
Nevzat ARSLAN
Irazca
Bir asır önce...
Deli bir bahar mevsimi saltanat sürüyordu. Kara toprağın üzerini yeşilliklere bezedi, kuş sesleri, arı vızıltıları, ineklerin çıkardığı sesler bir yanda, gürül gürül akan koca çayın masmavi suları köpükler saçarak, uğuldayarak aşağılara doğru hızla akıyor...
Iraz kız, Kuskunkıran denen yerde oturmuş, önünde otlayan ineklerini seyretti, Çoban torbasındaki azığından karnını doyurdu, kirmanı çıkardı kendir eğirmeye başladı. Sıkıldı, Kirmanı, yumakları topladı, etrafına bakınarak kimsenin olmadığından emin olunca beline kadar inen saçlarını ince örgüler halinde örmeye başlar.
Zorbanlı yörüğünden Eğri Mahmut (Keleş) Çıkrıkalan mahallesindeki düğünde, gece boyunca keman çalmış, rakı içmiş, "coof cof" diye bağırmış, kafayı bulmuştu. Koltuğuna sıkıştırdığı kemanı ile düğünün ardından yarı ayık ve uykusuz eve dönerken yolun altındaki yamaçta Irazca kızı görür.
Döşüne kadar inen ince örgülü, belik belik saçlarını ören çilli kızı görünce bir türkü tutturur.
“Çekemedim Akça kızın göçünü,
Aah göçünü.
Bırak döğsün ipek de saçlar döşünü, Ay gıız döşünü!”
Kendi kendine söylenmeye başladı,
“Anasını satayım bu dünyanın bre! Neyimiz var bu kemandan gayrı, neremiz doğru ki? Belimiz eğri, adımız bile Eğri Mahmut’a çıkmış, Irazca gibi çilli bir kız paklar beni” diyerek söylenir. Irazca, bir anda ay parçası, dünya güzeli gelir gözüne...
Çilli kızın bileğine ve beline kadar uzamış, ince örgülü saçlarına bir yapışır ki Irazca, çaresiz bir halde, can acısıyla kuzu olmak zorunda kalıverdi. Tee Sakızlı Bucak Deresine dolanırlar. Mahmut oğlan esneyip durmakta, üstelik başı zonklamakta, sert tavır takınır, “Öldürürüm Iraz kız seni, azıcık uyuyuverem dizlerinde, otur şuraya” diyerek kaçmaması için kızın dizleri üzerine yatar ki, kıpırdadığında, kaçmaya yeltendiğinde hemen uyansın. Bir anda horul horul uyumaya başlar Mahmut. Iraz kız kendir yumaklarını usulca Mahmut oğlanın başının altına sıkıştırmaya yeltenir, bir yandan da kucağından itelemekte…
Oy, Mahmut oy! Sanırsın günlerdir yorgun ve uykusuz...
Iraz kız kaçar, evlerinde alır soluğu. Köylü dağ, taş kendisini aramaktadır. Duyulur ki Mahmut da yok, zaptiyeye de gidilir.
Mahmut oğlan, gecenin bir vakti, yumuşacık kendir yumakları arasında, mayış mayış, hoş rüyalar içinden çıkmış, kollarını uzatır, kızı arar ki, elleri bomboş kalıverir... Zifiri karanlıkta birkaç yumuşacık kendir yumağı elinde, bir anda ayılır, usulca evlerine geldiğinde zaptiye kendisini beklemektedir. Karakola götürülerek ifadesi alınır, kıza ilişmediği için serbest bırakılır.
Iraz kız da yaşamı boyunca evlenmez. İbrahim ve Dudu kardaşlarının evinin alt köşesindeki tek göz odasında yaşam sürer. Nüfusta doğumu 1892 olan üstelik 3-5 yaş küçük yazılan Irazca Bacı da 1986 yılında hiç evlenmeden yeğeni Yaşar ağabeyimizin evinde, kimseye yük olmadan, iki hızlı nefes çekerek ölüverir.
Eskiden,
İnsanımızda ar, terbiye, mahçubiyet vardı diye anlatılır. Eğri Mahmut oğlan, mahcup ve sessiz bir haldedir, insan içine çıkmaz, çok geçmeden öldüğü duyulur. Binek mezarlığının batı köşesinde yatmaktadır...
Ruhları şad olsun.
Eskiler öğüt verirdi. Kadının fendine kimse erememiş, yoksa, Mahmut gibi kendir yumakları arasında bulursunuz kendinizi, esprileri duyulurdu...

Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.