İsmail Hakkı dosdoğru bir adamdı

Sanki içime doğdu.

İki gün önceki ruh halimle yeni yılın anlamı ve kendimce biraz bir muhasebe etmek kabilinden ifadeler yazmıştım.

Bazen kırdıklarımız oldu, bazen de yaprak dökümü gibi kaybettiklerimiz... Nice sevdiklerimiz, dost ve tanıdıklar. Kim, hangi gün? Hangi saat nerede? Hiç haber vermeden ansızın çekip gittiler.

Bu cümleleri yazmıştım ya...

Hemen yeni yılın ilk başında, Ocak ayının üçüncü gününde geldi haber.

Öyle buyurmuş Yüce Yaradan.

İlahi karar, takdir vakti gelince Hak vaki olmuş.

Evet dostlarım, sevgili, değerli okuyucularım! Bir tarafta Gazze'de... Beyrut'ta... İran' da bombalar patlarken...

Aydın- Nazilli ilçemizde yakınım, kayın biraderim emekli öğretmen İsmail Hakkı Güler' in vefatı ile sarsıldık.

O da bir insandı, eğitim sevdalı bir candı…

Benim yaşıtım, akranımdı. Yaklaşık iki senedir çektiği amansız hastalık için verdiği mücadele... Hastane kapıları... Tahliller... Elde ilaç torbaları...

Doktor... doktor, hastane hastane gezmeler...!

Mide ve bağırsaklarından dört defa ameliyat...

Acılar, sıkıntılar, mücadele.

Dün, o güzel yürek... Güzel insan Hakkı hocanın vücudu daha fazla dayanamadı, aramızdan kayıp gidiverdi.

Bir kaç gün önce eşimle telefon görüşmesi olmuştu. Belki, bu son telefon görüşmesi ve dertleşmeye imiş. Dün Nazilli'de cenaze evindeydik. Hakkı hocanın vefatını duyan el dostlar...

İlçenin yakın çevresi İsabeyli, Atça- İncealan köyü, hocanın 20 yıla yakın öğretmenlik ve okul müdürlüğü yaptığı köy..

Atça' ya 8 km uzaklıkta şirin bir dağ köyü.

İnciri, kestanesi, cevizi ve zeytini bol bereketli bir köyümüz.

Çok çalışkan ve yetiştirdiği güzel üzümlerini, kestane, cevizlerini pazarlarda satmayı başaran gayretli insanlardı.

Neredeyse Hakkı hoca, o köyden ayrılıp Nazilli Beş Eylül İlkokulu'nda geçeli onbeş yılı bulmuştur.

Ama hiç gönül bağları kopmadı.

Köylüler, İncealan dostları her Nazilli'de gelişlerinde Hakkı hocalarını mutlaka ziyaret ederler, çayını kahvesini içerlerdi.

Yengemiz zaten adı gibi gönlü de zengin, o gelen köyü dostlarını bir sofra kurmadan, iki lokma yemek yedir neden göndermezdi.

Okuttuğu öğrencileri, görev yaptığı okulun köyündeki köylü vatandaşımız; cenaze tabut taşımasından, mezara toprak atmasına kadar herkes, birbiri ile yarışıyordu.

Akşamüzeri eve taziye ziyaretine gelen, okuttuğu öğrencilerinden biri; "Ben o zaman çok küçüktüm, on beş senedir Hakkı hocamı görmedim. Hele son fotoğraflarından birini getirin göreyim” dedi.

Tabi ki geçen yılların hocasını yıpratmış olduğunu, çok sevdiği öğretmeni sayesinde okuyup iş meslek sahibi olduğunu, Aydın' da bir resmi kurumda muhasebe müdürü olduğunu ifade etti.

Ben de bir öğretmenim, bu sözleri duyunca çok mutlu oldum.

İşte geride kalanlar…

Ekilen tohumlar, dikilen körpe fidanlar, okuyup yetiştirdiği güzel öğrenciler...

Ve biricik evladı Elif' in Nazilli Anadolu Fen Lisesi yılları, okul başarıları ile ilgili bir plaketi Nazilli Belediye Başkanı Haluk Alıcık'ın elinden alırken çekilmiş resim… Bir kaç tane de Fatih'in İstanbul'u fethettiği tarihi tablo...

Çok fedakâr bir eş... Şu an üniversiteyi bitirip, iş ve meslek sahibi kızı Elif... Elif gibi yüzlerce hizmet kadrosu gençler...

Yarınlarımız, umutlarımız sevgili gençler...

Bir düşünür şöyle diyor:

" Hayatta en büyük mucize, küçükken iyi bir öğretmene rastlamaktır.”

Büyük Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk de şunu demiş:

"Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir.”

İsmail Hakkı dosdoğru bir adamdı. Hep kitabın ortasından konuşur, düşüncelerini birilerine yaranmak için eğip bükmezdi. Ve düşündüğü gibi yaşadı. Doğru bildiği lafını esirgemedi.

Böyle geldi, böyle gitti.

Biz ondan razı idik… 45 yıllık akrabalık hukuku muzdarip hiçbir kırıcı, kötü bir söz işitmedim. İyi bir insan, idealist bir öğretmen ve fedakâr bir baba idi. Allah, rahmeti ile muamele etsin. Çektiği acılar, hastalıklar günahlarına kefaret olsun. Mekânı cennet, ruhu şad olsun.

Muhterem eşi, yengemiz ve kıymetli evladı Elif başta olmak üzere, kardeşleri, yakın el dostlarla, tüm Eğitim camiasının başı sağ olsun.

İşte bizim gibi bir dertli yürek ne güzel demiş:

"Derdim sığmaz dağlara.

Döndüm viran bağlara,

Vur başını taşlara .. taşlara...!

Ağla gözlerim ağla..!”

Ne yapalım bu İlahi ferman karşısında? Boynumuz kıldan ince, teslim olmaktan gayrı başka bir tercihimiz yok. Maalesef hayatın acı gerçeği bu. Allah'tan geldik, yine Allah'a döneceğiz. Allah'ın takdiri. Biz, bilemeyiz sırlar alemini. Her nefis ölümü tadacaktır.

Kalın sağlıcakla.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
8 Yorum