Mürşit Canbeldek

Mürşit Canbeldek

Kaygan Zeminde Harmandalı Oynanmıyor…

Türkiye’de siyaset; AKP iktidarının 5'inci senesinden itibaren oynak zeminde yürütülmektedir. Bu oynak zemini hazırlayan mimar bizatihi başbakandır. Başka hiçbir başarısı yoktur. Bütün atakları arkası gelmeyen gürültüler olarak tarihe geçmiştir.

Avrupa birliğinin tazyikiyle Kıbrıs üzerinde daha önceki hükümetlerin bütün kazanımlarını küçümseyen ve “çözümsüzlük çözüm değildir” diye ortaya konan tavrın bize somut bir getirisi olmamıştır. Ama Türk milletinin milli meselelere karşı gösterdiği duyarlılığa çok büyük zararı olmuştur. Sağlam duran milli tepki zemininde bir boşluk meydana gelmiş, bu boşluğu da “aman sen de düşündüğün şeye bak” gibi gevşek bir antitez ile doldurmuşlardır.

Irak’ta subaylarımızın başına çuval geçirilmiştir. Bu onur kırıcı sonucun doğmasında pay sahibi olan asker veya sivil hiçbir sorumluya hesap sorulmamıştır. Millî tepki zemini bir yara daha almıştır. Mantıklı soruya mantıklı cevap bulma mekanizması demek olan siyaset zemini bu vesileyle sertliğini ve mukavemetini bir miktar kaybetmiştir.

Bu bağlamda ele aldığımız siyaset zemini artık gevşetilme, kaygan hale getirilme sürecine girmiştir. Hatırlamaya çalışalım; Başbakan’ın Avrupa birliğine alınma sürecindeki uçak seferleri sanki 3. Viyana kuşatmasına çıkılıyormuş havasıyla ulusal medyada yer alıyordu. Her hafta bir Avrupa başkentine yapılan “cümbür cemaat” seyahat cepte keklik destekler olarak kabul görüyor, sağduyulu seçmen taifesinin yapmayı düşündüğü itirazlara gürültüyle cevap veriliyordu. Hedef; sağduyulu seçmen birakmamak idi. Başarılı da olundu. Makul düşünce ve makul sorular “hadi ya sen de” gibi anlamsız makamda cevaplarla yerin dibine gömüldü. Ankara’nın göbeğinde ve “güpe gündüz” Ankara Belediyesinin tertip ettiği havai fişek gösterisiyle “Avrupa Birliği’ne alındık” bayramı yapılmıştır. Âmâ arkası gelmediği için zeminde bir miktar daha gevşeme olmuştur. Yani; sağlam siyaset dokusu ve zemini çürütülmüştür.

Maddi değeri trilyon doların üstünde olan KİT lerin satışına geçildiğinde milli bünyemizde açılacak yaraların derinliğini umursamayacak gevşek bir siyaset zemini oluşmuş gibiydi. “Batan geminin malları bunlar …” furyasıyla başlattığımız özelleştirme bir çılgınlık olmasına rağmen “hayra soluk solumayan medya” tarafından sıradan olaylar gibi sunuldu. Artık seçmenin makul soru sorma ve makul cevap isteme gücü kalmadı. Siyaset zeminindeki gevşeme önü alınmaz bir hızla devam ediyor, hedef kitle olan seçmenin bütün fabrika ayarlarıyla oynanıyordu.

Daha geçen seneye kadar en sağlam durduğumuz ve kaya gibi nefret duygularıyla boğmaya hazır olduğumuz PKK ve bebek katili Apo’ya karşı hislerimizin değişmeye başladığını görür gibi oluyoruz.

1984 de Eruh’ta köy basıp çoluk çocuk demeden öldüren sanki PKK değilmiş gibi, sanki 1993 de Erzincan’ın Başbağlar köyünde katliam yapıp 33 Müslümanı öldürüp intikam aldık imza PKK diyen onlar değilmiş gibi bir hükümet tavrı görüyoruz. Ve bunun gibi 29 senede yapılan yüzlerce binlerce katliamın sorumlusu katillere karşı gösterilen hükümet toleransının ne manaya geldiğini anlamaktan kaçan bir seçmen tipi imal edildi bu memlekette.

Büyük bir zulüm vuku bulduğunda gökteki melekler ağlar, yer- gök lanetini kusar ve isterler ki yeryüzünde gezinen insan kılıklı yaratıklar da kendileriyle beraber bu zulme karşı dursunlar. Canilere ırz düşmanlarına ve eroin tacirlerine madalya verir gibi sempati dağıtanlara itirazın en etkilisini yapsınlar… Şeytanın vesvesesine kapılmayan ve elindekini kaybetme korkusuna esir olmayan her insan; Allaha küfreden, peygamberle alay eden, namazla, ezanla dalga geçen insanlık fukarası bu aşağılık adamlara karşı vurdumduymaz olamaz. ”Görmedim, duymadım, bilmiyorum” diyebilen büyük bir oranda hala taraftar var bu memlekette. Kuran onlara nasıl bir yer hazırlandığını haber veriyor.

Dünya yüzünde hükümetlerin sadece duymak istediklerini söyleyen ve başbakanın önceden kontrolünden geçen sorularla söyleşi yapabilen TV programcıları ve gazeteciler ancak Stalin döneminde çok revaçtaydı. Yani dikta rejimlerine yakışan gazetelere Pravda tipi gazete gözüyle bakılırken Türkiye’de bunun adına “Yandaş Medya” dendi ve bu sıfattan ötürü de bu adamlar bir alınganlık göstermedi.

Yandaş medya sıfatını dilinin hakkıyla kazananların birinci görevi;

1) Başbakanı rahatlatacak yorum ve değerlendirmeler imal etmektir.

2)Arkası gelmeyen kof çıkışların büyük siyasi zaferler gibi halka yutturulmasını sağlamak

3) Siyaset zemininin dokusunu mümkün olduğu kadar gevşetmek, gevşetmek ve bu zeminde ayakta durmayı başaramayan muhalefetin madara olmasını seyretmek ve seyrettirmek. Bu yüzden muhalefet halk nazarında etkisiz parça gibi görünüyor ve zaman devamlı onların aleyhine işliyor.

Çünkü medya siyaset zeminini hükümetle ortaklaşa yürüttükleri bir program dâhilinde önce gevşetip sonra kaygan hale getirmiştir. Hükümetin her atağı, van minüt tarzı gösterileri sanki sonuç alınmış bir operasyon gibi takdim edilirken “durun yahu henüz kazandığımız hiç bir şey yok erkenden sevinmeyelim” gibi temkine davet eden akılcı çıkış ve değerlendirmeler “dünya devleti olma yolunda ilerleyen AKP” yi çekemeyen çapsız muhalefetin mırıltıları gibi gösterilmiştir.

AKP 10 yıldır bu memlekette “arkası yarın ”programını oynuyor. Bir türlü bugün ne oldu sorusunu sordurmuyor ve cevap isteyenleri de susturuyor. Medya veya sivil toplum kuruluşu ise cevap isteyenler, onlara maliye sopasını göstererek ayar çekiyor. Veya Ergenekon değneğini veya Silivri hücrelerini hatırlatıyorlar yani herkesi anladığı dilden korkularla hizaya getiriyorlar.

Başbakan’ın son 3 yıldır kullandığı bir başka ikna yolu ise ben ayaktayım ben, her şeyim. Benim polisim benim savcım, benim hâkimim ve nihayet benim devletim cümlelerinde geçtiği gibi hep birinci tekil şahıslı öznelerle hitap etmektir. Böyle hitap edince nefsine büyük bir güven geliyor galiba ve bu güven içinde öyle laflar ediyor ki 2 sene evvel şerefini ortaya koyarak ret ettiği icraatını 2 sene sonra acayip bir pişkinlikle kabul edebiliyor. Yani kendi yalanını kendi beyanıyla ortaya döküveriyor. Zemin kaygan ya; bu kaygan zeminde kendisi devamlı “arkası yarın”ı oynuyor ya, bugünle ilgili sorular kaygan zeminde kayıp gidiyor ya o yüzden başbakanın kaygan zeminden, oynak zeminden hiçbir şikayeti olamaz ve kaygan zeminde tutunup da başbakana” ben buradayım senin tutarsız açıklamalarından biriyim” diyebilecek fırsatı başbakanın hiçbir çelişkisi yakalayamaz.

Bu bir şans değildir. Korku imparatorluğunun sağladığı bir avantajdır. Bu avantajla neredeyse güneşi balçıkla sıvayabileceğine inanan bir şahsiyet doğmak üzereydi. Yalandan beslenen ve seçmenini de yalanla besleyen ve yalanlarla ayakta kalınabileceğine gerçekten inanmaya başlayan büyük bir siyasi organizasyon gördü Türkiye. Ama bir müezzin bütün hesaplari alt üst etti. Başbakanın dört elle sarılma ihtiyacı duyduğu bir yalana Başbakanı mahkum ettiler .. Kimler mi?  Çok yakın çevresindeki yalakalar. Gerçek dışı bir hadiseyle milleti daha doğrusu seçmeni elde tutmaya devam edebiliriz dediler. Başbakana; Camiye ayakkabıyla girdiler, camide içki içtiler dedirttiler. Belki kendisi bile bu cümleleri kurarken inanmıyordu ama seçmenine ulaşmak onu ajite edebilmek için böyle bir “iftira dozu yüksek yalanı” söylemekte mahzur olmadığına inanıverdi ve söyleyiverdi. Her şey bir anda oldu bitti.Ok yaydan fırlamış hedefine ulaşmıştı. Artık Başbakanın yalanına ortak olacak bir esaslı görgü şahidine ihtiyaç vardı. O şahid de nasıl olsa kolay ikna olacak diyanet mensubuydu. Ve bu garantiyle müezzinden medet umdular. Cumaya kadar görüntülü belgeler hazir dediler ammma olmadi.5 yıldır yalanlarla eksik bilgilerle bir kısmı karartılmış ekonomik panoramalarla meydana getirdikleri kaygan zeminde şimdi kendileri harmandalı oynamak zorunda kaldılar. Başbakan ve yandaşı medya göz dolduran bir harmandalı oynayamadıklarını farkettiler.

Bu güne kadar muhalefetin oynamak zorunda olduğu kaynak zemin harmandalısının ne kadar zor olduğunu gördüler. Kaygan zeminde güzel bir harmandalı oynanamıyormuş değil mi?

Güneş balçıkla sıvanamıyormuş değil mi? Mızrak çuvala sığmıyormuş değil mi? Daha geçen haftaya kadar Facebook sayfalarında “Şerefli Başbakan R.Tayyip Erdoğan “ paylaşımları yapanların bütün umutları kırıldı. kaygan zeminde bırakın oynamayi ayakta durmayi bile başaramayan bir başbakan manzarasını onlar da gördü.

Artık bu sonucun doğmasında büyük emeği geçenleri yeni bir siyasi oluşum hareketinin içinde görmek istiyoruz. Kaygan zeminde gösteri yapmayacak kadar tuzaklardan uzak duran akıllı bir siyaset kadrosu istiyoruz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.