İnsanın diğer canlılarından farkı düşünebilir olmasıdır.

Düşünmek eylemi insana mahsus, insan olmasından kaynaklı kendisine bahşedilen bir yetenektir.

Düşünmek, ne kadar etkin, derin ve yaşamsal olursa olsun fark etmez, hiçbir sakıncası yoktur. İstediğiniz kadar düşüne bilirsiniz. Başınıza hiçbir sorun, sıkıntı gelmez. Yeter ki ne düşündüğünü hiç kimseye söyleme, kimse de senin ne düşündüğünü bilmesin.

Aksi halde vay haline, başına gelecekleri ben bile tasavvur edemem. O halde düşünmek serbest ama açıklamak suç olduğu için, “Vay efendim memlekette düşünce özgürlüğü var hem de anayasal güvence altında” diye haykırma ve hak aramaya kalkışma.

Ağzından çıkan tek bir sözcük, kim bilir başına ne badireler getirir. Her ne kadar sen o sözcüğü belli bir amaç için söylesen, maksadın belli olsa bile birileri senin niyetini, senden daha iyi okuyup anlayarak senin maksadını aştığını saptayıp suçlu kılabilir. O halde düşünmek serbest deyip düşünmeyeceksin, farz edelim ki düşündün, düşünceni açıklamayacaksın, hatta ve hatta hiç konuşmayacaksın, sağır ve dilsiz rolünde üç maymunu oynamak daha da uygun bir davranış ve yaşam biçimi değil mi?

Dahası senin söylemin suç olmadığı halde, eyleminin ve söyleminin suç olduğunun kanıtlanması gerekirken, suçsuz ve masum olduğunu kendin kanıtlaman gerekir ki bu nehirlerin tersine akışı gibi imkânsız bir olgudur.

Sorgusuz, sualsiz, müesses nizamı destekleye biliyor musunuz?

İşte, o halde mesele yok.

Müesses nizamdan yana olmak birçok meselenin halledilmesi için işe yarar çünkü…

Misal mi, başkaları için suç sayılan, gözaltını, soruşturmayı, kovuşturmayı, mahkûmiyeti ve hatta medeni haklardan yoksunluğu gerektiren bir eylemden muaf tutulmayı, vareste tutulma hakkını bile bahşeder size…

Yakınlarını, kamu yönetiminde makam sahibi yapmayı marifet bilen muktedirlerden birisi dememiş miydi “ Torpil Allahın emri/ayetler akrabanı koru kolla diyor” diye…

Hanedan şirketi niteliğinde (rektörün karısı, kızı, oğlu, damadı, baldızı ve hatta yeğeninin birlikte çalıştığı) üniversiteleri görmüyor muyuz günümüzde…

Bazı hoca bozuntularına soruyorlar; “Torpil ile işe girenler kul hakkı yiyor mu? Aldıkları maaş haram mı?” diye sorulan bir suale, cevaben; “ Hım hum, kem küm, kul hakkıdır ama/ancak/lakin, çalışıyor, aldığı maaş haram sayılmaz” gibi saçmalıkları da dinliyoruz…

Tıpkı “Çalıyor ama çalışıyor” şeklindeki ünlü(!) bir Türk Deyimi de böyle bir atmosfer ve iklimde icat edildi, bu deyim hala yaşıyor ve gelişip büyümeye devam ediyor.

İşte bunlar hep, müesses nizamın saygın, yetkin ve yeterli olduğunu düşünmenin, ondan yana olmanın kaçınılmaz sonucudur.

Bu arada, Dünya nereye gidiyor, sadece ülkemiz değil evrensel bir sağa kayış söz konusu.

Seçimlerde hep sağ partiler kazanıyor.

İtalya’da yüz yıl öncesinin muktediri Faşist İtalyan diktatörü Benito Mussolini’nin ruhu şuan iktidarda…

Daha geçen hafta Almanya’da seçimler yapıldı ve Merkez Sağ Parti CDU/CSU, 208 koltuk ile birinci, İkinci Dünya Savaşının müsebbibi Dünyayı kana bulayan Hitlerin devamı olan ırkçı AFD 152 koltuk ile ikinci olup tırmanışa geçti.

Yıllardır Almanya’da iktidar olan, sol düşünceye yatkın SPD’nin ise sadece 120 sandalye alarak üçüncü parti olması Almanya’da yaşayıp, Alman Devletinin Sosyal Devlet olmasının kendilerine tanıdığı haklardan yararlanıp ülkemize gelince de, bizlerin halini görüp hava atan, özellikle de bizim sağ partileri destekleyen soydaşlarımızın akıbeti düşündürüyor beni.

Hem dünyada hem de ülkemizde sol sağa kayıyor. Sağında maşallahı var nereye kaydığını da siz tasavvur edin. Ben söylemeyeyim şimdi.

Dünyada yıllardır uygulanıp, insanlara cazip gelen vahşi kapitalist sistemin içinde bulunduğu kriz neticesi; Sermaye daha çok kazanmak ve emekçiyi katbekat daha fazla sömürmek adına bu tür manevralara girişildiğini zannediyorum.

Şimdi ben bunları niye düşündüm.

Hadi düşündüm ama niye yazdım ve burada açıkladım. Aslında bana ne diyerek yazmamam gerekirdi …

Çükü düşünce açıklama anayasal güvence altında olsa da pratikte suç olduğunu bilmemekte benim ayıbımdır.