Depremde kamu sorumluluğu!

Bilgisine, insanlığına ve duruşuna çok değer verdiğim kardeşim Hüseyin Turgut ve Ahmet Gülsever hocalarım, geçtiğimiz hafta Aydın 24 Haberde yayınlanan Yerel Seçimler Yaklaşırken başlıklı yazıma, bilimsellik ötesi uzun ve bir o kadar da derin sayılacak değerlendirme göndermişler.

Yazının son bölümünde; “Yerel yönetici, toplumun en rahat ve çabuk ulaşabildiği kişidir. İyi yetişmiş yerel liderler halkı için çok büyük bir şans iken, popülist belediyecilerin yönettiği kitlenin adeta siyasi vebası, siyasal kanseri gibidir. Seçilmişlerdeki bu keyfiyet sınırlandırılmalıdır. 100 birim miktarla dönen belediyeler, 50 birim harcamayla döner. Türkiye bu konuda çalışmalıdır. Niteliksiz, vizyonsuz, bilimsel akıldan uzak yerel yöneticilik savaştan da kötüdür. İyi yetişmiş, ahlaklı, adaletli, ehliyetli ve liyakatli bir yerel yönetici, o bölgenin sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarından çok daha değerlidir, kıymetlidir diyor.”

Turgut hocam, “Özetle bir yol ayrımındayız. Şehir patronajına devam diyerek politik kariyer mezunları töreni mi yapacağız? Yoksa şehrin bedenini saran leşleri temizleyip şehrimizi herkesi şaşırtacak vizyonla cumhuriyetimizin ikinci yüzyılına mı taşıyacağız” diyor.

Katkıları için her iki saygın hocama teşekkür ederim.

Yukarıdaki kriterler, uyanlar için gurur verici ama uymayanlar için çok can yakıcı olmalı…

Depremden etkilenen 11 ilde bunu çok net bir şekilde gördük.

Çalmadan yaşamayı tercih edenler, kazandıkları tertemiz paralarıyla satın aldıkları binaların molozları oldular.

Bayındırlık, yerel yönetimler, müteahhitler ve onların kurdukları yapı denetim firmaları, inşaat ruhsatı ve iskân ruhsatı verenler; “Çalmadan yaşamak sizlerin tercihi ama başkalarını bir şey yapmaktan alıkoymaya hakkınız yok” diyerek insana, insanlığa meydan okudular, okumaya da devam ediyorlar.

50 binden fazla insanımızı kaybettik.

Şerefli bir istifa gördünüz mü?

Alayı, yeni oluşacak rantın peşindeler.

İnsanlar, uzun bir süre mobil tuvalet bulamadığı için enkaz kenarlarına…

Mobil tuvaletler, Ankara’dan mı gelecekti…

Bir futbolcu parası ile G.Antep ve Antakya’ya on bin tuvalet yapılacağını biz mi düşüneceğiz.

Hepiniz futbolcu alıp satmadınız mı?

Bu utanç vericidir.

Yabancılar durumu bildikleri için beraberlerinde…

Toplanma yerleri tam bir fiyasko.

Aydın’da yaşıyoruz ve birinci derece deprem kuşağındayız.

Bizim mahallede bir toplanma merkezi var.

Göstermelik.

İşlevsiz.

Su yok, çeşme yok…

Yıkılmamak üzere yapılmış 2 bayan 2 erkek tuvaleti yok.

Küçük bir depo içine stoklanmış çocuk bezi, tuvalet kâğıdı olmasın mı?

Gavur dediğiniz insanlar ormanlarının en uzak noktasına tuvalet koymuş ve kâğıdını da oraya asmış.

Can havliyle uygun bir kıyafeti bile olmadan bebeği ile canını kurtarmış bir annenin, çocuğunu emzirebileceği, altını alabileceği yıkılmamak üzere inşa edilmiş masum yerler yok.

Aklınız cinlikte…

Tek derdiniz; kongre, kurultay kazanmak ve yeniden seçilmek.

Bu, size veya sizden birine de ihtiyaç olabilecek bir konudur.

Bu utançları yaşamamak için biraz da bu işlere kafa yorun.

Bir insan sadece dürüst olduğu için aranıyorsa her şey için çok geç kalınmış demektir.”

İnsanın doğumundan itibaren aileler tarafından aşılanmaya başlayan dürüstlük, ilerleyen dönemlerde aldığımız okul içi ve toplumsal eğitimlerle anlam kazanmakta ve gelecekte toplumda sahip olacağımız konumu belirlemektedir.

Bu durum aynı zamanda insani ilişkilerimizi etki etmekte, insanların bize olan bakışını belirlemektedir.

Dinler açısından değerlendirildiğinde ise yalnızca İslam’da değil, diğer dinlerde de her zaman önemli bir kavram olduğu bilinmektedir.

Kişiler arasındaki ilişkilerde dürüstlük ne kadar önem taşıyorsa, devletlerin kendi aralarındaki ilişki ve hukukunda da o kadar önem taşır.

Bu açıdan bakıldığında yaşama adım attığımız ilk andan itibaren kazandığımız ve herkeste olması gereken dürüstlüğü çocuklara, gelecek nesillere aktarmamız, daha sağlıklı toplumların oluşmasına zemin hazırlayacaktır.

Dürüstlük insanların sahip olması gereken en yüksek değerdir. Dürüst olmayı becerebilen aynı zamanda da ahlaklı olacaktır.

Tersi mümkün değildir.

Bütün bunlar işin olması gereken tarafından bakıldığına göredir.

Malatyalı bir müteahhit tarafından yapılan evler yıkılmamış ama estetiği yok diyerek 300 bin lira ceza ödemiş.

Adam diyor ki ben, rüşvet vermediğim için bu cezayı ödedim.

Bu ceza kim/kimler tarafından kesilmiş.

Seçilmiş ve atanmışlar tarafından.

Ölçü bu olursa, yıkım kaçınılmaz olmaz mı?

Kerpiç ve tek katlı evler ayakta kalmayı başarırken, mimar ve mühendislik harikası olarak inşa edilen ve sınıf atlamaya çalışan insanlara yönelik olarak Showromlarda pazarlanan rezidans, camlı ve şatafatlı evler yerle bir olmuştur.

Rant ve paylaşımın, yıkımdaki en büyük etken olduğunu kabul etmeyeniniz var mı?
Bu durumda işin oldurulan taraflarını eşeleyip ortaya çıkaramaz isek bir daha, bir daha yıkılacağız.

Yanlış yaparak doğruyu bulmaktan vazgeçmeliyiz.

Ölüm ve yıkımla test yapılır mı?

Burada hepimiz varız.

Moloz çöplüğüne atılan masum insanların bazıları Allah, anam diyemeden, bazıları da ölümü can çekişerek yaşadılar ki işte onlar, arızanın nereden kaynaklandığını en iyi bilenler oldu ama konuşamadılar!

Onlar, işin bedel ödeyen tarafındakilerdi.

Biraz daha ciddiyet,

Biraz daha insan sevgisi,

Biraz daha devlet ve kamu sorumluluğuna sarılarak, hasarı ve insan kaybını en aza indirecek radikal kararlarla depreme hazırlanmak mecburiyetindeyiz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
5 Yorum