Jön Türkler

Jön Türkler: 19. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlıdaki statüko karşıtı guruptur. Jön Türkler, diğer adı ile Genç Türkler Padişah 2. Abdülhamid döneminde muhalif olan genç ve aydın kuşağa verilen bir isimdir.

Jön Türkler Kimlerdir?

Jön Türkler tanımı ilk kez 1828 tarihinde Charles Mc Farlane tarafından kullanılmıştır. Bu terim daha sonra literatüre yerleşmiş ve kullanılmaya devam edilmiştir. Jön Türklerin cemiyetinin üyelerinin fikir yapılarının oluşmasında dönemin şartları çok belirleyici olmuştur.

Jön Türklere örnek olarak Namık Kemal, Ahmet Cevdet Paşa, Abdullah Cevdet, Ahmet Rıza İbrahim Şinasi, Samipaşazade Sezai, Dr. Nazım Bey ve Ahmet Rıza gibi isimler gösterilebilir. Ahmet Rıza tarafından çıkarılan ve hem Türkçe hem de Fransızca yayınlanan gazetesinde Meşrutiyet fikri savunulmuştur.

Osmanlı'da Jön Türklerin Etkisi

Jön Türkler padişah İdaresine bir de meclis kurulmasını istiyorlardı. Aslında padişahlık rejimine karşı değillerdi. Onlar Cumhuriyet rejimini getirmeyi asla düşünmemişlerdir Aslında onlar padişah Abdülhamit’in baskıcı ve istibdat düzenine karşıydılar. Bu nedenle. Kurulacak bir meclisin baskı ve şiddet düzeninin ortadan kaldırılmasında etkili olacağı görüşünü savunmuşlardı.

Jön Türklerin kendi aralarında bir düşünce birliği yoktu. Yaklaşık 2 bin kişi oldukları tahmin edilmektedir. Aralarında ayrı siyasi görüş ayrılıkları vardı Jön Türkler ittihatçıların oluşmasına neden oldular. 4 askeri tıbbiye öğrencisi tarafından başlatılmıştır. Bu öğrenciler İshak Sukuti, Abdullah Cevdet, Mehmed Reşid ve İbrahim Temo dur. Bunlar mevcut rejime tepkiliydiler. Yeni bir anayasa ve parlamento etrafında Anayasa ve parlamento etrafında Osmanlı vatandaşlarını bir araya getirmeyi amaçlıyorlardı. Örgütlerine Osmanlı birliği adını vermişlerdi. Meşveret adında gazete çıkardılar. Ahmet Rıza bunu çıkarıyordu. Örgütün adı da Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti olmuştu. Jön Türk Hareketine karşı muhalefet oluştu. Örgüt değişik etnik gruplardan oluştuğundan görüş ayrılıkları meydana geldi. Ancak Anayasanın yürürlüğe konması, parlamentonun açılması, etnik unsurlara eşitlik sağlanması konusunda fikir birliğindeydiler. Abdülhamit yönetimine karşı muhalefet yapma konusunda anlaşmışlardı.

Prens Sabahattin Ademi Merkeziyetçiliği savunuyordu. Azınlık gruplara tavizkar davranıyordu. Bu Ahmet Rıza Bey ve çevresi tarafından hoş karşılanmadı. Bu nedenle kongreye gidildi. Kongrede Osmanlı devleti içindeki değişik unsurların vatanseverlik ve Osmanlılık ilkeleri içinde birleştirilmesi, bunun teşvik edilmesi, Osmanlının bağımsızlığının ve topraklarının tümünün korunması ilkeleri kabul edildi.

Prens Sabahattin Ademi merkeziyetçiliği, yetki genişletilmesini vilayet meclislerinin yetkilerinin genişletilmesini istiyordu. Prens Sabahattin ve Ahmet Rıza Abdülhamit idaresinin çürümüşlüğü konusunda fikir birliği içindeydiler.

Jön Türkler vatanı bulunduğu kötü durumdan kurtarmak, milleti zulüm ve istibdattan kurtarmak istiyorlardı. Anayasayı ilan etmek ve meclisin açılmasını istiyorlardı. Toplumun idare edecek olan yönetimin başına hiyerarşik olarak okullu görevliler geçmeliydi.

23-24 Temmuzda Kanun i Esasi ikinci olarak ilan edildi. 13 Nisan günü 31 Mart isyanı oldu. On yıl içinde yedi anayasa değişikliği yapıldı. Bu değişikle Abdülhamit idaresince kurulan Zabtiye Bakanlığı kaldırıldı. Onun yerine Mülkiye ve hukukçulardan oluşan Emniyet Genel Müdürlüğü kuruldu. Hakkı paşa ülkeye adalet ve ihsan getireceğini söyledi. Sait paşa Muhasebey i Umumiye kanunu ile maliye müfettişleri nizamnamesinde yapılacak düzenleme ile devlet kurumlarının daha esaslı denetim altına alınacağını açıkladı. Ancak Said Paşa ve İttihatçılar 1912 Temmuz’unda askeri bir darbe ile iktidardan uzaklaştırıldılar.

Şevket Paşa ittihatçılarının ilk kabinesinin sadrazamıdır. Onun zamanında Yanya, Edirne ve İş kadro savunmaları çökmüştü. Ancak Şevket Paşa zamanında Doğu Anadolu’ya bir inceleme heyeti gönderilmiştir. Suriye genel müfettişliği kurulmuştur. Arap bölgelerinde Arapça serbest dil olarak kabul edilmiştir. Uzak vilayetlerde milis güçleri oluşturulmuştur. Memurin kanunu için bir komisyon kurulmasına karar verilmiştir.

Jön Türkler içinde ittihat ve terakki cemiyeti en güçlü gruptu İttihat ve Terakki Cemiyeti, yurtdışındaki Jön Türk hareketlerini de bir merkez altında toplamayı başararak istibdat yönetimini yıkmanın yollarını arıyordu.

Birinci Meşrutiyet’in ilanıyla (1876) umutlanan bu ilerici kesimler, Sultan II. Abdülhamid’in meşrutiyeti ve meclisi feshederek kendi mutlakiyetçi istibdat (baskı rejimi) yönetimini ilan etmesiyle yeni arayışlara başladılar. İttihat ve Terakki Cemiyeti, iyi eğitim almış toplumsal kesimlerden büyük destek alarak hızla büyüyor ve istibdat rejimine rağmen varlığını özellikle yurtdışında sürdürmeyi başarıyordu. II. Abdülhamid’in büyük toprak kayıplarına yol açan ve baskıcı ve başarısız yönetimi karşısında orduda ve devlet kademelerinde hızla destekçi sayısını arttıran İttihat ve Terakki Cemiyeti, yurt dışındaki Jön Türk hareketlerini de bir merkez altında toplamayı başararak istibdat yönetimini yıkmanın yollarını arıyordu. Ancak bu sırada Sultan II. Abdülhamid tarafından ilan edilen Meşrutiyet ile Kanun-i Esasi (anayasa) ilan edilmiş ve meşruti monarşi yönetimine geçilmiştir.

Jön Türkler ve İttihat ve Terakki cemiyeti üyeleri 1876 anayasasının tatbik edilmesini amaçladılar. bu sırada tıbbiye, harbiye ve mülkiye okullarının düşünce akımlarının merkezi durumundaydı. Jön Türkler üzerlerine uygulanan sürgün ve baskılar nedeniyle yurt dışına kaçmaya başladılar.

1908 yılına kadar çalışmalarını gizli olarak sürdüren cemiyet, bu tarihten sonra Makedonya’da duruma hâkim olmak amacıyla gerçekleştirdiği toplantıda gizlilikten çıkmayı düşündü. Resneli Niyazi’nin bir grup asker ve sivillerden oluşan adamlarıyla Manastır’da dağa çıkması, İttihat ve Terakki’nin harekete geçmesine sebep olmuştur. Yaşanan bu gelişmeler üzerine II. Abdülhamid Temmuz 1908’de Meşrutiyet’i yeniden ilan etmek durumunda kalmış, Meşrutiyet ikinci defa ülkede sosyal, ekonomik, siyasi ve kültürel alanlarda uygulamaya geçmeye başlamıştır.

İttihat ve Terakki 1913-1918 arasında ülkedeki en önemli siyasi güç haline gelmiştir.

Osmanlı Devleti’nin son döneminde İttihat ve Terakki’nin iktidara gelmesiyle diplomasi ve dış politika da İttihatçı kadroya geçmişti. Birinci Dünya Savaşı yıllarında Enver Paşa Başkomutan, Talat Paşa İçişleri ve Maliye, Cemal Paşa’nın da denizlerden sorumlu bakan olmasıyla beraber, İttihatçılar hedeflerini Osmanlı Devleti’nin dış politikası kapsamında gerçekleştirmeye çalışmışlardır. İttihat ve Terakki yöneticilerinin Almanya’ya duyduğu yakınlık münasebetiyle Osmanlı Devleti de Almanya ile iş birliğine gitmiş, savaş süresince Alman uzmanlardan yararlanılmıştır.

Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşı’na girmeden evvel denge politikasını sürdürmüş, ancak bu politikası uzun süreli olmamıştır. Yirminci yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti, içte ve dışta ortaya çıkan siyasi sorunlar sebebiyle kendisini koruyamayacak duruma gelmiş, kendi varlığını devam ettirebilmesi için de ittifak arayışlarına yönelmiştir. Enver Paşa’ya göre Almanya askeri bakımdan Avrupa’da en kuvvetli devletti ve bu sebeple de savaşı kazanma ihtimali de yüksekti. Enver Paşa ve diğer İttihat ve Terakki yöneticileri II. Meşrutiyet’ten itibaren Osmanlı Devleti’nin Fransa, Birleşik Krallık ve Almanya gibi güçlü bir Avrupa ülkesiyle ittifak kurması gerektiğini düşünüyorlardı. Çünkü Avusturya-Macaristan, Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya’nın Osmanlı Devleti’ni parçalamak istedikleri düşünüldüğünde bunlarla ittifak yapmayı düşünmüyorlardı. Bu ittifak arayışları İttihat ve Terakki kadrosu içerisinde tartışmalara yol açmış ve ilk ittifak teşebbüsünü de İngiltere ile yapmıştır. Maliye Nazırı Cavit Bey İngiltere’ye ittifak teklif etmişse de olumlu sonuç alamamıştır. Haziran 1914’te Talat Paşa da Rusya’ya ittifak teklifinde bulunmuş ancak yine bir sonuç alınamamıştır

Hükümet Krallık ve Almanya gibi güçlü bir Avrupa ülkesiyle ittifak kurması gerektiğini düşünüyordu.. Çünkü Avusturya-Macaristan, Yunanistan, Bulgaristan ve İtalya’nın Osmanlı Devleti’ni parçalamak istedikleri düşünüldüğünde bunlarla ittifak yapmayı düşünmüyordu. Bu ittifak arayışları İttihat ve Terakki kadrosu içerisinde tartışmalara yol açmış ve ilk ittifak teşebbüsünü de İngiltere ile yapmıştır. Maliye Nazırı Cavit Bey İngiltere’ye ittifak teklif etmişse de olumlu sonuç alamamıştır. Haziran 1914’te Talat Paşa da Rusya’ya ittifak teklifinde bulunmuş ancak yine bir sonuç alınamamıştır.

Bunun üzerine 22 Temmuz 1914’te Enver Paşa Alman Büyükelçi Wangenheim’e ittifak teklif etmiştir. Bu ittifak teklifinin perde arkasında ise Rusya’nın Doğudaki Ermeni isyancılara destek olması ve onları silahlandırmaya çalışması yatmaktaydı. Almanya’ya ittifak teklif edilmesinde diğer bir faktör ise Ruslar ve İngilizlerin paylaştıkları İran topraklarında, bazı aşiretleri silahlandırarak Osmanlı’ya karşı kullanıp kışkırtmaları, isyana teşvik etmesi de vardır. Bunlara karşı Enver Paşa Alman gizli servisiyle birlik olarak kendi istihbarat subaylarını da Berlin’e göndermiştir. Aynı zamanda Rusya’nın seferberlik ilanına karşılık olarak Osmanlı birliklerine izinli adamlarını çağırması, olası bir savaş için tatbikata başlaması emrini vermişti. Enver Paşa, bu uygulamalarıyla Osmanlı Hükümeti’nin onayını almadan seferberliği başlatmış oluyordu. 1 Ağustos 1914 tarihinde Osmanlı’daki askeri misyonun başında olan Liman Von Sanders, büyükelçi Wangenheim ve Enver Paşa savaş detaylarını görüşmek üzere toplanmışlardır. Osmanlı Devleti ile Almanya arasında ittifak anlaşması imzalanmasının ardından Osmanlı ordusunun Kafkasya’da Rusya’ya karşı savunma halini alması, Rusya ve Yunanistan’a karşı Bulgaristan ile işbirliğine, bu durumda taarruz için kara kuvvetlerinin büyük kısmının Trakya’da toplanması için anlaşmaya varılmıştır. Sadrazam Said Halim Paşa Osmanlı Devleti’nin savaşta tarafsız kalacağını açıklasa da ertesi gün, 2 Ağustos 1914’de Harbiye Nazırı Enver Paşa Alman Büyükelçiliğinin bulunduğu Tarabya’da bir ittifak anlaşması imzalamışlardır.

Osmanlı Devleti Almanya ile yaptığı ittifak anlaşmasının ertesi gününde seferberlik ilan etmiş, 4 Ağustos’ta ise tarafsız kalacağını duyurmuştu.

Ağustos’ta ise Avusturya Rusya’ya savaş ilan etmiş, bu durumda ticari gemilerle açık olmak şartıyla Çanakkale ve İstanbul Boğazları savaş gemilerine kapatılmıştı. Osmanlı Devleti 9 Eylül 1914 tarihinde 1 Ekim 1914’ten itibaren geçerli olmak üzere tek taraflı kapitülasyonları kaldırdığını bildirmiş, Osmanlı’nın müttefiki olmasına rağmen en fazla tepkiyi Almanya göstermiştir.

Bu günlerde Almanya ile Fransa arasında cereyan eden Marne Muharebesi’nde Fransızların başarılı olması ve Rus tehdidinin bulunması sebebiyle Alman Genelkurmayı savaş planlarında değişikliğe giderek Rus saldırılarına önlem olması amacıyla “yerinde tutma” stratejisi uygulamıştır. Buna göre Osmanlı Devleti’ni bir an önce savaşa dâhil ederek Kafkaslarda Rusya’ya karşı bir cephe açılması gerekli görülmüştür. Almanlar bu yolla kendi üzerlerindeki baskıyı hafifletmek istemişler, Rusya’ya sınır olması ve geniş topraklarından dolayı Osmanlı’nın bir an önce savaşa girmesi Almanya için oldukça önemli hale gelmiştir. Almanya Osmanlı Devleti’ne savaşa girmesi durumunda para yardımı yapabileceğini söyleyerek savaşa girmesi için zorlamış, sonrasında 24 Ekim 1914’te Wangenheim, Cemal, Enver ve Talat Paşalar ile Meclis-i Mebusan Başkanı Halil Bey bu meseleyi görüşmek üzere bir araya gelmişlerdir. Enver Paşa ile Cemal Paşa bir an önce savaşa girme yanlısı bir tutum izlemişlerdir

Nitekim Enver Paşa 24 Ekim’de Amiral Souchon’a verdiği emirde Türk

Donanmasının Karadeniz’de deniz hâkimiyeti kazanması gerektiğini bildirmiştir. Enver Paşa 27 Ekim’de donanmayı Karadeniz’e çıkarmış, 29 Ekim’de Karadeniz çatışması meydana gelmiş ve Osmanlı Devleti fiilen savaşa girmiştir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.