Necdet BAYRAKTAROĞLU

Necdet BAYRAKTAROĞLU

İstanbul’un Fethinden Sonra Edirne Başhahamı Isac Tzatafi’nin Güney Alma

TARİHİMİZDEKİ MUHTEŞEM MEKTUPLAR’DAN BİR MEKTUP

Fatih Sultan Mehmed, (29 Mayıs 1953) İstanbul'un fethinden sonra Almanya, İspanya ve Batı Avrupa'nın muhtelif bölgelerinde zulme uğrayan Yahudilere sahip çıkmış ve onların Osmanlı topraklarına göç etmesini teşvik etmiştir. Edirne Başhaham'ı İsac Zartafi (Tzartafi) de, Güney Almanya'da Yahudilere yapılan zulümlerden kaçarak, Osmanlı Devleti'ne sığınmış bir kişidir. Bu Yahudi din adamı, çeşitli ülkelerin yönetiminde ve baskı altında yaşayan Yahudilere, Osmanlı devletinin idaresi altında bulunan bölgelere göç etmelerini tavsiye eden mektup yazmış, şöyle demiştir:

"Almanya’daki kardeşlerimizin ölümden beter kederler içerisinde olduklarını duydum. Despotik yasalar, zorla vaftiz edilmeler ve sürgünler sıradan günlük olaylarmış. Bana anlatıldığına gore, yağmurdan kaçarken her seferinde doluya tutuluyorlarmış. Her yerde ruha eza çektirilip, bedene işkence ediliyormuş, acımasız zalimler her gün zorla vergi topluyorlarmış. Hepsi de sahte papaz olan ruhban ve keşişler, Rabbin bu mutsuz halkına karşı kalkıyormuş… Bu amaçla Doğuya giden bir Hıristiyan gemisinde yakalanan bir Yahudi’nin denize atılması için bir yasa yapmışlar. Heyhat! Almanya’da, Rabbin kavmine ne kötülükler reva görülüyor, ne üzüntüler güçlerini alıp götürüyor. Oraya buraya sürülüyorlar. İtilip kakılmaktan ölümü bile ister hale geliyorlar… Ağıtlarınız, iç çekişleriniz bize ulaştı. Katlanmak mecburiyetinde kaldığınız  acı ve baskılardan haberdarım. Din kardeşlerimin feryatlarını işitiyorum. Ben, İsak Zarfati. Bende oralarda doğdum, büyüdüm. Fakat kendi öz ülkemden çıkarıldım. Tanrı'nın kutsadığı, tüm güzelliklerle dolu olan  Türkiye topraklarına geldim. Burada huzur ve mutluluk buldum. Türkiye sizin için de bir barış ülkesidir. Soyum Fransız da olsa, Almanya da doğmuş ve oradaki saygıdeğer hocalarımızın dizi dibinde oturmuş olsam bile, size derim ki, Türkiye (Osmanlı ülkesi), hiç bir şeyin eksik olmadığı bir ülkedir. Eğer isterseniz şu anda burası sizler için en hayırlı yer olacaktır.Bulunduğunuz yerden göçmeli ve buraya gelmelisiniz. Burada, Türklerin topraklarında şikayetçi olacağınız hiçbirşey yok. Büyük nimetler elde etmekteyiz. Çokça altın ve gümüş ellerimizde. Ağır vergi yükümüz yok. Ticaretimiz serbest ve engellenmiyor. Herşey ucuz ve bol. Herkes barış ve hürriyet içerisinde. Türkler hoşgörülü insanlar. Uyanın kardeşlerim işe koyulun.Güderinizi toplayın ve bize katılın. Hıritiyanlardansa Müslümanların (eğemenliği) altında  yaşamak, sizin için daha iyi değil midir? Burada herkes kendi asması ve inciri altında huzur içinde  oturabiliyor. Burada en değerli esvablar (elbise) giymenize izin var. Oysa Hıristiyan ülkelerde çiğnenmiş siyah ve mavinin, tekmelenmiş yeşil ve kırmızının hareketine maruz kalmadan, hüzünlü renkler taşıyan alçaltıcı esvablar giymeye mahkum etmeden çocuklarınızı kendinizi göre kırmızılar ya da maviler giydirmeye bile cesaret edemiyorsunuz"(1)

Bu ifadeler Osmanlı Devleti'nin ne kadar adil, Türk milletinin ne kadar hoşgörülü olduğunu birlikte yaşama kültürüne sahip olduğunu gösteriyordu. Osmanlı bu sayede, farklı etnik gruplar ve dinlere mensup farklı dilleri konuşan toplulukları, uzun yıllar huzur içinde yaşatabilmiştir.

Osmanlı idaresin de “Eğik başa vurulmaz” anlayışı hep hakim olmuş ve uygulanmıştır. Hıristiyan ve Museviler vergilerini ödedikleri, ancak ayaklanma ve huzursuzluk çıkarmadıkları sürece Osmanlı Devletinde rahat yaşıyorlardı. Onların can ve mal emniyeti sağlanmış, ibadet hürriyetleri için her türlü kolaylıklar tanınmıştı. Kendi idari işlerini liderlerinin idaresi altında ve kendi kanun ve hayat tarzları ile rahatça sürdürüyorlardı. Ancak Osmanlılarla sorunları çıktığı zaman, Osmanlı Devlet kadısı, İslam kanunlarına göre hükmünü veriyordu.

Hıristiyanlar, Ortodoks kilisesinde ibadet ve merasimlerini yapıyorlar, başlarında Patrik bulunuyordu. Patriğin kendisine bağlı mahkemesi ve hapishanesi vardı.

Musevilerin başında ise Hahambaşı olup, yanında doktor, tercüman ve cemiyet aydınları bulunuyor, ona yardımcı oluyorlardı.

1-Kronolojik Kültür Sanat Tarih Ansiklopedisi-Oğuz Çetinoğlu-Bilge Oğuz Yay.-İst.2007-C.1-S.830

1-Uç Beyliğinden Devlet-i Aliye Osmanlı-Prof.Dr.Ziya Kayıhan-Kayıhan Yay.İst.2007-S.125-126

HAYAT YAYINEVİ

EDİTÖR NOTU:

Yazarımızın "Tarihimizdeki Muhteşem Mektuplar" adlı eserini D&R, NT, Diyanet, Sıla, Nezih, İnkılap, Akçağ, Kitapyurdu, Kabalcı gibi kitabevleri ve internet sitelerinden temin edebilirsiniz.

 

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.