdaroğlu diyerek saygın, dürüst ve temiz bir kişilik olarak görüp saygı duyduğumuz ancak Sayın Cumhurbaşkanımızın alaya alıp dalga geçtiği ve onun tabiri ile “Bay Kemal” ve daha sonra da “Bay Bay Kemal” olarak küçümsediği ve kendisiyle alay edilmesine hiç karşı koymayan, koyamayan yine kendi tabiriyle “Dersimli Kemal”dir.

Bizler yukarıda dediğim gibi onu dürüst, çalmayan, devlet adamı niteliği taşıyan, oğlunu bedelli yerine fiili askere gönderen vakur bir kişilik olarak tanıyıp, sevip. saygı duysak da…

Demokrasiden beklentileri olan kuşakların, emekçilerin, emeklilerin, üreticilerin hülasa onuru ve şerefi ile üretip emeğinin karşılığı ile insana yakışır bir şekilde vakurca yaşamak isteyen milyonların ahı tutmayacak mı?

Tarih onu affedecek mi?

Tek adam rejimini söz de eleştirdiği halde tek adamlığa özenen, “az olsun ama benim olsun” ve ben hep genel başkan olarak o koltuğu işgal edeyim anlayışını, barındırmadığını kim iddia edebilir?

2003 yılında Mecliste Kabul görmeyen "31 Mart Tezkeresi" sonrası Uluslararası sermayenin ve Emperyalist ABD’nin yanlış anımsamıyorsam “Türkiye de iktidarı dizayn etmek yetmiyor, bundan sonra muhalefeti de dizayn etmek gerekiyor.” şeklinde beyanatı olmuştu.

İşte bu bağlamda, 50 yıl CHP ile adı birlikte anılan Deniz BAYKAL’ın görevi CHP’yi olabildiğince küçültmek olduğu için, Ankara’nın doğusunu tamamen ihmal etmişti. Çünkü, ona güney ve batı kıyılarından alınacak oylar ana muhalefet koltuğunda tutunabilmesi için yeterliydi. Nitekim ben ortaokul öğrencisi iken 1973 yılında Milletvekili ve arkasından Maliye Bakanı oldu. Devamında da Milletvekili olarak ölmek istediği için ömrünün son seçimlerinden üç sonra tekerlekli sandalye ile gelip Meclis kürsüsünden yemin etmişti. Bu kadar ihtiraslı ve kendini düşünen bir insandan toplum yararına bir şeyler beklenebilinir miydi?

Gelelim, Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na (Edebimizden dolayı 'Sayın' diye hitap edelim kendine, Bay Kemal ya da Dersimli Kemal demekten imtina ile sakınalım); Onun görevi ise hiçbir zaman yeterince solcu olamayan CHP'yi olabildiğince SAĞ’a çekip, sağcılaştırmaktı. Nitekim kendine tevdi edilen bu vazifede de ziyadesiyle muvaffak oldu…

Deniz Baykal’a en yakın bir konumda bulunurken muhtemelen Fetullahçı güçlerce kurulan kaset kumpası ile Baykal’ın alaşağı edilmesi, Yine Fetullahçı kanallarda yıldızının parlatılıp bir lider yaratılmak istenilmesinin de ülkeyi tamamen sağa kaydırma maksadını taşıdığı o günlerden belliydi, belli olmasına da bizler ve bazı kesimler yeni yeni fark ettik.

Gerçi ben “Ülkeyi kurtarmak için önce Atatürk'ün CHP’sini kurtarmak gerekir” diye hep söylerim. Ayrıca “ CHP fazlasıyla SAĞ’a kaydı, SAĞ’da zaten hep Ülkeye kayıyor, ” vecizesini de hep komiklikten öte rasyonel bulmuşumdur.

Nitekim Baykal ve Kılıçdaroğlu yüzünden Cumhur İttifakı hep kazandı, CHP hep kaybetti. Emperyalizmin Orta doğuda uygulayacağı politikaların gereği ve Projelerinin gerçekleşmesi için ülkedeki siyasal iklimde bu şekilde ayarlanmış bir muhalefete gereksinim vardı. Oda bu iki şahsiyetin emperyalizme hizmet için yaptıkları fedakârlıklarla gerçekleşmiş oldu.

Emperyalizm göstermelik, şeklen bir muhalefet istiyordu. Türk tipi Başkanlık sistemini öngörüyordu. Bunu da Sayın Kemal Kılıçdaoğlu sayesinde başardılar.

CHP’yi sağcı yapmak için neler mi yaptı?

Anımsadıklarımızı kısa kısa sıralayalım, o halde; "Dostlarımızla iktidara geliyoruz" diye altılı masalar, "helalleşme" ayakları ile Sivas’ta Aydınları diri diri yakan yobaz zihniyeti meclise soktu. Cumhuriyetin olmaz ise olmaz ilkesi Laikliği sadece yemin töreninde ağzına aldı. Yemin dışında hiç ağzına almadığı için yeni kuşaklarca bu sözcük unutuldu adeta…

Kendi aday olmadı, Ekmelettin diye bir şahsiyete hem de tıpış tıpış bizlere oy verdirdi, sonrasında da 'Gel Muharrem bakalım!' dedi, sahaya M.İnceyi sürdü ve arkasında durmayarak, Sayın Tayyip Erdoğan’a yol verdi.

İşte o gün gün Ülkenin ekseni değişti ...

"Evet Erdoğan’ın tekrar aday olması anayasaya aykırı ama mağdur edildi demesinler diye ses çıkarmadık” dedi, Bizlere ...

Hatta öyle bir Sağcı oldu ve Sağa o kadar öykündü ki

Mitinglerde "Ülkücü işareti" bile yaptı...

Dokunulmazlıkların kaldırılması bu günlerin alt yapısıydı, Meclisin fonksiyonunu bitirme hamlesiydi.

"İnsan haklarına ve hukuka aykırı ama şimdi destek olmasak bize terörist derler diye destek olduk. 'EVET' verdik dedi. Böylece Ümit ÖZDAĞ, Selahattin DEMİRTAŞ gibi parti liderleri ve İBŞB'ı İmamoğlu ceza eviyle tanıştı.

2.5 milyon mühürsüz oyların iptali için Anayasa mahkemesine gitmeye hazırlanan milletvekillerini partiden atmakla tehdit etti. Ülkenin kaderi tek adamın iki dudağı arasına terk edildi ve adam tekrardan kazandı. Konya Milletvekili Atilla KART'ın üzerine çizik attı yerine AKP kurucusu A.ŞENER'i ikame etti. O da kendisine oy vermediğini açıkca ve dürüstçe anlattı ama Onu Konya'da kontenjandan vekil gösterenlerin yüzü kızarmadı.

17-25 Aralık 2013 te, ele geçirilen bavullar ve ayakkabı kularında çıkan dövizler için "Fetö operasyonuymuş" diyerek, ciddiye almadı. küçümsedi.

Laik Atatürk Cumhuriyetine en büyük zararı veren Menderes ve Özal'a benim idolüm dedi ve kabirlerine gidip dua etti, ailelerinden "helallik" istedi.

Partiden, parti üyelerinden, ittifak yaptığı altılı masadan ve seçmenlerinden gizlice Ümit ÖZDAĞ ilela protokol imzaladı. "Yok öyle bir şey" dedi, inkar etti. ÖZDAĞ çıkıp imzaladığı kâğıdı Kamuoyuna açıkladı.

Dahası adaylığını desteklemesi karşılığında İçişleri bakanlığını, milli eğitim bakanlığını ve MİT müsteşarlığı sözü verip imzalamış.

AKP Batman Kadın Kolları Başkanını kendine kadını danışman yapıp CHP bütçesinden maaş ödediğini kendi inkar ettiyse de kadının kendi açıklamaları ile ortaya çıktı ..

Son Başkanlık seçiminde kim çıksa kazanacakken, Siyasete yön veren Devlet Bahçeli, "Kılıçdaroğlu erkeksen çık, Erdoğan'ın karşısına adaylığını açıkla" dedi. Çünkü Erdoğan'ın kazanması için karşısındaki adayın Kılıçdaroğlu'nun olması gerektiğini adamlar biliyordu ve başarılı da oldular.

Amerika’da bir hafta ortadan kaybolma sebebi soruldu, kendisine, Cevap veremedi …

İstanbul’da İmamoğlu miting yaparken Almanya ya gideceği tuttu ve orada da bir süre ortadan kaybolduğu sorulunca yine cevap veremedi..

Son Cumhurbaşkanlığı seçiminde kendi adaylığını dayattı.. Devedişi gibi koca koca yazarlar, gazeteciler, kamuoyu araştırma kuruluşları aday olmaması için adeta yalvardılar ama o hiç takmadı…

Şuan ülkenin mevcut sisteminin ve gidişatının devamı için, yönetimin yetkisini hak vaki olana kadar uzatmak için Kılıçdaroğlu'na ihtiyaç var. O'da bunu bildiği için, yani İmamoğlu ve Özgür Özel'in çabaları, gayreti ve ödedikleri bedel ile milyonların umudu olduğu gerçeği belirlenince ona duyulan ihtiyaç kaçınılmazdı. Dört gün sonra Otuz Haziran'da görülecek belki de karara bağlanacak "Mutlak Butlan Davası" boşuna açılmadı.

Ne diyelim, herkes vizyonunun, misyonunun ve karakterinin gereğini yapar!!!

İşte bu sebeplerle, bu figürler, böyle kafa ve anlayışlar hüküm sürdüğü müddetçe boşuna heveslenmeyin, değişen hiç bir şey yıllardır olmadı ve olmayacak.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
1 Yorum