Hanife Ve Bobulu Sevdası

 

14 Şubat sevgi(liler) günü kutlu olsun,

Bir güne sığdırılan bu güne ben sevgi günü derim.

Eşimize sevgili dememiz ne kadar güzel.

Ama “sevgilisi varmış” denilmesi sıkıcı bir durumdur.

Kimilerinin öteki kadını, sevgilisi diye tanımlanır ya!

*

Kocasından hoyt, höyt sözlerinden başka bişey duymayan rahmetli ninem,

Görmeyince göresi,

Görünce dövesi,

Gelen dedem ile kırıcı davrandıkları da olurdu.

Rahmetli dedem sitem ederdi;

-Ah Ayşe’m!

Ellerin yanında ipek gibisin,

Benim yanımda köpek gibisin.

*

Bizim dağ köyümüzde iki gencin sevdasından söz edeceğim.

1931 yılı, yokluk yılları, ekmek, aş, giyecek yoktur.

Yoktur ama sevgi, saygı, birlik, beraberlik ve dayanışma yılları.

Dağ köyümüzde yaşayan, babalarını Çanakkale Harbinde yitirmiş,

İki babasız genç, Bobulu lakaplı Hüseyin ile Hanife’nin sevdasıdır bu…

Evlendikleri günden itibaren birbirlerine hep şöyle hitap ederler.

-Güzelim!

-Güzelim aşağı, güzelim yukarı…

O günlerde herkes bu sevdaya alışır ve saygı duymaya başlar.

Köydeki bahçıvan pınarlarına su almaya giderler.

Dönüşte aynı kovanın sapında iki ayrı el,

Konuşarak, gülüşerek, “Güzelim” sözleri arasında taşırlar evlerinin suyunu.

Çamaşır yıkayan Hanife’ye, çorbayı karıştıran kocası eşlik eder.

Hanife ineği sağarken, bahçeyi çapalayan Hüseyin oğlandır.

Tarlada, bahçede yan yana fısır fısır konuşup kıkırdayarak gülüşürler.

İş dönüşü yine birer elleri ile yapıştıkları aynı kova ile su taşımaktalar,

Çelen Mehmet Ali Hoca mahallenin imamıdır,

Evin sekisinden sevdalıları görür.

-Ah!

Çeker, karısına seslenir,

-Ayşe bizim bu Hüseyingillerden birisi bu sevdadan nazara uğrayıp

Ölecek diye korkar oldum. Şu sevdaya bak hele!

 

Bir zaman sonra Bobulu oğlan rahatsızlanır.

Hanife gelin de halsizleşir bir de gebedir.

Anlatılanlara göre o halde bile birbirlerine bakıp gülümsemekteler…

Kara İmam’ın gelini Feride,

-Bahçenin içindeki yeşillikler arasından bir ay parçası gibi

Bir güzellik doğduğunu görüverdim de kadın halimle bir kadını kıskandım.

Diyerek anlatır.

Bu ay parçası Hanife gelindir,

Kara İmamın önüne diz çöker ağlamaklıdır;

-Hocam biz hastayız, ben yaşamam, ölürüm ya!

Güzelim de hasta, güzelim yaşasa bari

Onun için bir muska yazıver hocam.

Kara İmam dalar kitapların arasına,

Usulca seslenir gelini Feride’ye,

-Hanife gelinin koluna gir de evine kadar bırakıver,

Hem hasta, hem de yüklü (hamile) unutmayın ha!

Hanife eve gelir gülümseyerek,

-Güzelim! Hocaya gittim tılsımların burada,

Benim ömrüm senin olsun…

 

Birkaç ay sonra…

Hanife bu sevdanın eseri bebeğini doğururken ölür.

Ardından bebek de ölür.

Hüseyin, ölmüş karısının alnından ağlayarak öper.

Yüreğinin yandığı gibi herkesi de yakar, ağlatır.

Karısı Hanife’nin saçlarından bir tutam keser,

Cüzdanın bir köşesini karısının fotoğrafı ve saçları için ayırır.

Yıllarca saklar, taşır, evlendiği ikinci karısı Ümmü Kadın bile saygı duyar

Kocasının bu hatırasına ve de sevdasına…

Oğlu Kemal resmi görür, baba susar, Ümmü Kadın usulca anlatır.

Bobulu, 80’inde öldüğünde cüzdanında Hanife’nin belirsiz, silik fotoğrafı ile

Birlikte bu resme yapışmış birkaç saç teli bulunur.

Bir de Hanife’nin verdiği, el işlemeli beyaz söz mendili,

Küçük tahta sandıkta yıllara inat apaktır,

Bir asra yakın öncesi olan bir sevdanın büyük nişanesi olarak.

Bu sevdanın ardından yankılanan, unutulmayan bir söz kalır geriye.

 “Güzelim”

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
7 Yorum