Nevzat ARSLAN
Hiçbir ölüm bu kadar ölümsüz olmadı
Hep düşünürüm…
Atatürk gibi bir büyük önderin ülke çocuklarına armağan ettiği 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramının bir örneği Dünya'da yok.
Bir 10 Kasım günü sonsuzluğa uğurladığımız Atamızın ardından söylenen bir söz vardı ki, “hiçbir ölüm bu kadar ölümsüz olmamıştı” sözü de iz bırakan anlamlı bir cümle oldu. Rahmetli büyük halam ise, her 10 Kasım günü kurduğu bir cümle vardı, “Atatürk öldüğünde 10 günlükmüşüm” derdi. Köyde bahar yurduna, bağ, bahçe veya yaylaya göçme dönemi olarak 23 Nisan Bayramı göz önüne alınır, çocuklar bayramı kutlasın, piyeslerini oynasın denir, sonra göç başlardı.
Bir 23 Nisan kutlamasında biz öğrencilerin oynadığı piyes sonrası köylülerin de bir oyun sahnelemesini istedi. Köydeki koca koca adamların kadın elbiseleri giyip, yüzlerini boyamaları, tüfekli zeybek ve zaptiye olmaları ile Yörüklerin geleneksel Arap oyununun sahnelenmesi gerçekleşti. Ertesi yıl yine biz çocukların piyesinden sonra heyecan içinde yeni bir oyun sergilemek için bekleyen babalarımızı görünce tarifsiz sevinç duyduk.
Eskiden, okullarda önlük giyilmesi bile, tek parti iktidarı eseri denilirken, bir düşünüyorsunuz ki, varsıl ve yoksul çocuğunu aynı kıyafete büründürmenin eşitliğini duymamak mümkün değil. Bendeniz beş yıl aynı önlük ile okulu bitirdim, sadece son yılda siyahlığı kaybolmuş, iyice kırçıllaştı. Köyde fakir- zengin birlikte çalışır, aynı giyinir, beraberlik içinde olunur. Köye gelen kalaycıya, cenaze evine her aile, sırayla yemek gönderirdi.
Biz “Yerli Mallar Haftası” kutlardık. Sümerbank, Tekstil ve Mensucat dokumalarımız, basmalarımız, pazen kumaşlarımız vardı. Şeker fabrikalarımız vardı "Yerli malı, yurdun malı, herkes bunu kullanmalı" deyip de köyümüz bahçelerinden elma, armut, üzüm, beşbıyıklarımızı ile “Yerli Mallar Haftası” kutlardık. Nazilli Sümerbank ve Aydın Tekstil kumaşlarından parçalar da serilirdi bir kıyıya. Anamız donumuzu, fanilamızı ak bezden elde, bazen Mukaddes ananın el makinesinde dikilirdi.
Atatürk, İstiklal Savaşı ve bayramların öneminin farkındaydık. Sabahları andımızı, İstiklal Marşımızı çığlık çığlığa okurduk. Cumhuriyet Bayramı bir başka farklı kutlanırdı. Okul önlüklerimiz temiz, ana, baba ve dedeler yeni elbiselerini giyer, şiir okuyan çocukları alkışlardı. Çuval yarışı, kaşıkta yumurta taşıma, halat çekme gibi eğlenceleri keyifle izlerlerdi.
Bizler Yurttaşlık Bilgisi dersi okuduk.
Seçim türlerinden tutun da, milletvekili, meclis, muhtar, vali, kaymakam ne iş yapar, bunları öğrendik. Bugün, çocuklarımız, Cumhurbaşkanlarımızı bilmiyor, istediğimiz gibi okumuyor, İnternet, telefon ve teknoloji esiri yaptık, öğretemedik, eğitemedik. Her nasılsa, elindekini yere atıyor. Toplu taşıma araçlarında yaşlıya yer vermiyor.
Müthiş bir diyalogsuzluk, iletişimsizlik yaşadığımız dönemlerden geçiyoruz. Bu toplum, bu insanlar alt yapısı itibarıyla böyle değildi. İnsanımız, kırdığına bakmıyor da kırıldığının peşine düşmüş gidiyor. Yanlış anlayan, özür dilemiyor, zeytinyağı gibi üste çıkma derdinde. Ego savaşlarının ortasındayız adeta…
Dünümüzde dürüstlük, dostluk, adamlık, insanı insan yapan özellikler, sevgi ve saygı vardı. Bu kadar da kirlenmemişti, ilişkilerimiz ve de çevremiz.
Bugün bu devleti kuran Atatürk, ülkemizde unutulmaz kurucu önder olmasının yanında Dünya’da iz bırakmış bir liderdir. Yurtta sulh, Cihanda sulh sözünün yaratıcısıdır.
Ruhu şad olsun!

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.